Herkes inandığını yapar

Herkes inandığını yapar

İki adam düşünün. Biri herkes hakkında "Bu Allah'ın kulu, Hz. Adem'in çocuğu" diye düşünür ve Allah'ı ve Adem'i sevdiğinden bunların hepsine karşı iyimserdir.

Öbürü ise kendisini yeryüzünün en değerlisi kabul eder ve diğerleri ona hizmet ettiği kadar değerlidir.

Şimdi bunların hangisi daha huzurlu olabilir.

Birincisi kimseden hizmet beklemediği, kendisi hizmet etmek istediği için hayal kırıklığı ve ümitsizliği olmaz.

İkincisi ise herkesi sırtına binilecek, sütü sağılacak, servetine el konulacak biri olarak gördüğünden, bunu da başaramadığından hep üzgün ve azgın yaşamakta hayatta hiçbir zaman mutluluğu yakalayamamaktadır.

Birincisi yolunda düz yürür. Kimseye kötülük yapmadığından tuzak endişesiyle yaşamaz.

Yürüdüğü yolun üzerinde bir karaltı görse yardıma muhtaç biri var diyerek koşar ve onu bağrına basmak ister.

İkincisi ise kendi yaptığı kötülükler nedeniyle herkesi kendine düşman bilir ve yolunun her adımında tuzak var inancıyla hareket ettiğinden huzursuz olur.

Yolun üzerinde gördüğü karaltıyı pusudaki düşman zannedip önce imha eder sonra kimliğini sorar.

Şaron'un Lübnan'daki mülteci kamplarında evsiz, ekmeksiz yaşamaya çalışan insanları askeri birlik zannedip altı yüzünü öldürüp 1800 ünü kaybettikten sonra "yanlış yaptık" dediği gibi.

Birincisi, çocuğunu yetiştirirken "Herkes Allah'ın kulu, her yer Allah'ın ili" hadisine göre yetiştirip insanları değil, kötülükleri öğretip kötülük kimde olursa onun o kötülükten uzaklaştırılması için çalışması gerektiği belletilirken herkesin İslâm fıtratına göre yaratıldığı ve bozulmaması gerektiğini öğretir.

İkincisi ise "Kuzum herkes bize düşman. Yok etmezsen var olamazsın" diyerek yetiştirir.

Filistin köylerini yakarak yeni yerleşimcilere yer açan terörist baba Eytan Livni, kızı Tzipora Livni'yi yetiştirirken önce MOSSAD'a yerleştirip dünyanın her tarafında adam öldürme eğitimini de tamamladıktan sonra siyasete girmesi ve Gazze'de toplu katliamlar yapma tekniği öğretildiği gibi.

Dünya basını bu kadının adına Drakula ünvanını da ekleyivermiş.

Yazık değil mi bu bayana.

Bizim tarihimizde Korkunç İvan, Drakula, Kurt adam, Kazıklı Voyvoda, Vampir olayları olmadığı için Rabbime şükrediyorum.

Batının temel taşları, Yunan kültürüne dayanır.

Yunan kültüründe tanrı Zeus, Arkadya kralına misafir olur. Kral, misafirinin önüne ikram olarak insan pirzolası sunar. Buna sinirlenen Zeus da Arkadya kralı Lycaon'u "Kurt adam"a dönüştürür. Bundan sonra da Kurt adam, insanları yemeye devam eder.

Osmanlı askerleriyle hiç yüz yüze gelmeyen, hep gece karanlığında iş bitiren, geceleri kaçırdığı esirlerin önce derisini yüzen, sonra üzerlerine tuz döküp keçilere yalatan, annelerin göğüslerini kesip yerlerine çocuklarının başlarını diken 1431-1476 yılları arasında yaşamış Eflak Prensi Drakula'nın, kahramanlıklarını okuyarak büyür batı insanı.

Onun içindir ki bin üç yüz Müslüman kadın, çocuk, ihtiyar misket bombaları ile öldürülürken kılları kıpıdamadı.

Biz, ise düşmanını yere serince "Aman" dileyen düşmanını öldürmeyen Hz. Ali'nin cenklerini okuyarak büyüdük.

Affettiğimiz düşman sonra bizi vursa da yaptığımız iyilikten pişman olmamayı öğrenerek büyüdük.

Çünkü biz, yaptıklarımızı Allah için yapmıştık.

"Balık bilmezse Halik bilir"

İşte böyle bir inançla büyüdüğümüz için büyüdük, büyüdük asırlık çınar ağacının kolları gibi gerildik ve üç kıtaya adalet şemsiyesini gerdik.

Şimdi bütün bu baskılara, yıldırmalara, iftira kampanyalarına rağmen "Yükselen değer İslâm" diye yazıp çizmelerinin temelinde bu birinci adam inancı vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi