Barnaba İncil’i
1985'te bulunan otantik Barnaba İncil'i hakkında yıllar boyunca hayli yazı kaleme aldım. Hiçbiri gereken ilgiyi görmedi. Birkaç kişi merak etti o kadar. Müslüman toplumun ve halkın bunca önemli meselesi varken Barnaba İncil'i ile kim ilgilenir?.. Hazretü'l-Hazerat muhterem Efendi hazretleri... Başbakan Tansu hanım kuşburnu çayı içti... Manken filanca fıkırdadı...Futbolcu Feşmekan... Küçük bir yavru yedi yaşında hafız oldu...Eski mücahid müteahhid oldu... Ben iyiyim sen kötüsün... Bizim cemaat...
Barnaba İncil'inin bulunması tarihin sayılı büyük keşiflerinden biriydi.
Bulunan İncil'in özellikleri şunlardı:
1. Bizzat Barnaba tarafından yazılmıştı.
2. Papirüs üzerine.
3. Hazret-i İsa'nın konuştuğu Aramî lisanıyla.
4. Bir parçası üzerinde karbon testi yapılmış ve iki bin seneye yakın bir eskiliği olduğu anlaşılmıştı.
5. Hakkâri'de bulunmuş, kaçakçılar tarafından dışarıya gönderilirken Mersin'de yakalanmıştı.
6. Başsayfası bir grup Müslümanın eline geçmişti.
7. Çeşitli maceralardan sonra G.K. Harp Dairesi'nde koruma altına alınmıştı.
8. Bir ara, bir dostum telefon etmiş, 50 bin dolar bulunursa bu İncil'in fotokopisinin alınabileceğini bildirmişti. Bende bu para yoktu, başka yerden de bulamamıştım.
9. Hıristiyan Kiliseler Birliği de bu çok kıymetli otantik İncil'in peşine düşmüştü.
10. Namuslu ve şerefli insanları tenzih ederek yazıyorum, birileri de bu İncil'i rant konusu olarak görüyorlardı.
50 bin dolar bulunup İncil'in fotokopisi veya mikrofilmi alınmış olsaydı yapılacak iş, bunu aynen bastırmak ve ilim alemine sunmaktı.
Büyük bir caminin helâlarına ve şadırvanlarına yüz binlerce dolar harcayan İslâmî kesim bu İncil ile ilgilenmemişti.
Müslümanlar Barnaba İncil'i ile niçin ilgilenmediler?
(1) Şifahî kültürlüler bu gibi konuları anlamaz ve idrak etmezler.
(2) Bizdeki bir kısım vakıflar ve cemaatlerin ufuk ve bakış açıları çok dardır.
Barnaba İncil'inin şimdiye kadar Hz.İsa asrında yazılmış bir nüshası yoktu. Elde sadece İtalyancanın Toskana lehçesine çevrilmiş yazma bir nüshası vardı. Bu İtalyanca tercüme, notlar ve açıklamalarla İngilizce'ye çevrilmiş ve (hafızam beni yanıltmıyorsa) 1906'da Oxford Yayınevi tarafından basılmıştı. Bu tercümenin masraflarını Sultan Abdülhamid'in karşıladığını sanıyorum. Haçlılar bu İngilizce Barnaba İncil'inin nüshalarını toplamışlar ve imha etmişlerdir. Sanırım dünyada birkaç nüsha bulunmaktadır.
Otantik Barnaba İncil'i iki bin yıllık bir yanlış inancı, temel hatayı tashih etmektedir. Teslis inancının Hz.İsa aleyhisselâm ile ilgisi olmadığını.
50 bin dolar bulunmuş ve birkaç on bin dolara orijinal nüshanın tıpkı basımı yapılmış olsaydı Yahudi, Hıristiyan, Müslüman ilim adamları araştırmalar yapacaklar, bu İncil'i çeşitli dünya dillerine çevirecekler ve yüzbinlerce insanın hidayetine vesile olacaklardı.
Maalesef yapılamadı.
Bu ilgisizlik, bu meraksızlık, bu ufuk ve görüş darlığı insana dehşet veriyor...
