Fert, cemiyet ve İslam

Fert, cemiyet ve İslam

İslam dünyasında zaman, zaman fertle cemiyet arasında hangisinin önde geldiğine dair tartışmalar olmuştur.
Her iki taraf da gerekçelerini gayet mukni, inandırıcı delillerle ortaya koymuştur. Burada hangi tarafın haklı olduğuna dair malumu tekrar ederek bıktırıcı analizler yapacak değilim. Bana göre her iki tarafta haklıdır. Bazen biri, bazen öteki öne geçebilir. Ama ferdi ihmal ederek cemiyeti, cemiyeti ihmal ederek ferdi kurtarmak mümkün değildir.
Çünkü cemiyet fertlerden oluşur. Bireyi düzeltmek bir ucundan cemiyeti de düzeltmektir. Ayrıca, fert terbiyesinin bir kısmını da cemiyetten alır. Her insan biraz da yaşadığı cemiyetin çocuğudur. İnsanı sadece Annesi doğurmaz, aile de, cemiyette bazı bakımlardan doğurucu özelliklere sahiptir. Yani insan, ailede, okulda ve cemiyette doğar.
Onun için bir anne babanın kalitesi yetiştirdiği çocuktan, bir öğretmenin kalitesi eğittiği öğrencisinden, bir cemiyetin kalitesi ise seçtiği insanlardan belli olur.
İslam büyükleri hem ferde hem cemiyete büyük önem vermişlerdir. Tasavvuf, esasında ferdi kemali esas almasına rağmen, bunu cemiyeti ihmal ederek yapmaz. Tarikat-ı nakşibendiyedeki -Halvet der encümen-(halk içinde hak’la olmak) düsturu bunun açık bir ifadesidir.
İkinci binin yenileyicisi, yaşadığı çağın ulu’su İmam-ı Rabbani hazretleri de aynı çizgiyi takip etmiş, bir taraftan ahlak yüceliğinin zirvesine ulaşan insanlar yetiştirirken, diğer taraftan cemiyetin iplerini elinde tutan çevreleri dizginlemeye, onları nispetiyle etkilemeye çalışmıştır. Fert ve cemiyet terbiyesini beraber yürütmüştür.46. mektubunda cemiyetin ihmal edilmemesine dikkat çekmek için şunları söylüyor:”Bir şahıs oturmuş Allah’ın zikriyle meşgul, o sırada bir ama çıkar, önünde bir kuyu var, bir adım atsa kuyuya düşecek. Şimdi o kişi için oturup zikirle meşgul olmak mı evladır, yoksa o âmâyı kuyuya düşmekten alıkoymak mı? Şüphesiz Âmâ’yı kuyuya düşmekten kurtarmak daha efdal ve ehvendir. Zira Allah’ın ona da, onun zikrine de ihtiyacı yoktur. Fakat o ama muhtaç ve muztar bir kuldur, ihtiyaç içerisindedir. Ondan bu zararı gidermek şarttır. İşte böyle bir vakitte onun yaptığı iş aynen zikir olur, çünkü bu durumda emre mutabaat vardır. Zikir tek emri yerine getirmektir, o da Mevla hakkıdır. Diğer bir insanı kurtarma işinde ise iki hakkın yerine getirilmesi söz konusudur. Birincisi Kulun, ikincisi Allah’ın hakkı. O kadar ki böyle bir durumda o âmâyı kurtarmayı bırakıp, zikirle meşgul olmak günah hükmüne bile girebilir”
Büyük müçtehit bu temsiliyle cemiyetle ilgilenmenin, bir başka ifadeyle emr-i maruf, nehy-i anil münker yapmanın önemine işaret etmiştir. Cemiyet kişinin ahlaki hayatını şu veya bu şekilde etkilediğine göre, onu ihmal edici bir fert terbiyesinin de hedefine varması mümkün değildir. İmam-ı Rabbani bu bakımdan çağının yöneticilerini etkilemeye çalışmış, İslam ahkâmını uygulamaları için onları teşvik etmiştir.
Cemiyet terbiyesi o kadar önemlidir ki bazı büyük veli’ler manevi bir yönlendirme ile bu işe memur edilmişler, bütün tasarruf ve nispetlerini cemiyetin dizginlerini elinde tutan yönetici kadrolar üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Ubeydullah Ahrar hazretleri “Eğer şeyhlik yapsaydım, bu âlemde hiçbir şeyh kendisine mürit bulamazdı. Fakat bize başka bir iş ferman olunmuştur ki, o da, İslamiyet’i yaymak ve İslam milletini kuvvetlendirmektir.”demiştir. Onun için Ubeydullah ahrar hazretleri sultanlarla, devlet adamlarıyla sohbeti tercih etmiş, onları kendine bağlayarak, onlar vasıtasıyla İslam’ın yayılmasını, güçlenmesini sağlamıştır.
Bu bakımdan fert ve cemiyet dengesini iyi kurmalı, siyasi tercihlerimizi de nasıl bir cemiyet istiyorsak ona göre yapmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi