Onlar, iyi ki Türkiye’de yaşamıyor!
öncelikle, AK Parti ve MHP’yi kutlamak istiyorum... “Milletin yüzde 80’i” gibi bir çoğunluğu tarafından dillendirilen “talep”lere kulak verme ve artık “zulüm” boyutuna varan “başörtüsü problemi”ni çözme girişimlerinden dolayı, her iki partiyi de takdir etmemek mümkün değil... AK Parti ve MHP kurmayları, hafta sonunda da mesai yapıp, “son nokta”yı koymaya çalışacaklar... Herhalde, önümüzdeki haftadan itibaren, artık “başörtüsünde uzlaşma”yı değil, “Anayasa değişikliği”ni konuşmaya başlayacağız... Evet, “Anayasa’nın 10. ve 42. maddeleri” değişecek ve artık üniversite girişlerindeki “utanç kulübeleri” kalkmış olacak.
Tabiî, AK Parti ve MHP’nin girişimleri devam ederken; “direnişçi”ler de boş durmuyor... “Yasak”lardan değil, “özgürlük”lerden korkan kişi ve kuruluşlar, “takoz” olma görevlerini sürdürüyorlar...
Ki, bunların en başında CHP geliyor, TÜSİAD geliyor, Sabih Kanadoğlu geliyor, “kartel gazeteleri” geliyor!..
CHP’li kurmaylar; “hedefiniz laik düzen mi?” diye sorup, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, “sık sık fetva vermek”le suçlarken, ne garip ki, asıl “fetva” verenler, yine CHP’liler oldu... CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın şu “fetva”(!)sına ne dersiniz;
“Kızlar, okula türban takmadan da gidebilir!.. Önemli olan, insanın yüreğidir!.. Türban takmayan kâfir mi?!?”
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ da, malûm... “Yasakçılar kervanı”na o da katıldı ve dedi ki;
“Evet, bir yanda başını örttüğü için eğitim sürecinde zorluk çeken genç kızlarımız var. Diğer yanda, 15 yaşında istemediği halde zorla kapatılanlar da, birkaç yıl sonra çevre baskısıyla başını örtmek zorunda kalmaktan korkanlar da var.”
MEVCUT “DİKTA”NIN ADI NE?
CHP ve TÜSİAD böyle bir çıkış yapar da, “367 dayatmasının mucidi” eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hiç sessiz kalır mı?.. O da, ADD Adana Şubesi’nin düzenlediği konferansta demiş ki;
“Anayasada, devletin bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü, millet egemenliği ve laik cumhuriyet ilkesine aykırı davranan partilerin kapatılması öngörülüyor!.. Türkiye’de çok sayıda siyasi parti kapatılmasının sorumlusu anayasa değil, anayasaya aykırı davranan siyasi partilerdir!..
Siyasi partiler ya bu ülkenin çağdaş, uygar, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, ekonomik, siyasal, sosyal yönden ilerleme vasıtası olacaklardır ya da bu siyaset alanını terk edeceklerdir. Bunun başka türlü bir açıklaması olamaz!.. Bu gidişin sonu, dinci diktatörlüktür!”
Kanadoğlu’nun bu çıkışı enteresan... Bir “dinci diktatörlüğe gidiş”ten dem vuruyor...
Demek oluyor ki, ortada bir “diktatörlük” var ve AK Parti bu “dikta”yı yok edip, “dinci dikta”(!) kurmak istiyor!..
Peki, mevcut “dikta”nın adı ne?..
Kanadoğlu dilinin altında saklasa da; bu diktanın adı “laikçi dikta” veya “yargıçlar diktası” olmalı!..
Zaten öyle olmasa; “azgın azınlık”lar, “millet çoğunluğu”na galebe çalmak istemezdi!..
Öyle ya;
“Millet çoğunluğu” dediğin kim ki?.. Onlar “vergi vermek”le, “askere gitmek”le, bir de “Cumhuriyet sultanlarına itaat etmek”le görevli!.. İşleri bu!..
“Özgürlük” de neymiş?!?..
BAŞÖRTÜLÜ-BAŞI AÇIK AYNI SIRADA!
Evet, Türkiye’deki “manzara-i umumiye” böyle... “Özgürlükçü”ler ile “saltanatçı”lar arasında kıyasıya bir mücadele var... Bir yanda “başörtüsü serbest bırakılsın” diyenler, bir yanda, “örtü özgürlüğüne hayır” diyenler!..
Tıpkı “millet çoğunluğu” gibi, biz de bu mücadeleyi ibretle takip ediyoruz.
Ama, gözlerimiz, sadece “içe dönük” değil... Biz, “at gözlüğü” takanlardan olmadığımız için, “dünyadaki gelişmeleri” de yakından izliyor ve onlardan “ders” çıkarmaya çalışıyoruz...
İşte yukarıdaki fotoğraf... Bu fotoğraf; Afganistan’dan, Pakistan’dan ve son günlerde aşağılanmaya çalışılan Sudan’dan değil...
Fotoğraftan da gördüğünüz gibi; “başörtülü” ve “başı açık” kız öğrenciler; “yan yana, kardeş kardeş” oturuyorlar!.. Öğretmen tahtada, ders anlatıyor!..
Burası bir “kamusal alan!”
Başörtüsü de, kamusal alanda!..
Ama, hiç kimsede “irtica hortladı” diye bir tedirginlik, “şeriat geliyor” diye bir panik ve “rejim elden gidiyor” diye bir korku yok!..
Niye yok?.. Çünkü orada “azgın azınlık”lar yok!.. Çünkü orada, “kamera” ve “mikrofon”larını bir silah gibi kullanan “kartel medyası” yok!.. Çünkü orada CHP yok!.. Çünkü orada TÜSİAD yok!.. Çünkü orada, insanların “öcü” görmüş gibi korktuğu Sabih Kanadoğlu gibiler yok!..
Peki, ne var?.. “Özgürlük” var!..
İyi de, orası neresi?.. Orası, “ırak” değil, “çok yakınımızda” bir yer!.. Orası; “Kerkük Türk’tür, Türk kalacak” sloganları attığımız Kerkük... Evet, Kerkük’teki Altınköprü İlköğretim Okulu!..
Dikkat edin, okulda “Türkçe tedrisat” yapılıyor!..
Bu fotoğraf; “Türkçe” yayın yapan ve “Türksat” uydusundan izlenebilen “Türkmeneli TV”den alınmıştır!..
Hele düşünün;
O televizyon kanalı “Türkmeneli TV” değil de, meselâ “Show TV” olsaydı ne olurdu?!?.. Herhalde “ders görenleri” göstermez, “başörtülülere ders vermeye” kalkardı!..
Ne ders vermesi?.. Bir “silâh” gibi kullandıkları “kamera”larla örtülü öğrencileri “taciz” ederler ve okulun avlusunda “kamera terörü” estirirlerdi!..
Hele bir de;
O televizyondaki “sunucu”ların çoğunun “başörtülü” olduğunu, sabahları “Kur’an-ı Kerim” dersi verildiğini bilselerdi var ya, çoktaaan “irticayı hortlatır”(!)lar, çoktaaan “rejim yası”na başlarlardı!..
Bereket ki, orası “Türkiye” değil, Kerkük!..
Bereket ki, televizyonun adı da Show TV değil, Türkmeneli TV...
“Başı örtülüler” ile “başı açık” öğrencilerin kardeş kardeş aynı sıraya oturup ders görmelerini aktaran televizyonda, ekranın altından geçen haberler de “Türkçe” ve “Arapça” akıyor, iyi mi?..
Dedim ya, iyi ki orası Kerkük!..
Bu öğrenciler eğer Türkiye’de olsalardı, herhalde “rejim krizi” doğardı!.. Kimbilir, belki de “e-muhtıra” bile yayınlanırdı!..