Gerçek İncil şu anda acaba nerede, kimlerin elindedir?.. Araştırmak bile istemiyorum...
Sürü Yahut Ümmet Olmak
HALK çok genel bir kelimedir. Halk her zaman millet değildir. Kaliteli, uyanık, şuurlu, gerçekten dindar Müslümanların oluşturduğu topluluğun ismi Ümmet'tir. Halk yığınları millet-i islâmiyye veya ümmet olamamışsa onlar maalesef bir sürüdür.
Bir Müslüman toplumun ümmet olabilmesi için, içinde yeterli miktarda okumuş, tahsilli, ilim ve irfan sahibi vasıflı Müslümanların bulunması gerekir. Tekrar ediyorum, "Yeterli miktarda"...
Ümmet içinde hangi sınıflar bulunmalıdır:
1. Ulema sınıfı. İslâm dininde, Katoliklikte olduğu gibi rühbanlar yoktur ama alimler vardır. Kur'ân-ı Kerîm'de "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyruluyor. Yeterli miktarda gerçek icazetli uleması bulunmayan bir Müslüman toplum ümmet olamaz. Gerçek ulema aydınlatır, rehberlik yapar, doğru yolda yürütür, ikaz eder (uyarır). Gerçek İslâm uleması İslâm medreselerinde yetişir.
2. Gerçek şeyhler sınıfı. Gerçek şeyhler İslâm'ın zâhirinden, Şeriattan, fıkıhtan kıl kadar ayrılmazlar. Böyle şeyhlerin, bunların mürid, muhib ve dervişlerinin, tekkelerin ve zâviyelerin bulunmadığı bir İslâm toplumu eksik kalır. Tasavvuf İslâm'ın ahlâk boyutudur.
3. Müslüman münevverler (ziyalılar), Müslüman okumuşlar, Müslüman entelektüeller. Müslüman medyacılar, Müslüman akademisyenler, Müslüman eğitimciler, Müslüman bürokratlar.
4. Müslüman iş adamları, sanayiciler, tabiri caiz ise Müslüman burjuva. Bunlar ilimleri, sanatları, kültürü, İslâmî hizmet ve faaliyetleri teşvik eder ve destekler.
5. Müslüman sanatkârlar.
6. Müslüman edibler.
Kırsal kesim, bedevî kültürü seviyesindeki bir İslâm toplumu ümmet olamaz. İslâm medeniyet dinidir, bedeviyet dini değildir. Bedevîler de Müslüman olabilir ama İslâm onların tekelinde olamaz.
Medenî, örnek, vasıflı, üstün, güçlü bir İslâm toplumunda şehirler, evler, resmî daireler güzel ve sanatlı olur. Ümmet ile zevksiz, biçimsiz, gudubet beton yığınları bir arada olmaz.
Müslümanlar ümmet olurlarsa sosyal adaletsizlik olmaz.
Gerçekten ümmet olan Müslümanlar esareti, zilleti, ikinci sınıf vatandaş olmayı kabul etmezler.
Ümmet demek birlik, ittihad, vifak demektir.
Birbirinden kopuk, irtibatsız bir yığın fırka, hizip, grup, klik... Bu durum ümmet olmanın zıddıdır, tefrikadır.
Ümmet birliktir. O birliğin içinde çeşitlilik olabilir. Birlik yok, çeşitlilik ve kopukluk çok... O zaman ümmet de yok.
Her Müslümana ümmet şuuru, ümmet idraki öğretilmelidir.
Ümmet başsız olmaz. Müslümanların bir İmam-ı Kebir'i, bir Emîrü'l-mü'minîni bulunmalıdır. Müslümanlar bu başa biat ve itaat etmelidir.
İki türlü İmam olur. Hakiki İmam, sûrî İmam. Kur'ân ve Sünnet yolunda ise onlara hizmet ediyorsa sûrî İmama da biat edilir.
İrili ufaklı binlerce cemaat, binlerce hizip ve fırka, binlerce grup ve klik var ama üniter bir hiyerarşi yok, baş yok... Bu durumda Müslümanlar hapı yutmuş demektir.
Ümmet, İmam-ı Kebir, ittihad... Lütfen bu kelime ve kavramları hiç unutmayınız.