Bekaroğlu'nun hedefi ne?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iddialı ve heyecanlı bir yarış olmayacak gibi görünüyor. Ama son iki seçimin aksine epey renkli geçeceğini söyleyebiliriz.
Renklilik adayların kişiliklerinden kaynaklanıyor. Bunu sağlayacak isimlerin başında Saadet Partisi adayı Mehmet Bekaroğlu geliyor. Psikiyatri profesörü Mehmet Bey, TBMM'de görev yaparken de göz önünde biriydi. Bekaroğlu'nun, Parlamento'da insan hakları konusundaki çalışmaları ve çıkışları da hâlâ hafızalarda. Kalabalıklar içinde kaybolmayacak bir fıtrata ve geçmişe sahip. SP'nin üç aylık Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un doğru tercihlerinden biri diyebiliriz. En azından adayın tanınma problemi bir kalemde halledilmiş oldu.
SP ve Bekaroğlu, 29 Mart'la ilgili hedefini netleştirebilir ve buna uygun bir strateji ortaya koyabilirse başarıyı yakalayabilir. Burada can alıcı kelime 'başarı'. Hedef derken de bunu kastediyorum. Hangi sonucun başarı olacağını net biçimde önüne koymalı ve ona göre davranmalı. Hiçbir aday seçime kaybetmek için girmez, kimse de çıkıp benim hedefim partimin oy oranını şuradan şuraya taşımaktır tarzından bildirimde bulunmaz. Ama bütün yol haritasını ipi göğüslemek üzerine kurar ve beklentiyi çok yükseltirse aksi durumda hem kendini, hem de uzun soluklu siyaset projesini boşluğa düşürür. Bence doğru hedef, seçimleri sesini duyurabileceği bir kürsü olarak düşünmek ve partisinin 2004 oylarında sağlayacağı birkaç puanlık artışı yeterli görmek. SP 29 Mart'ta 'oyunda biz de varız' mesajını verebilmeli. Bir anlamda 1992 yerel ara seçimlerinde olduğu üzere, 94 genel seçimlerinin temelini atmalı.
SP ve Bekaroğlu'nun stratejisinin en önemli ayağını önce muhalefet boşluğunu doldurmak oluşturmalı. Türkiye'de en önemli sorun muhalefet boşluğu. AK Parti iktidarını bu kadar güçlü kılan sebeplerin önde gelenlerinden biri de bu boşluk. 2002'de kurulan iki partili düzen iktidar ve anamuhalefetin işine geliyor. AK Parti ve CHP, bu düzenin yaşamasını istiyor. Birbirlerini döverek büyütüyorlar. CHP korkusu sağ tabandaki gayri memnunları kerhen AK Parti'ye ittiği gibi tersi de yaşanıyor. Bu ortamda SP gibi partilere düşen, söz konusu kısırdöngüyü kırabilmek. SP, muhalefet partisi olarak elbette iktidarı eleştirecek ama ben olsam öncelikle anamuhalefeti rahatsız eder, pabucun pahalı olduğunu gösterirdim. Böyle yapar ve muhalefeti yapıcı unsurlarla destekli götürürlerse denge parti haline gelebilirler. Yapıcı muhalefetten kastım iktidarın hatalarıyla birlikte doğrularını da söylemek. Muhalefetlerinin kişiselleşmesi riski çok yüksek. Yıllarca birlikte siyaset yapmış arkadaşların biri iyi yerlerde, diğeri sürünüyor. Çekememezlik suçlamasıyla muhalefetleri etkisiz hale düşürülebilir. Öyle algılanmaması veya istismar edilmemesinin yolu SP'nin dikkati ve yapıcı muhalefetinden geçiyor.
Bekaroğlu'nu bekleyen diğer büyük tehlike Doğan Grubu'nun yayın desteği. Şimdiye kadar girdiği bütün seçimleri kaybetti, Doğan. Bu hatalı bir cümle değil, evet bir medya grubu bütün seçimlerde tarafını açıkça belli ediyor ve her seferinde kaybediyor. İnanmıyorsanız, Mehmet Ali Bayar'ın veya İsmail Cem'in hikâyesini baştan okuyun. Veya içinde yaşadığınız Tayyip Erdoğan'ın başkan seçildiği 94 seçimlerini hatırlayın. Tuncay Özkan'ın Kanaltürk'ü ve Mehmet Haberal'ın Kanal B'si Necmettin Erbakan Hoca'yı çıkardığı zaman aldığınız tepkiyi üstüne koyun. SP'nin Doğan'la kanka gözükmesi AK Parti'ye yarar, Kurtulmuş ve ekibinin 'ölü doğum' yapmasına yol açar. Hikâye başlamadan bitebilir.
Kurtulmuş ve yeni ekibin diğer handikabı ise kuşak çatışması. Israrla 'yeni' kelimesini ağızlarına almak istemiyorlar. 'Kurucu ağabeyler'in yeni kelimesine duyduğu alerjinin farkındalar. 2002 seçimlerinden sonra 7 yıl değişim için bekleyip, yerel seçime 3 ay kala 'hadi göster kendini' denilmesini de çok iyi niyetli bulmuyorum. Parti çok büyürse eski kuşağın etkisi tamamen sıfırlanabilir. Yabana atılacak bir endişe değil. Kurtulmuş ve ekibi denge içinde denge gözetmek zorunda. İşleri hiç de kolay olmayacak.