Cemal Nar

Cemal Nar

Mutediller Ve Radikaller

Mutediller Ve Radikaller

“Asr-ı Saadet” dediğimiz mutluluk çağında müslümanların elinde İslâm’ı öğrenmek için iki temel kaynak vardı: Kur’an ve sünnet.

Gerektikçe üçüncü olarak da ictihadı devreye sokuyorlardı. Yani Kur’an ve sünnette bir mesele hakkında hüküm bulamamışlarsa onlar doğrultusunda akıl yürütüyor, çözüm araştırıyor ve mutmain oldukları görüşle amel ediyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v), ictihadı memnunlukla karşılamış hatta teşvik etmişlerdi.

Daha sonraki dönemlerde bu iki temel kaynaktan akaid, kelam, tefsir, hadis, fıkıh, siyer, felsefe, tasavvuf vs. gibi birçok ilim dalları ortaya çıktı.

Bu ilmî disiplinlerin her biri olaylara farklı görüş ve eğilimlerle yaklaşmış, bunun sonucunda birçok ortak inançlara sahip olmakla beraber bu anlayışlar arasında zaman zaman görüş ayrılıkları, çelişkiler, hatta çatışmalar da çıkmıştır. Hatta bu kelam, felsefe, fıkıh, tasavvuf gibi disiplin içindekiler birbiriyle ihtilafa düşerlerken, yer yer kendi aralarında da fikrî ve fiilî benzer ihtilaf, ayrılık ve çatışmalar bile yaşamışlardır.

Süleyman Uludağ, selef, kelam, tasavvuf ve felsefenin, bilgi edinme vasıtası olarak nass ve nakli, akıl ve istidlali, keşf ve ilhâmı ana kaynak alma konusundaki delil ve tartışmalarını “İslâm Düşüncesinin Yapısı” adıyla özlü bir çalışma olarak bize takdim etmişti.

Orada insanın mutlak gerçeği, varlığın hakikatını, dînî gerçeklerin mahiyetini ve ilâhî meselelerin esasını bilmede;

1- Nass ve nakli esas alan Selefiyye

2- Akıl ve istidlali esas alan Kelamiye

3- Keşf ve ilhâmı esas alan Sûfiyye’yi,

evet, bunları geniş geniş anlattıktan ve birbirlerine karşı savundurduktan sonra bu üç gurubu kendi arasında “Radikaller” ve “Mûtediller” diye ayrıca ikiye ayırarak toplam gurup sayısını altıya çıkarıyor: (Age, s. 267.)

Eserin başında da şu uyarıyı yapmaktadır: “Selefiyyede nakil, kelamda akıl, tasavvufta ilhâm esastır, dediğimiz zaman; selefiyye akla, kelam nassa ve ilhâma, tasavvuf nakle ve akla önem vermez demek istemiyoruz.

Bununla şunu anlatmak istiyoruz: Kelam, nassa da ilhâma da ehemmiyet verir, bunların faydasına inanır, lüzumunu savunur ama kelamda esas olan akıldır, nass ve ilhâm akla tâbîdir. Selefiyye ve Sûfiyye için de durum budur.” (Age, s. 8.)

Bütün ihtilaflar ve kavgalara sebep olanlar aslında radikallerdir. Öyle ise onları yok etmeli değil miyiz?

Araştırmanın sonunda, engin bir bilgi ve kültür birikiminden kaynaklanan hoşgörüsüyle; “hayır” diyor. “Neden?” derseniz, cevabı da çok ilginçtir:

“Bir toplumda mûtediller kadar radikallere, ortadakiler kadar uçtakilere de ihtiyaç vardır. Radikal bir selefî İslâm’daki nakilciliği ve nasscılığı; radikal bir kelamcı İslâm’daki akılcılığı ve kıyascılığı; radikal bir mutasavvıf İslâm’daki keşf ve ilhâmcılığı son sınıra kadar götürür ve en ince teferruatıyla ortaya koyar.

Yeni terkiplere ve sentezlere, ancak bu nevi radikal düşüncelerden sonra gidilebilir. Mûtedil sistemler arasında yapılacak bir sentezin fazla önemli, değerli ve orijinal olmayacağı aşikardır.

Radikal düşüncelerin ayrı bir meziyeti, mûtedil düşüncelerin başka bir fazileti vardır. Bir cemiyette ilim ve fikir hareketlerinin kuvvetli olduğu zaman; mûtedil mütefekkirler yanında radikal düşünen kimselerin de var oldukları zamandır.

Sadece mûtediller veya sadece radikaller bir cemiyete arzu edileni veremezler. Hatta cemiyetin gerilemesine ve çöküşüne sebep olurlar. Dengenin iyi korunması gerekir.” (Age, s. 268.)

“Aydınlanma Yolu Tasavvuf” adlı yeni çıkan kitabımızı (Erkam Yayınları) tanıttığımız geçen haftki Pazar yazımızdan sonar bazı e- postalar aldık. Onlar bize bunları gündeme getirmeye sevketti. Bakalım bunlar neye sevkedecektir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi