Ergenekon Müslüman halkın aklını dumura uğrattı
Zekâlar ve Akıllar Körleşti
ERGENEKON ideolojisi bir asra yakın zamandan beri Müslüman halkın aklını dumura uğrattı. Akıl ve zeka, bir dereceye kadar geliştirilebilen veya körletilebilen bir yapıya sahiptir. İnsanın fizikî bedeni gibi.
Aklı ve zekayı nasıl körlettiler?
1. Eğitimi yozlaştırarak. İdeolojik eğitim hür eğitim değildir. İdeolojik eğitim aklı ve zekayı mumyalaştırır. İdeolojik eğitim alan vatandaşlar zombileşir.
2. Eğitim mutlaka ülkenin ve halkın kimliğine uygun bir eğitim olmalıdır. Bu kimliğe aykırı ideoloji zekayı ve aklı bozar.
3. Edebî, yazılı, kültürel lisan olmadan akıl ve zeka gelişmez. Türkiyelilerin lisanını bozmuşlar, yozlaştırmışlar ve bu suretle zeka ve akılları körletmişlerdir. Yeni nesiller 1928'den önce yazılmış ve basılmış kitapları okuyamıyor. Okusa bile anlayamıyor. Bundan daha büyük bir eğitim ve kültür faciası olabilir mi?
4. Genç nesillerin akıl ve zekası liselerde geliştirilir. Edebiyat, tarih, felsefe (psikoloji, mantık, ahlak, estetik, metafizik...), sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü derslerinin çok yetersiz olduğu bir eğitim sistemi toplumsal bir zeka ve akıl durgunluğuna sebep olur.
5. İdeolojik resmî ideoloji bu memleketteki kültürü "şifahî kültür" derekesine indirmiştir.
6. Bu memlekette biri bildiğimiz konvansiyonel, diğeri derin devlet (veya derin devletleri) olmak üzere iki devlet olduğu gibi; iki tarih vardır: Biri uyduruk, düzmece, fabrikasyon resmî/ideolojik tarih, ötekisi dışlanan, horlanan gerçek tarih. Gerçek tarihini bilmeyen bir toplumun geleceği yoktur.
7. Millî kimlik bu ülkede yıllardan beri dışlanıyor, horlanıyor. Millî kimlik bir toplum için vazgeçilmez bir bio-ritmdir. Millî kimlik unutturulursa, yabancılaşma ve yozlaşma başlar, toplum dejenere olur.
Acı gerçeği kabul etmemiz gerekir: Türkiye'de çoğunluğu oluşturan Müslüman halk zeka, aklı, kültür, merak, hafıza, dikkat, kavrayış, idrak bakımından çok kötü durumdadır.
On yıllar boyunca Müslümanlar derinliği olmayan sloganlarla, faydasız edebiyatla meşgul oldular.
Müslüman kesimde plan program, teşkilat, vasıflı eleman, güç/iktidar kavramları ve değerleri çok yüzeyseldir.
Müslüman kesim nice hayatî meselede feryatlardan, sloganlardan, nümayişlerden öteye gidemiyor.
Müslüman kesim etkinliğini ve ağırlığını kaybetmiştir.
Müslüman kesim sebeplerle neticeleri birbirinden ayırt edemez duruma düşmüştür.
Müslüman kesim mâceraperestlerin peşine düşmektedir.
Müslüman kesim devamlı olarak aldatılmakta, dolandırılmaktadır.
Müslüman kesim soyut kavram ve değerleri hakkıyla anlamamakta, somut sloganların peşinden koşmaktadır.
Müslüman kesim yararına ve zararına olan şeyleri fark edemez hale gelmiştir.
Çünkü:
1. Bu ülkede yaşayan Müslümanların kendi İslâmî eğitimleri yoktur. Tevhid-i Tedrisat eğitimi Tevhidî eğitime karşıdır.
2. Müslüman kesimin hem İslâm'ı kavramış, hem de çağ kültürünü, moderniteyi yakalamış yeterli sayıda okur-yazarı, aydını, entelektüeli, rehberi, ziyalısı yoktur.
3. İslâmî kesim eğitim ve okul denilince maddî binaları, dershaneleri, sıraları, ranzaları düşünmektedir.
4. İslâmî kesim, yabancılaşma ve zeka erozyonu yüzünden esarete, sömürge halkı olmaya, güdülmeye müsait hale getirilmiştir.
5. İslâmî kesim din sömürücüleri tarafından sersemletilmiştir.
Peki, bu kötü durum daha ne kadar devam edecektir?
Türkiye Müslümanları en kısa zamanda genel bir bilgilendirme, medenileştirme, uyarma, şuurlandırma (bilinçlendirme) seferberliği başlatmalıdır.
Bunu gerçekleştirmek için her konuda çok açık, seçik, ciddî metinler hazırlatılmalıdır. Bu metinler manası çok iyi anlaşılarak ezberlenmelidir.
