Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

GATA’da telefon yasağı... Çiğ yeme ki, karnın ağrımasın!

GATA’da telefon yasağı... Çiğ yeme ki, karnın ağrımasın!

Hani; hep, “Çiğ yemedik ki, karnımız ağırsın” deriz ya... Hani; “Yaramız yok ki, gocunalım” deriz ya... Niye üstüne basa basa deriz bu lâfları?.. Elbette “kendimize güvendiğimiz” için... Eğer kendimize güvenmiyorsak, demek oluyor ki “çiğ” yemişizdir!.. O halde “karın ağrısı” çekmemiz, gayet normaldir!.. Ya da, şu “gocunma” meselesi... Bir insan, “yara”sı yoksa, niye gocunur?.. “Gocunuyor” ise, vardır bir “yara”sı!.
Yani, “saklayacak bir ayıbı” veya “ahlâk dışı bir ilişkisi” vardır ki, gocunuyordur!..
Bir insan ki; “kendine güveni tam” ise; “çiğ” de yememiştir, “yara”sı da yoktur!.. Dolayısıyla; kim ne derse desin, vız gelir!.. Çünkü, “başı dik, alnı ak”tır!..
Bu “atasözleri”nden hareketle, şu “telefon dinleme” olaylarına gelmek istiyorum.

ÖNDER SAV-VALİ GÖRÜŞMESİ
“Telefonun dinlenmesi”nden kim, niye gocunur, kim niye rahatsız olur?.. Meselâ ben; eğer “eşim, dostum, çocuklarım, yakınlarım ve arkadaşlarım” ile görüşüyorsam, onların “hal ve hatır”ını soruyorsam, “dert”lerini dinliyor, “sevinç”lerine ortak oluyor ve “problem”lerini çözmeye çalışıyorsam, bu konuşmalar kimi ilgilendirir?..
Ama “telefon” denilen aletle; “ahlâk dışı konuşmalar” yapıyor, “yasadışı işler bağlamaya” çalışıyor, “nüfuz ticareti” yapıyor, “hakkım olmayan ihaleleri almak” için tehdit ve şantajlara başvurmuyor isem, telefonumun dinleniyor olmasından elbette rahatsız olurum!.
Öyle ya;
“Ayıp” işlediğinin, “yasadışı iş” yaptığının, “ahlâksız ilişkiler”e girdiğinin ortaya çıkmasını kim ister?..
Meselâ; CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ı ele alalım...
Önder Sav; yazarımız Serdar Arseven ve muhabirimiz Aslan Değirmenci’yi niye mahkemeye verdi?
“Telefonunu dinledikleri” için!..
Peki, sormak gerekmez mi Önder Sav’a;
Tamam, telefon dinlemek “etik değil”dir de, senin, hem de “mesai saati”nde Merkez Valisi M.Ali Serindağ ile görüşmen, ondan “Bolu ile ilgili seçim taktikleri” alman etik midir?..
Eğer bu görüşme “etik” ise, “görüşmenin muhtevası”nın ortaya çıkmasından niye rahatsız oluyorsun?..
Yani, “çiğ” yememişsen, karnın niye ağrıyor?..
“Yaran” yoksa, niye gocunuyorsun?..
Karnın ağrıdığına göre, demek oluyor ki sen “çiğ” yemişsin!.. Gocunduğuna göre, demek ki senin bir “yaran” var!..
Sen de gayet iyi biliyorsun ki;
Bir “devlet memuru”nun, yani “vali”nin, hem de mesai saatleri içinde “CHP Genel Merkezi”nde bulunması, üstelik “siyasi konuşmalar” yapıp, “seçim taktikleri” vermesi; hem “etik değil”dir, hem de “yasal değil”dir!..
Ortada bir “suç” vardır!..
O halde, bu suçu “bastırmak” gerekir!..
Nasıl?..
“Telefonum dinleniyor” yaygarası kopararak!..
Oysa, ortada bir “telefon dinlemesi” yok!.. “No” tuşu yerine “yes” tuşuna basıldığı için “açık unutulan” telefondan, “odadaki konuşmalara muttali olma” meselesi var!..
Ama, yine yaygara koparılmalı ki;
Hem “telefon özürlü” olma hali dikkatlerden kaçırılsın, hem de bu görüşmenin “etik olmadığı” örtbas edilsin!..
CHP’nin yaptığı budur!..
Önder Sav’ın yaptığı budur!..
Bu taktik, “zeytinyağı taktiği”dir!..
Yani, “üste çıkma taktiği!”

