Başbakan Erdoğan'a Açık Mektup

Başbakan Erdoğan'a Açık Mektup

Sevgili Başbakanım, Şu anda size karşı öyle muhabbet doluyum ki, muhabbetim öyle dolup taşıyor ki, kendimi öyle tutamıyorum ki, saygısızlık gibi algılayabileceğinizi hiç umursamadan "Sevgili Başbakanım" diye hitap ediyorum size.

Sevgili Başbakanım…

Cân-ı gönülden Sevgili Başbakanım…

Bu satırları Libya'nın başkenti Trablus'ta bir otel odasında yazıyorum.

29 Ocak 2009'u 30 Ocak 2009'a bağlayan gecenin üçünde, tarihî bir dönüm noktasının tam ortasında yazıyorum.

Sizi tebrik etmek için yazıyorum.

Sizi tebrik etmek…

Ama nasıl?

Bugün yaptığınız şeyin, bugün olduğunuz şeyin hakkını verecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorum.

Hem dün hem bugün.

Hem Davos'ta hem Yeşilköy'de.

O sözler, o hareketler, sonra yine o sözler… Ancak bir rüya bu kadar güzel olabilir.

Asaletimiz yerde sürünüyordu; onu yerden kaldırıp şahlandırdınız.

Dünya siyaset sahnesinde nice zamandır ayaklar altına alınıp çiğnenen insanlık şeref ve haysiyetini, ahlak ve fazileti, insaf ve adaleti bir bayrak gibi yükselterek kalplerimize sürur verdiniz.

İlahlık iddiasındaki uluslararası sistem lordlarına kulluk eden ve sizin de kulluk etmenizi isteyen monşerlerin soysuz denge hesaplarına tükürüp, maşeri vicdanın sözcülüğünü üstlendiniz.

İsrail'i ve onun yalakalarını yerin dibine öyle bir batırdınız ki, bütün dünya Müslümanlarının ve göğüslerinde bir yürek taşıyan bütün insanların başlarını göğe erdirdiniz.

Güçlünün karşısında haklıyı yiğitçe savunarak, Şimon Peres'in şahsında İsrail'e ve onun ağa babalarına meydan okuyarak evrensel bir kahraman haline geldiniz.

"Ancak bir rüya bu kadar güzel olabilir" diyorum ama geride kalan şu 10 saatte yaşanan güzellikleri rüyamda bile görmedim ben.

13 sene evvel bu gazetenin sütunlarında kurduğum bir hayal vardı, hatırlayınız; hani "Türkiye'nin dışişleri bakanı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda şöyle bir konuşma yapsa…" deyip, dünya çapında vicdan ve adaletin bayraktarlığını üstlenecek yeni bir Türkiye müjdesi mahiyetinde hayali bir konuşma yazmıştım…

Sizin Davos ve Yeşilköy'de yaptığınız konuşmalar, sizin Davos ve Yeşilköy'de sergilediğiniz tavırlar, sizin Davos ve Yeşilköy'de yazdığınız destanlar, o zamanlar "olmayacak duaya amin" gibi görülen o muhayyel konuşmayı devede kulak gibi bıraktı.

Dünyayı salladınız, Sevgili Başbakanım.

Evrensel adalete adanmış yeni bir Türkiye müjdelediniz.

Zalimlerin saflarında müthiş bir dehşet, mazlumların saflarında müthiş bir sevinç ve ümit rüzgârı estirdiniz.

Otele gelmeden önce Trablus eşrafından bir grup güzel insanla beraberdim; Davos'ta olup bitenleri duymuş, sevinçten uçuyorlardı…

Ayrılırken birbirimize ne dedik, biliyor musunuz?

"Bayramın mübarek olsun."

Mübarek olsun, Sevgili Başbakanım.

Bereketlensin, daim olsun.

"Dik durmaya devam edeceğiz" diyorsunuz ya, Allah bu duruşunuzu bozmasın.

Türkiye'ye yakışan budur, evet.

Size yakışan budur, bize yakışan budur; sakın vazgeçmeyin bundan.

Sakın geri adım atmayın, sakın dönmeyin bu davadan.

Dönmeyin, ilerleyin, yırtıp atın İsrail zulmüne çanak tutan ittifak anlaşmalarını.

Hiç değilse birkaç sayfasını yırtın, bir yerden başlamış olun, şeytanın bacağını kırın.

Tarih yazıyorsunuz, Sevgili Başbakanım; o bölüm eksik kalmasın.

Libya'dan selamlar, selamlar, selamlar…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi