Encümen-i Dâniş: Jakoben elitizmin bir tezahürü
‘Encümen-i Dâniş’, Tanzimat’tan sonra kurulan ilk Batılı akademik kurumdur.
Sultan Abdülmecid döneminde Ahmed Cevdet Paşa tarafından hazırlanmış ve Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından 18 Temmuz 1851’de hizmete açılmıştır. Fransız Akademisi örnek alınarak teşkil edilen Encümen-i Dâniş’in görevi, Dârülfünun’da okutulacak ders kitapları ile halkın kültür seviyesini yükseltecek ve Türkçe’nin gelişmesine yardımcı olacak telif ve tercüme eserlerini hazırlamaktır.
İlim ve fikir adamlarının yanında, Bâb-ı Âlî’de ağırlığı olan ‘Tanzimat Paşaları’nın da bulunduğu bu akademik encümenin ismindeki ‘Dâniş’in, danışmakla ilgisi yoktur. Dâniş, bilgi, ilim demektir. Ancak, gene de bu müessesenin, Tanzimat bürokrasisinin uzantısı olduğu söylenebilir.
***
Ergenekon Soruşturması münasebetiyle söz konusu edilen ‘Encümen-i Dâniş Grubu’nun, Tanzimat dönemindeki bu akademik heyetle, isim benzerliği dışında hiçbir ilgisi yoktur. Sadece, Tanzimat’taki bu itibarlı müesseseye nasıl paşalar ve üst seviyedeki bürokratlar iştirak etmişse, şimdi ortaya çıkan gruba da benzeri elitlerin katıldığı görülmektedir.
Türkiye’de, siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta tesirli olan bir takım resmî ve gayriresmî kuruluşlar vardır. Devletle ilgisi olmayan bazı açık kuruluşlar, dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarıdır. Gayriresmî kuruluşların içinde, yazılı kaidelere bağlı olmayan ve statüleri belirsiz olan çeşitli toplantı grupları olduğu gibi, Mason locaları benzeri gizli ve uluslararası nitelikte kuruluşlar da vardır.
Kamuoyundan gizli tutulan kuruluşların, demokratik ve şeffaf toplum yapısıyla uyumlu hareket etmeleri mümkün değildir. Atatürk, biraz da bunun için mason localarını yasaklamıştır.
Eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, Başkanlığını yaptığı ‘Encümen-i Dâniş’ isimli topluluğun masonlukla ilgili olmadığını ve ‘gizli’ bir kuruluş olarak bulunmadığını söylüyor ve grubunu bir ‘düşünce topluluğu’ olarak tanımlıyor.
Yeğeni olmakla iftihar ettiğim merhum Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, oğlu ve kuzenim olan Murat Sökmenoğlu’nun verdiği bilgiyi göre, siyasetten ayrıldıktan sonra 1954’de, kendi evinde Fevzi Çakmak, Fahrettin Altay, Rauf Orbay gibi arkadaşlarıyla toplanırlarmış. 1974’de, Fahri Korutürk grubun adını Encümen-i Dâniş koymuş.
Hâlen bu grup, 15 günde bir Moda Deniz Kulübü’nde toplanırmış...
***
Buraya kadar tamam da, şu üç konuda jakoben elitizmin tezahürünü hissetmemek mümkün değildir:
1. Haydi diyelim ki, rahmetli Tayfur Sökmen’in yaptığı ev toplantılarının kamuoyu tarafından bilinmemesi normaldir. Lâkin, 12 Eylül sonrasında yaşadığımız son çeyrek asırda, Başbakanlara, Cumhurbaşkanlarına gizli mektuplar gönderip
devlete nizamat vermeye çalışan bir ekibin bugüne kadar bilinmemesi tabiî karşılanamaz
2. Başlangıçta, İnönü’ye ve CHP’ye muhalif bazı isimlerin heyette bulunmasına karşılık -1980’de babasının vefatı üzerine gruba alınan Murat Sökmenoğlu haricindeki- bugün hemen hemen bütün grup üyelerinin CHP zihniyetli olması ve bir kısmının da 12 Eylülcü ve 28 Şubatçı darbeci generallerden meydana gelmesi tesadüf olamaz.
3. Özellikle 28 Şubat Darbesi’nde, MGK bildirisine kaynaklık eden mektubun, zamanın Cumhurbaşkanı ve MGK Başkanı olan Demirel’e gönderilmesi ve âdeta darbeye davetiye çıkarılması, Encümen-i Dâniş’in ne derece jakoben ve antidemokratik zihniyette bir oligarşik, elitist grup olduğunu göstermektedir
(Murat Sökmenoğlu o tarihte siyasette olduğu için grup dışındaydı ve mektupla ilgisi yoktu).
***
Encümen-i Dâniş’in Ergenekon Dâvası’yla herhangi bir ilişkisinin olduğunu sanmıyoruz. Karaduman’ın ifadesiyle bu ‘umur görmüş’ beyler, böylesine ‘kaka’ işlerle meşgul olmazlar. Sadece, fildişi kulelerinden milletin değerleriyle uyuşmayan, antidemokratik malûmatfuruşlukla iktifa ederler.
Bu topluluk, jakoben elitizmin oligarşik bir tezahürüdür.
Tayfur Sökmen’i ve Cumhuriyeti kuranları minnet ve rahmetle anıyor, Türkiye’nin antidemokratik zihniyetli safralarından bir an evvel kurtulmasını diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.