GATA’DA CEP TELEFONU YASAĞI
Şimdi, bütün bunları bir kenara bırakıp, şu “GATA’daki cep telefonu yasağı”na gelmek istiyorum...
Detaylarını bugünkü sürmanşet haberimizde de okuyacağınız gibi; Genelkurmay, “gizli bir genelge” yayınlayıp, demiş ki;
“Bundan böyle, askeri hastanelere cep telefonuyla girmek yasaktır!”
Böyle bir uygulamaya, acaba niye ihtiyaç duydular diye düşünmenin alemi yok...
Telefonları yasakladılar, çünkü;
Jandarma eski Komutanı Emeli Org. Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Hanım’ın, GATA’da görevli Doktor Albay Nusret Demircan’la yaptığı görüşme, “internet siteleri”ne düştü ve bu “skandal görüşme”yi sadece Türkiye değil, bütün dünya duydu!..
Genelkurmay da, koydu tavrını:
“GATA’ya telefonla girmek yasak!”

CEP TELEFONUNUN FAYDALARI!!!
Olayın ayrıntısına girmeden önce, bu “telefon yasağı”nın öncesine değinmek istiyorum.
Malûm;
Geçen Ağustos ayında, Genelkurmay Başkanlığı binasında YAŞ’ın yapıldığı salona açılan koridorlarda bir afiş dikkati çekmişti.
“Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz?” başlıklı afişte, “Gizli belgeleri inceleyen iki askerin masanın üzerine cep telefonu koymaları” kompozisyonunu işleyen bir fotoğraf ve fotoğrafın üzerinde şu satırlar yer almıştı:
“Konuşmalarınız dinlenebilir, yeriniz belirlenebilir, hareketleriniz takip edilebilir, mesajlarınız okunabilir, istemediğiniz görüntüler kaydedilebilir, bilgisayarınızdaki bilgiler alınabilir, patlayıcı madde düzenekleri ateşlenebilir.”
Hiç kimse, ne bu afişi yadırgadı, ne de afişteki ifadeleri!..
Öyle ya;
Gerek “Genelkurmay Karargâhı”nda, gerek “askeri garnizon”larda, kısacası bütün askeri mekânlarda özellikle “telekulak”lara karşı gerçekten de dikkatli olunmalıydı!
Çünkü, “bir askeri konuşma”nın, “gizli bir plân”ın, “askeri bir strateji”nin veya bir “operasyon”un dışarı sızması felâkete yol açabilirdi!..
Genelkurmay, işte bu “risk” ve “tehlike”lere karşı, biraz da “ironik bir üslûp”la personelini uyarmıştı;
“Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz?!?”

BOMBA MI TEHLİKELİ, TELEFON MU?
Gelin, görün ki;
“Telekulaklara karşı personeli bilinçlendirme” uyarıları bununla sınırlı kalmadı!..
“Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz?!?” afişlerinin ardından, bu defa da; Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesinde bulunan Milli Savunma Bakanlığı bölümünün nizamiyesine asılan afişte, telefon ve el bombası kıyaslanarak, fondaki büyük soru işaretinin üzerine “Hangisi daha tehlikeli?” sorusu yazıldı...
Afişteki cep telefonu resminin üzerinde “Sürekli kullanılır hissetmezsin”, el bombası resminin üzerinde de “Bir defa kullanılır hissedersin” ifadeleri kullanıldı.
Denilmek isteniyordu ki;
Bomba “gürültülü”dür, herkes duyar!.. Ama cep telefonu “sinsi” çalışır , kendin bile duymazsın!..
Hayır, bu “afiş”lere, afişlerdeki bu “uyarı”lara hiçbir diyeceğim yok!..
Hele de, bir “askeri karargâh”ta bu uyarıların yapılması, gerçekten de gereklidir... Çünkü oralarda “gizli emirler” verilir, “gizli konuşmalar” yapılır!.. Biraz önce dediğim gibi; bir “operasyon” kararı bile alınabilir!..
Dolayısıyla, “telefona dikkat” edilmelidir!..

GATA’DA STRATEJİ Mİ ÇİZİLİYOR?
Ama birader;
GATA gibi bir yerde, yani “hasta”larla uğraşılan, “hastalık”larla mücadele edilen bir yerde, niye “telefon yasağı” uygulanır, işte onu bir türlü anlayamadım!..
GATA’da “gizli-kapaklı” ne iş olur ki?..
GATA’da, hangi gizli konu görüşülür, hangi gizli karar alınır ve hangi “strateji”den söz edilir ki, “telefon” kullanmak yasak olsun?..
Orada “çiğ” mi yeniliyor ki, karınlar ağrısın?..
Orada “yara” mı vardır ki, gocunulsun?..
GATA’ya “cep telefonuyla girmenin yasak olması”nda, “Mukaddes Eruygur-Nusret Demircan konuşması”nın internet sitelerine düşmüş olması gerekçe gösteriliyor!..
İyi de; burada “etik” olmayan, “bu görüşmenin ortalığa yayılması” mıdır, yoksa “bu görüşmenin bizzat kendisi” midir?..
Böyle bir konuşmanın yapılmış olması başlı başına bir “rezalet” değil midir?..
Şu hâle bakın;
“Kan tahlili” bile yapılmayan, “beyin tomografisi” bile çekilmeyen bir paşa, sahte olması muhtemel bir raporla “hasta” diye GATA’da yatırılıylor!..
“Hastalığı” ne, belli değil!..
“Hasta” mı, yoksa “turp gibi sapasağlam” mı, o da belli değil!..
Çünkü ortada ne bir “tahlil” var, ne de bir “teşhis!”
“Sapasağlam” bir adama “hasta” muamelesi yapılıp, GATA’da yatırılıyor ki, tekrar tutuklanıp da, “cezaevi”ne götürülmesin!..
Sonuç itibarıyla, kamuoyuna yansıyan fotoğraf bu!..

