Önder Sav’dan çok daha kıymetli!..
Önder Sav’ın gözü aydın...
Artık bir “kankası” var...
•
Yüce Allah’ın siyasi hayatını bitirmeyi bize nasip ettiği Önder Sav, İstanbul Üniversitesi’nin “eski” rektörü Mesut Parlak’la birlikte bir dernek kursun...
İsmi de; “Teköz-Der” olsun!..
Teknoloji Özürlüler Derneği!..
•
Şaka tabii;
Rektör bir “kaza”ya uğradı;
Ağzından çıkan “çirkin” laflar bu kaza “sayesinde” açığa çıktı!..
Hemen şunu ifade edelim:
Yazının sonunda aktaracağımız üzere, Eski Rektör, “yaptığı ile” gurur duyuyor değil...
Aksine...
Üzülüyor!..
Bu haliyle, kendisinin en az “10 Önder Sav değerinde” olduğunu ifade edebiliriz!..
Pişmanlıkları var ya, fark oradan!..
•
Efendim, önce “özü” verelim...
Cevval muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu “Yetim hakkı koruyup kollama” pozisyonunda, arıyor E-Rektör’ü...
Diyaloğu “not alındığı” kadarıyla verelim mi?
Buyrun:
Hüseyin Kulaoğlu-Sayın Rektör, ben Vakit’ten Hüseyin, nasılsınız?
Mesut Parlak: Sağol teşekkürler, siz nasılsınız?..
Kulaoğlu: Teşekkür ederim, ben de iyiyim. Mesut Hocam, bir haber çalışmam var da...
Parlak: (...)
Kulaoğlu: Baltalimanı Sosyal Tesislerinde Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök, Rahmi Turan vesaire ile yemek buluşmalarınız...
Parlak: Evet, ben davet etmiştim.
Kulaoğlu: Her sene 28 Mart’ta?..
Parlak-Tarihleri hatırlamıyorum. Aydın bey benim bugün tanıdığım biri değildir. Medya patronluğundan öncesinden de tanırım.
Kulaoğlu: Emekli paşalarla buluşmalarınız da bende kayıtlı!..
Parlak: Bu yasak mı?.. Sen bana telefon açtın bir şeyler soruyorsun. Bunda bir yasak var mı?..
Kulaoğlu: Ataman Bey de oradaydı (Paşa torunu)
Parlak: Ataman?.. O mu? Sen ne arıyorsun, neyini merak ediyorsun bu işlerin? Ben bu ülkede rektörüm... Ne kadar acayip sorular soruyorsun!..
Kulaoğlu: Yemek ücretlerini vs. kim ödedi?
Parlak: Ben ödedim!..
Kulaoğlu: Ben sizin ödemediğinizi...
Parlak: Allah Allah kanıtlarsın o zaman!..
Kulaoğlu: Bende belgeler var...
Parlak: Ben ödedim, bende hepsi var.
Kulaoğlu: Bana gönderir misiniz ödeme kayıtlarını?..
Parlak: Sen kimsin ya...
Kulaoğlu: Gazeteciyim.
Parlak: Ne gazetecisi ya!.. Bırak, mahkemeye gidersin, dersin ki bu rektör filancalarla yemek yedi ücretini ödemedi. Ben de tak diye belgeleri karşına çıkartırım. Ondan sonra sana GEREĞİNİ YAPARIM!.. O kurumda yediğim her yemeğin parasını ben verdim.
Kulaoğlu: Bende belgeler var diyorum.
Parlak: (....) (telefonu kapatıyor, daha doğrusu kapattığını zannediyor!.)
•
Efendim diyaloğun “notları” ana hatları ile böyle...
Hüseyin Kulaoğlu, Rektörün değişik tarihlerde, medya patronu Aydın Doğan ve saz arkadaşlarını, Encümen-i Daniş müdavimi emekli generalleri, hakimlerle savcıları, İstanbul Üniversitesi’nin boğaza nazır muhteşem tesislerinde ağırlayışını tespit ettiğini söylemekte...
Tarihler de hangi buluşmanın parasının nereye fatura edildiği de, bilgisi dahilindeymiş...
Maliye Bakanlığı Bütçe Uygulama Tâlimatı’nın mealen “Görev ve unvanı ne olursa olsun herkes yediğinin içtiğinin, ağırladığının parasını ödeyecek” deyişinden hareketle, Rektör’e sorular yöneltmiş...
Rektör de sorulara okuduğunuz üzere tepki göstermiş...
Yukarıda verdiğimiz gergin diyalog, rektörün telefonu kapatmasıyla sona ermiş!..
Ermiş de...
“Önder Sav vak’ası” dedik ya...
Rektör, telefonu Hüseyin’in yüzüne kapattığını zannetse de öyle olmamış!..
Yanlış tuşa bastığından, ya da iyi basamadığından ya da her neyse...
Rektör, “görüşme” sonrasında, kendisini arayıp sıkıştıran Hüseyin Kulaoğlu’na bir saydırmış ki...
“Not alındığı kadarıyla” cümle aynen şöyle:
“Paşalarla görüşmüşüm, herkesle görüşürüm lan ben!.. Yasak mı lan pezevenk!..”
•
Hüseyin’in aktardığı bilgi:
O esnada Sayın Parlak’ın karşısında bir “hanım” varmış.
Eski rektör saydırırken, o “hanım” da...
“Bunlar Dalan’ı da sana sorarlar!” demiş!..
MESUT PARLAK’LA BU “KÜFÜR” MESELESİNİ GÖRÜŞTÜM!..
Efendim;
Muhabbet böyle...
Mesut Parlak, “Başörtüsü yasağını” katı bir şekilde uygulamış olmasından dolayı Vakit camiasının ve tabii muhabirimizin tepki duyduğu bir isim...
Rektörlüğü döneminde, “Başörtülü öğrencilerin notlarını indiririz!..” demesi de tepkiyi tabii olarak tırmandırmakta...
Kendisine ben de tepki duyuyorsam da, ilişkilerin “belli bir zeminde” devam etmesinde fayda görüyorum...
Bundan dolayı kendisini aradım ve bu “küfür meselesi” hakkında görüştüm...
Kendisi, yaptığı ile gurur duymuyor!..
“Genel tavrım bu değil!” derken, “samimi” olduğuna inanmak isterim..
Onbeş dakikalık görüşmemiz boyunca sık sık “Ahiret”ten, “Büyük Hesap”tan, “Yüce Allah’ın adaletinden” bahsetmesi de birtakım mesajları vermeye ihtiyaç duyduğunu düşündürttü bana...
Muhabirimizin arkasından kullandığı o ifadeler, bir “hoca”ya hiç mi hiç yakışmıyor!..
Kendisi de bunun farkında olmalı ki...
“Genel tavrım bu değil” cümlesini sıkça kullanıyor!..
Genel tavrı da bu olmamalı, özel tavrı da...
Hocalar, öğrencilerine “örnek” olmalı!..
Muhabirimize bir telefon açıp; “Özür dilemekle” başlayabilir, “örneklik” etmeye!..