HELMUT SCHMİDT’İN KUR’AN MERAKI
Ben, Türkiye’de “aydın” ve “aydınlanmacı” geçinenlerin çoğunun, birer “devekuşu” olduğuna inanıyorum... Çünkü, dünyadaki gelişmeler karşısında “başlarını kuma gömüyorlar” ve olan-biteni görmezden geliyorlar!.. Hatta, bu halleriyle, onlara “köstebek” demek bile mümkün... Çünkü, sadece kafaları değil, gövdeleri de “yeraltı”nda!..
Oysa yeryüzünde neler oluyor neler...
Meselâ, şu son haber:
“1974 ile 1982 yılları arasında Almanya Başbakanı olan ve siyasetten sonra ünlü haftalık Die Zeit gazetesinin yayıncılığını yapan Helmut Schmidt, Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okuyarak hatmetmek istediğini söyledi.
Bugün 89 yaşında olan ve 20’ye yakın kitabı bulunan eski Başbakan Helmut Schmidt Die Zeit gazetesinin ekine verdiği demecinde, Kur’an-ı Kerim’i tanımadığını belirterek; Müslümanların bu kutsal kitabını baştan sonra okumak istediğini söyledi.
Tevrat ve İncil’i baştan sona okumadığını da söyleyen Helmut Schmidt, Kur’an ile ciddi manada ilgilenmek için daha fazla zaman isteyeceğini de sözlerine ekledi.
Kitap okuma alışkanlığı ile ilgili olarak da bilgiler veren Helmut Schmidt, eskiden beri hep geceleri okuduğunu belirterek, “Eğer bir kimse okumuyorsa aptal kalır” dedi.
Bu demeci, Helmut Schmidt değil de, “Türkiye’den bir siyasî”nin verdiğini düşünün!..
Ne “gerici”liği kalırdı, ne “yobaz”lığı!..
Anında, “bu çağda bu kafa” manşetleri ile “linç” edilir, o da yetmez; boynuna anında “Ortaçağ özlemcisi” yaftası asılırdı!..
Niye?.. Helmut Schmidt’in de işaret ettiği gibi, “okumadıkları” için!.. Evet, okumadıkları için “aptal” geldiler, “aptal” gidecekler!..
MEKSİKA’DA HAREMLİK-SELAMLIK!
Alın size, “2 haber” daha!..
Biri Meksika’dan, biri Tayland’dan!..
Önce Meksika’dan gelen haberi okuyalım:
“Meksika’nın başkenti Mexico City’de sadece kadınlara özel belediye otobüsü seferleri başladı. Kadınlara toplu taşıma araçlarında yapılan cinsel tacizlerin son dönemlerde artması nedeniyle belediye tarafından başlatılan uygulama, kadınların bir süredir sokaklarda pankart taşıyarak başlattıkları “Güvenli Seyahat İstiyoruz” isimli kampanyanın bir ürünü.
Otobüslerin üzerinde “Sadece Kadınlar Binebilir” yazıyor ve bir görevli de kadın kılığına giren erkeklerin otobüse binmemesi için kontrol yapıyor.”
Hayır, bu defa; “Böyle bir olay Türkiye’de olsaydı” demeyeceğim... Çünkü; böyle bir uygulama “olmadığı” halde, olmuş gibi gösterip, hemen “Harembüs” başlığını atmışlardı!..
Şu hâle bakın; Türkiye’de “Harembüs” denilerek aşağılanan ve “irticaya gidiş” olarak yaftalanan otobüsler, Meksika’da, neredeyse “can simidi” durumunda!..
Üstelik de, “kampanya”yı kadınlar başlatmış!.. Bu kadınlar, elbette “Müslüman” değiller!.. Ama, şu da kesin: Bu kadınlar “CHP’li” veya “Çağdaş Yaşam’cı” da değil!..
Eğer olsalardı; “güvenli seyahat istiyoruz” demezler, sırf “haremlik-selâmlık” olmasın diye “cinsel taciz”lere bile seslerini çıkarmazlardı!..