YASAĞA NİYE AÇIKLAMA YOK?
Eğer bilinenlerin dışında bir mevzu varsa, o da açıklanmalıdır!..
Meselâ, denilmelidir ki;
“Emekli Org. Şener Eruygur’un GATA’da yatma sebebi, şu şu hastalıklardan dolayıdır!.. GATA Beyin Cerrahi Servis Şefi Kd. Albay Nusret Demircan’ın Mukaddes Hanım’a söylediklerinin aslı yoktur!”
Ne yani; İbrahim Şahin’in açıklamaları üzerine bir “yalanlama” yapıp; “TSK’nın yasadışı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlarla hiçbir ilişkisi olamaz... Tuğgeneral Metin Gürak’ın halihazırda yaptığı görevin hassasiyeti dikkate alınarak, konuya ilişkin olarak bilgisine başvurulmuş ve söz konusu kişi ile bugüne kadar hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bir temas veya görüşmesi olmadığı tespit edilmiştir” diyen bir Genelkurmay, “GATA ile ilgili iddialar” üzerine de benzeri bir açıklama yapamaz mıydı?..
Diyemez miydi;
“Doğrudur” veya “yalandır!”
Ama, Genelkurmay ne yaptı?..
“Görüşmenin doğruluğunu veya yanlışlığını araştırmak” yerine; “görüşmeleri kaydetme ihtimali” olduğu için “GATA’ya cep telefonuyla girmeyi” yasakladı!..
Dolayısıyla, “çevrilmesi muhtemel” gizli-kapaklı işlerin devamına göz yumulmuş oldu!..
Yani, denildi ki;
“Siz, rahat rahat gizli-kapaklı işler çevirmeye devam edin!.. Bakın, ben tedbirimi aldım ve GATA’ya cep telefonuyla girmeyi yasakladım!.. Korkmayın, yasadışı işler artık dışarı sızmaz!”
Telefon yasağının anlamı budur!..
Varsa başka bir izahı, bana da anlatsınlar da, ben de bileyim!..
Benim bildiğim şudur:
Eğer “karnının ağrıması”nı istemiyorsan, kesinlikle “çiğ” yemeyeceksin arkadaş!..
Yersen, kıvrım kıvrım kıvranırsın!..
Bunu da, biri “cep telefonu”na kaydeder!..
===========
CHP’nin iki adayı
Önceki akşam, kanallar “CHP’li adayların işgalinde”ydi...
Ankara Belediye Başkan Adayı Murat Karayalçın Kanal D’de, İstanbul adayı Kemal Kılıçdaroğlu Fox TV’deydi... Biri “üniversite öğrencileri”nin sorularını cevaplandırdı, diğeri de “gazeteciler”in!..
Uzun uzun yazacak değilim... Her iki “CHP adayı”nın ilgimi çeken birkaç sözü oldu, onu sizlerle paylaşmak istiyorum:
Meselâ, Karayalçın’a sordular, “proje”lerin ne?..
O da dedi ki, “Kızılırmak’ın suyunu arıtarak içirmek!”
İyi, hoş da, Kızılırmak’ın suyunu Ankara’ya getiren zaten Melih Gökçek değil mi?.. Üstelik, “arıtarak” gönderiyor musluklara!..
İkincisi, Gökçek; “Kaybedersem, siyaseti bırakacağım” dedi ama Karayalçın, bu “hodri meydan”a bir türlü cevap veremedi!..
Kılıçdaroğlu’na gelince... O da; ‘Yoksullara hemşehrilik geliri olarak 600 lira vereceğim” dedi ama, bu “600 Lira”yı “kaç kişi”ye vereceğini, “toplam tutarının ne kadar olduğunu” açıklayamadı...
“Hesap” sordular, “Daha hesabını yapmadım” dedi!..
Şunu anladım ki; “halkın içine çıkmaya yüzü olmayan” bu adaylar, çıkabilecekleri tek yere çıkıyorlar; “televizyon ekranları”na!..
Ama, gördüler ki, orada da meydan pek boş değil!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi