Laiklik tartışmalarıyla 72 sene geçti
6 Şubat, laiklik ilkesinin anayasaya ilk kez girdiği tarihti (1937). Kafam hâlâ etkisini yaşadığım ve ömür boyu yaşayacağım Gazze bombardımanı ile Davos protestosunda ve “çarşaf açılımı”nın fos çıkması üzerine “Kur’an kursu açılımı”na bel bağlayan “en laik laik” partimiz CHP’de kaldığı için, ıskaladım.
Ancak tüm zamanların en ıskalanmaması gereken birkaç konusundan biri olan ve uğruna nice kelleler alınıp partiler kapatılan; yeri geldiğinde “şal”a dönüştürülerek özgürlüklerin üzerine örtülen laikliğin T.C. Anayasası’na giriş tarihini geçiştiremeyiz.
Günü biraz geçmiş olsa bile üzerinde durmalıyız.
¥
“Laiklik cumhuriyetimizin temel ilkesidir” derler...
Oysa “laiklik ilkesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na girdiğinde, cumhuriyetimiz tamı tamına on dört yaşındaydı. Yani on dört sene “temelsiz” mi yaşadı?
Malum: 1921 ve 1924 anayasalarında laiklik yok...
23 Nisan 1923’te ilâhilerle, dualarla, tekbirlerle açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasanın 2. maddesine “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini, Din-î İslâmdır” maddesini koydu...
Hüküm 1928 yılına kadar aynen kaldı... İstiklâl Savaşı zafere ulaştıktan sonra, yorgun bir milleti zafere ulaştıran mânevî temel unsura (dine) artık ihtiyaç kalmadığı düşünülmüşçesine, 2. maddenin anayasadan çıkartılması teklifi TBMM’ye getirildi...
Tartışmalı celseler, cılız itirazlar, sert karşılıklar ve enteresan bir savunma: “Müslüman bir milletin, kendinden şüphelenircesine, Müslüman olduğunu anayasasına koymasına ne lüzum var?”
Sonuçta “Devletin dini, Din-î İslâmdır” hükmü anayasadan çıkarıldı. Ama yerine, 1937’ye kadar hiç bir hüküm konmadı...
Derken, birkaç kıpırtı, fevri birkaç hareket; hâlâ şaibeli, tartışmalı ve alabildiğine provakasyon kokan birkaç “isyan” denemesi...
Her seferinde şiddetle sindirme ve hemen arkasından geniş bir “Cumhuriyet tehlikede” kampanyası...
O günlerin dünyasında monarşiler cumhuriyete kayarken, üstelik de Osmanlı Devleti’nin yüz yıl öncesine uzanan meclis tecrübesi varken, onun mirası üzerine kurulmuş bir cumhuriyet niçin tehlikede olsun?
Sorular cevapsız. Unutmayın ki, zaman, sorulara tatminkâr cevapların verildiği bir zaman değil, aykırı soru soranların dünya cehennemine atıldığı bir zamandır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 6 Şubat 1937 günkü toplantısında, 3115 sayılı kanunu çıkardı. Böylece “laiklik ilkesi” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na girdi. Giriş o giriş. Artık “Türkiye Devleti cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı”ydı.
3115 sayılı kanunla yalnız laiklik değil, onun yanı sıra, “devletin nitelikleri” faslından başka bazı “ilke”ler de anayasaya girmişti. Bunları şöyle bir hatırlayalım isterseniz:
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, inkılâpçılık, laiklik.
Bu ilkeler daha önce Halk Fırkası’nın (CHP) parti ilkeleriydi. Partinin amblemini teşkil eden altı okta simgelenmişti. Yani 3115 sayılı kanunla, CHP’nin siyasal ilkeleri, devletin vazgeçilmez ilkeleri haline dönüştü. Böylece “Parti=devlet” formülü de yürürlüğe girdi ve CHP ile mücadele, devletle mücadele anlamına gelmeye başladı... Bu yüzden çok kişinin canı yandı.
Bu ilkeleri değiştirmek şöyle dursun, anayasamıza göre “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”di. “Devletçilik” gibi çoktan zaman aşımına uğramış olanların bile, anayasanın koruyucu kanatları altında tutulma zorunluluğu vardı...
Oldukça garip bir görüntü, ancak Türkiye zaten gariplikler ülkesidir! O kadar “gariplikler ülkesi”dir ki, devr-i iktidarında her türlü dini eğitim kurumunu yasaklayan, birbirine 500 metre yakın olan camilerden sadece birinin açık bırakılarak diğerlerinin satılması kararını imzalayan, ezanı “Muhammedî” kimliğinden çıkarıp 18 sene müddetle “Tanrı uludur!” çığlıkları attıran ve “Çarşafla Mücadele Haftası” icad eden eski CHP’nin çocukları “çarşaf açılımı”, “Kur’an kursu açılımı” gibi, başka partilerden gelmesi halinde kapatma sebebi saydıkları “açılım”lara yöneliyorlar.
Ah güzel milletim! İmanınla, ısrarınla ve kıblende ihlâsınla “değişmez”leri bile değiştirdin! Seni kendi saflarına çekemeyenleri, senin tarafında saf tutma mecburiyetinde bıraktın! Sana helâl olsun!
Her neyse; Türkiye Devleti, 1937 yılının 6 Şubat’ında “laik devlet” olmuş olmasına, ama o gün bugündür ne kanunlarda bir tarifini yapmış laikliğin, ne de gerçek anlamda uygulamış. Bugün dünya yüzünde Birleşmiş Milletler’e üye 200’ü aşkın devlet var. Bunlardan sadece ikisinin anayasasında laiklik ilkesi mevcuttur: Bunlardan biri Fransa, diğeri ise Türkiye’dir...
Ayrıca, anayasasındaki bir maddeyi değiştirme hakkını milletine tanımayan tek “demokratik devlet” de Türkiye’dir!.. (Anayasamızda böyle bir hüküm var.)
Dünya devletleri içinde, bu kaydı anayasasına geçiren tek devlet bizim devletimizdir. Ama ne yazık ki bu durum, “geri kalmışlık” gerçeğimizi değiştirmiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.