Bir örnek vermek istiyorum: Siyaset konusunda "Müslümanlara Siyaset rehberi (veya Talimatnamesi)" başlığıyla, numaralı maddeler şeklinde çok kısa ve çok faydalı bir metin verilmelidir. Siyaset ne demektir?.. Siyasî iktidar ne demektir?.. Devlet ile sistem arasındaki fark nedir?.. İktidar olmakla muktedir olmak arasındaki fark nedir?.. Müslümanlar siyasî sahada nasıl çalışmalıdır?.. vs... vs..
Bugün İslâmî kesimde herkes dinden, siyasetten, ülke meselelerinden bahs ediyor. Nasıl bahs ediyor? Kendi kafasına, kendi hevasına ve re'yine göre. Neticede korkunç bir kaos, fikir anarşisi, yozlaşma, yüzeysellik, kirlenme ve düşünce bedeviliği sergileniyor.
Müslümanları mutlaka eğitmek lazım. Bu iş nasıl yapılacak?
Müslümanlardan her yıl yüz milyarlarca dolar hizmet parası toplayanlar niçin bu temel hizmeti yapmıyorlar?
Yazılarımı Okumasınlar
BENDENİZ bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım. Müslümanlar maalesef çeşitli fırkalara, hiziplere ayrılmıştır. Mezhepsizler mezhepsizlik, Vehhabîler Vehhabilik, Şiiler Şiilik propagandası yapıyor, ben de Ehl-i Sünneti savunuyorum. Bu, benim hakkımdır.
Ehl-i Sünneti savunduğum için bazı mezhepsiz, Vehhabî, Şiî kardeşlerimiz öfkeleniyor ve din kardeşliğine yakışmaz bir üslupla hakaret edip saldırıyor.
Bendeniz imzamla, yumuşak ve terbiyeli bir üslupla yazıyorum, hakaret edip saldıranlar takma adlarının ardına sığınıyor.
Defalarca yazdım: Yazılarımdan rahatsız olan başka fırkalara mensup kardeşlerimiz bunları okumasınlar, üzülmesinler.
Muhatabım onlar değildir, Ehl-i Sünnet mensuplarıdır.
Onlara soruyorum:
Bir Vehhabinin Vehhabilik propagandası yapmaya, mezhebini veya meşrebini savunmaya hakkı var mıdır?
Bir Şiînin Şiîlik propagandası yapmaya hakkı var mıdır?
Varsa benim de bir Sünnî olarak Ehl-i Sünnet propagandası yapmaya, Ehl-i Sünneti savunmaya hakkım vardır.
Fitne çıkartmak nedir?
Türkiye gibi Sünnîliğin hakim olduğu bir ülkede açık veya kapalı Şiîlik veya Vehhabîlik propagandası yapmak, Ehl-i Sünneti yıkıp onun yerine başka anlayışlar getirmek için uğraşmak fitnedir.
İran'da Şiîlik hakimdir. Orada Şiîliği kaldırıp yerine Sünnîliği ikame etmeye çalışmak için propaganda yapmak fitne olur.
Çeşitli mezheplerin, fırkaların, hiziplerin alimleri kendi aralarında ilmî/dinî meseleleri tartışabilir. Bu tartışmaların mutlaka yüksek, ciddî, kaliteli ve efendice olması gerekir.
Dinî meseleler küfür etmekle, sövüp saymakla, gereksiz saçma sapan iddialar ortaya atmakla halledilmez.
Bazı müfrit kardeşlerimiz Hazret-i Ali Efendimiz zamanında zuhur eden üzücü fitne ve fesatlar hakkında uluorta konuşuyor ve Ehl-i Sünnet mensuplarını tahkir ediyor. Biz Sünnîler, bundan on dört asır önce cereyan etmiş facialar konusunda kesin kararlar ve hükümler vermeyiz. Türkiye'nin son asırda yetiştirmiş olduğu büyük Ehl-i Sünnet alimi dersiamdan Ömer Nasuhi Bilmen bu konuda "Müslümanların Ashab-ı Kiram Hakkındaki Nezih İtikadları" adıyla müdellel, gerekçeli bir kitap yazmıştır. Biz, Sünnî olarak bu kitabı ve buna benzer eserleri okur ve içindeki fikir ve görüşleri kabul ederiz. Şiî kardeşlerimizin Ashab-ı kiram hakkındaki inançlarını, görüşlerini doğru ve isabetli bulmayız ve bunları paylaşmak zorunda değiliz.
Çeşitli fırkalara mensup Müslümanlar birbirlerini anlamaya çalışmalıdır.
Sövüp saymak, hakaret etmek, saldırmak gibi aşırılıklar, seviyesizlikler ve bayağılıklar iman kardeşliğini zedeler.
Vehhabilik ile Ehl-i Sünnet bağdaşmaz.
Şiîlik ile Ehl-i Sünnet arasında usûle ait büyük ihtilaflar vardır. "Mezhepsizlik İslâm Şeriatını tehdit eden en büyük bid'at ve fitnedir." (Suriye ulemasından Prof. Dr. Said Ramazan el-Butî.)
Lütfen Vehhabî, Şiî, Mezhepsiz, reformcu kardeşlerimiz Ehl-i Sünneti savunan yazılarımı okumasınlar.
Selam ve hürmetlerimle.