Türkiye’nin Nasır ve Kissinger’ı
Bir unsurdan hareketle Türk basını, liderleri eşleştirmeye bayılıyor. 'İnsanlar çifttir' ibaresi bir dereceye kadar makul ve doğrudur. İnsan insana veya lider lidere benzer. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Bu bağlamda, Nasır ile Erdoğan arasında bir bağ kurulmaya başlandı. Daha doğrusu bu benzerliği keşfeden Cengiz Çandar oldu. Nasır'ın karizmasıyla mebhut ve mest olmuş kitlelerin onun yokluğunda siyasi olarak öksüz ve yetim kaldıklarını ve bu boşluğu yavaş yavaş Recep Tayyip Erdoğan'ın doldurduğuna dikkat çekiyor. Gerçekten de belki karizma açısından Nasır ile Erdoğan arasında bazı benzerlikler yakalanabilir. Daha ziyade bu kimyevi bir benzerliktir. Hakikaten de Başbakan bazen Nejad'a ve bazen de Chavez'e benzetiliyor. Kimyevi özellikleriyle Nasır'a daha fazla benzediği varsayılabilir. Lakin konum itibarıyla birbirlerine benzemiyorlar. Karizma açısından gerçekten de bir benzerlik vardır. İkinci benzerlik ise İslâmi eğilimle alakalıdır. Nasır hem Müslüman Kardeşler'in bir devamı ve uzantısıdır hem de tezat bir suretle Müslüman Kardeşler'i bölmüştür. Esasında Hür Subaylar hem Türk İttihatçılarının Arap canibinde bir yansıması hem de onlarla Müslüman Kardeşler hareketinin bir imtizacıdır. Nasır ile Enver Sedat, şöyle veya böyle Muhammed Haseneyn Heykel'in Öfkenin Sonbaharı kitabında değindiği gibi İttihatçı rüzgarın Arap alemine üfürdüğü ve savurduğu liderler kuşağındandır. Türk İttihatçılarla Mısırlı ittihatçıların bağını temsil eden isimlerden birisi de Aziz Ali Paşa el Mısri'dir. Enver Sedat bu bağı el Bahsu ani'z zat kitabında deşifre ve ifade eder. Hür Subaylar hareketini sulayan ikinci kaynak ve kanal ise Müslüman Kardeşler hareketidir. Kral Faruk döneminde bir şekilde Hür Subaylar oluşumu ile Müslüman Kardeşler temas halindedir. Lakin 1952 darbesinden sonra Hür Subaylar ile Müslüman Kardeşler yol ayrımına gelmiştir. Nasır pragmatist bir kişidir ve bu anlamda ya Müslüman Kardeşler'i kesip budayacak ve kendi hizmetine kullanacaktır ya da tasfiye edecektir. Bu bağlamda, cemaat içine el atar ve Ahmet Bakuri gibileri ayartarak, kendine çekerek İhvan'ı böler. Seyyid Kutup gibiler ise Nasır'ın istibdadına karşı kazan kaldırırlar ve bunun bedelini de darağacında hayatlarıyla öderler.
¥
Evet burada kısmi bir benzerlik göze çarpmaktadır. Bu da Nasır'ın Müslüman Kardeşler hareketiyle zikzaklı ilişkileri ile Recep Tayyip Erdoğan'ın 28 Şubat sürecinden itibaren ana hareketle bağlarını koparmasıdır. Arada kimi canlı veya silik benzerlikler olmakla birlikte kesinlikle aynilik yoktur. Bir de Nasır ile ABD ilişkileri de zikzaklıdır. 1956'da Üçlü Saldırıda İsrail-Fransa ve İngiltere pençesinden Nasır'ı kurtaran ABD olmuştur ve bundan dolayı Kermit Roosevelt gibiler onun için 'Tarafsız müttefikimiz' ibaresini kullanırlar. Evet vücut dili ve kimyevi özellikleri ve bunun oluşturduğu karizma açısından Nasır ile Erdoğan arasında benzerlikler vardır. Lakin bu benzerlik, konum itibarıyla farklıdır. Nasır bir darbeyle birlikte iktidara gelmiştir ve Hidivliği kaldırması açısından İttihatçılardan sonra gelen kurucu Kemalistlere benzer. Lakin asıl aidiyeti İttihatçılaradır. İttihatçıların Triumvirası gibi onun da Devrim Komuta Konseyi vardır. Belki Milli Birlik Komitesi bunu esas almışsa da başarılı olamamıştır. Nasır gibi karizmatik bir lider çıkaramamıştır. Milli Birlikçiler başta General Necip modeline uygun olarak komitenin başına Cemal Gürsel'i getirirler lakin Cemal Gürsel Necip'ten daha feci bir duruma düşmüştür. Cumhurbaşkanı olursa da kimyası yaşanılan olayları kaldıramaz ve inme iner. Dolayısıyla karizma üzerinden bazı ortak paydalar bulsak bile Erdoğan'ın Nasır gibi taklit dahi olsa sola özendiğini söyleyemeyiz. Nasır, reddi mirasından sonra sola dümen kırmıştır. Teorik hayatiyetini orada görmüştür. Halbuki Erdoğan sistem yerine kişisel karizması ve temayüzü itibarıyla Putin'e benzemektedir. Zira arkasında bir sistem yoktur, sadece bir terkip vardır. Bu benzerlik de sınırlıdır.
¥
Erdoğan Nasır'a benzetilerek kimsesi kalmayan kitlelerin onun şahsında bir sahibe kavuştuğu görülmektedir. Bu yönüyle karizmatik benzerlik inkar edilemez. Lakin Mark Parris gibi Amerikalılar da Ahmet Davudoğlu'nu bir zamanlar 'siyasi deha' diye tabir edilen Kissinger'a benzetiyorlar. Burada gerçekten de Anberin Zaman'ın Taraf gazetesindeki yazısı okunmaya değer. Her ne kadar teorik derinlik ve bu anlamda teorisyenlik açısından Ahmet Davudoğlu Kissinger'a benzetilse bile bu benzetmede nitelik farkı vardır. Evet belki Davudoğlu da bir akademisyen ve onun ötesinde stratejist ve teorisyen olsa ve de AKP hükümetinde teorilerini kısmen uygulama imkanı bulsa da benzerlik burada sona eriyor. Lakin Kissinger kesinlikle yapıcı değil, yıkıcı, tertipçi ve entrikacı bir uygulayıcıdır. Bugün dünyanın yaşadığı akut problemlerin gerisinde onun ve benzerlerinin görünmez parmağı vardır. 1973 Savaşını ve benzeri savaşları lideri Nixon'dan bile birkaç saat veya kısa bir müddet gizleyebilmiştir. Ahmet Davudoğlu için böyle entrikalar elbette ki düşünülemez. Cengiz Çandar'ın kitlelerin Erdoğan'a karşılık verdikleri ve bu bağlamda kısmen Nasır'ı hatırlattığı tezine iştirak edilebilir (bu hususla ilgili mustafaozcan.com’da yayınladığımız 'Erdoğan eşleştirmelerinin kıymet-i harbiyesi' başlıklı yazımıza da bakabilirsiniz). Bu benzetmelerde çoğu zarar, azı ise karardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.