Kandil'de cuma hangi dilde kılınıyor?
KCK/PKK'nın başlattığı sivil itaatsizlik kampanyası aslında basit oturma eylemi.
Tercih ettiği başlığı hak edecek özgün ve sarsıcı biçimler üretemiyor. Ama her şeye rağmen şiddet dışında yolların gündeme gelmesi iyiye işaret. Tabanda bu yönde oluşan beklenti ve baskıyı dikkate aldıklarına yorabiliriz. İçeride ve dışarıda onları destekleyenlerin eleştirilerine dayanamamış da olabilirler. "Denedik olmadı, silahtan başka yol bırakmadılar" mazereti üretmek için zemin hazırlama ihtimalleri de göz ardı edilmemeli. Güvenlik güçlerinin özeni bu imkânı ortadan kaldıracaktır.
Söz konusu girişimin iyi niyetinin sorgulanmasına yol açan gelişme, cuma namazlarının eylem alanı haline getirilmesi. Marksist geleneğin son temsilcilerinden olan örgüt bugüne kadar dini, 'kitlelerin afyonu' gördü ve onunla mücadeleyi görev bildi. Eylem vesilesiyle dinin gerekliliğini keşfetmiş olmalarını hayra yormakta zorlanıyorum. Kandil'de örgüt kamplarında cuma namazı kılmak isteyenlere Kürtçe bilen imam tahsis ettiklerini hiç sanmıyorum. 2006'da yapılan ve Zerdüşt'ün en beğenilen lider çıktığı anket tekrarlandığında sonucun değişeceğinden umutlu değilim. Geçtiğimiz yıllarda Ramazan'da kahvaltılı toplantı yapan parti yöneticilerinin de aynı çizgide kaldığı görülüyor. 'Cuma eylemi'ne sadece seyirci olarak iştirak etmeleri gösteriyor ki namaz onların da çok umurunda değil.
Jakoben laikçiler yıllardır ibadet dilinin Türkçe olması için bastırıp duruyorlar. Tek parti döneminde 18 yıl ezanın Türkçe okunduğu günlerin özlemiyle yanıp tutuşuyorlar. Onların kötü bir taklidinden ibaret olan Kürt jakobenler de aynı ham hayalin peşine düşüyor. Yapmadıkları ibadetle ilgili ahkâm kesme hakkını nereden alıyorlar? İşin kötü tarafı, bazıları ibadet dilinin Arapça olduğunun farkında değil! Mesela Ahmet İnsel şunları yazıyor: "BDP'nin başlattığı, devletin imamının arkasında namaza durmama girişimi de sivil itaatsizliktir. Türkiye'de laikliğin aslında nasıl laik olmadığını bütünüyle gösteren bu eylem, ibadetin hangi dilde görüleceğinin cemaatin takdirinde olması gerektiği ilkesinin Türkiye'de nasıl çiğnendiğini somut biçimde gösteriyor. Genelkurmay Başkanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın aynı gün kurulmasının bir rastlantı olmadığını da. BDP'nin bu eylemi de yasa dışı ibadet yapma suçunu gündeme getiriyor. Bakalım emniyet güçleri bu konuda ne yapacaklar? Müslümanlar camide Türkçe konuşur diye bir dinî kural yok bildiğimiz kadarıyla." (Radikal iki, 10 Nisan 2011) Tek parti döneminin Türkçe dayatması, dindar Türkleri de en az Kürtler kadar rencide etti. Zaman içinde despot dayatma bütün alanlardan çekildi. Hutbe de aslen Arapça yapılması gereken bir ibadet. O da aslına döndü. Aradaki Türkçe nasihatler olsa da olur, olmasa da. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı 4 ay önce hutbenin arasında Kürtçe metin okunabileceğini tamim etti ve sorun kökünden halloldu. Bir ibadet değil, anma olan mevlit de Kürtçe icra ediliyor; devlet televizyonu da canlı yayınlıyor. Mesele ne o zaman?
KCK/PKK'nın namazda gözünün olmadığının işareti, bölgede sevilen Kürt imamları katletmesi. Türk ırkçılığı ya da Türkçe dayatması yapan imam zaten onlar için tehdit değil. Kimse arkasından gitmez, etki alanı oluşturamaz. Aziz Tan gibi halkla bütünleşmiş 50 imamı şehit etmelerinin sebebi, tesir halkalarının büyümesi. Türk-Kürt kavgasının istedikleri ölçüde alevlenmeyişinin altında din paydası var. Cumayı eylem aracı haline getirmelerinin maksadı din bağını gevşetmek. Ters tepeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Şafii mezhebine mensup olan Kürtler, namaz konusunda daha hassas ve bir anlamda daha dindardır. Namazı 'afyon' diye aşağılayanların, kendileriyle saf tutmayanların arkasından gideceklerini hiç sanmıyorum. Sahi Diyarbakır meydanında hutbe okuyan hoca aynı şeyi Kandil'de deneyebilir mi?