TAYLAND’DA HOSTESLERİN İSYANI
Şimdi de, Tayland kaynaklı haberi vereyim:
Tayland’da “Meleklerin Savaşı” isimli televizyon dizisi “hostes”leri ayağa kaldırmış!..
Tayland Havayolları’nda çalışan mini etekli hostesleri pilotlarla aşk yaşarken, hatta kokpitte kıskançlık kavgası yaparken gösteren diziye Hostes Sendikası’ndan tepki gelmiş... Tepkilerden bunalan yapımcılar, daha uzun etek giydirmeyi kabul etmişler...
Evet, yine malûm soru;
“Ya Türkiye’de olsaydı?!?”
Herhalde “hostesler” değil de, “hükümet” suçlanırdı!.. İlk önce, “mahalle baskısı” derlerdi!.. Hemen ardından da “hosteslere dinci baskı” başlıklarını atarlar ve “ülkeyi gerim gerim gererler”di!..
Bereket ki; bu dizi Türkiye’de değil, Tayland’da gösteriliyor!.. Bereket ki, “daha uzun etek” giydirmeyi kabul eden dizi film yapımcıları, Türk değil!..
Yoksa, çoktaan “iktidara teslim olmak” veya “yağ çekmek”le itham edilirlerdi!..
DUA ETSİNLER, TÜRKİYE’DE DEĞİLLER!
Sonuç itibariyle, şunu söylemek istiyorum... Adı geçen olaylar; iyi ki Kerkük’te, iyi ki Almanya’da, iyi ki Meksika ve Tayland’da cereyan etmiş!..
Ya, aynı olaylar Türkiye’de meydana gelseydi ne olurdu?..
Al başına püsküllü belâyı!..
CHP’ye lâf anlatmaya çalışırken, TÜSİAD girerdi devreye!.. Tam, “ohh, atlattık” derken, bu defa da Sabih Kanadoğlu ve kartel medyası başlardı yaygaraya!..
Ondan sonra, ayıkla pirincin taşını!..
“İrtica ve şeriat tehlikesi”(!)nden başlarlar, “Ortaçağ karanlığı”(!)na yelken açarlardı!..
Onun için diyorum ya;
Onlar, “Türkiye’de olmadıkları” için dua etsinler!.. Türkiye’dekilerin neler çektiğini bir Allah bilir, bir de çekenler!..
Üstelik, Türkiye’dekilerin yüzde 99’u Müslüman!..
Ama, “egemen” olan, azgın azınlık!..
Özgürlüğün de bir sınırı var!
Dünkü Vakit’te, “işte Batı ahlâkı” deyip, “Batı’daki çöküntü”yü yansıtmaya çalıştık... Çünkü Batı toplumu; “bireysel özgürlük” adı altında “toplumsal yapıyı tehdit” eden bir anlayışa yelken açmıştı...
Batı, şimdi bu “yozlaşma ve kokuşma”nın önüne geçmeye çalışıyor... İşte, İtalya’dan bir haber:
“İtalya’daki Reklam Disiplin Kurulu, ereksiyonlu kot pantolon reklâmını yasaklamaya karar verdi. Reklam Disiplin Kurulu, Bari kentinden bir vatandaşın reklâmla ilgili şikâyetini haklı bularak, reklamın yasaklanması yönünde karar verdi. Tüzüğün 9’uncu maddesi, yayınlanan reklâmların “şiddet ve müstehcenlik unsurları içermemesi”ni şart koşuyor.”
Devam ediyor haber: “Reklamdan şikâyetçi olan Giuseppe Bruno adlı vatandaş, kurulun yasaklama kararını memnuniyetle karşıladığını belirterek, “Kararı, medya aracılığıyla yayınlanan mesajlardaki aşırı müstehcenliğe karşı kazanılmış kolektif bir zafer olarak görüyorum. Papanın konuşmalarında da dikkati çektiği üzere, bu, günümüzün en önemli sorunlarından biri” diye konuştu.”
Demek oluyor ki, “müstehcenlik”ten İtalya da şikâyetçiymiş!..
“Batı’daki ahlâksızlığı” merak edenlere duyurulur!..