Gül'ün manevi evladı başörtülü mü olacak?
Başörtüsü tartışmalarına özellikle ilgi duymuyorum. Başörtüsü ya da “türban” temel haklardan mıdır, dini zorunluluk mudur, özgürlük alanı ne kadar geniş olmalıdır, rejim sorunu mudur kadın sorunu mudur, Türkiye'nin sosyal/siyasal günlüğünde ne kadar yeri vardır ya da olmalıdır yoksa bu utanç verici bir tartışma mıdır, ayrı konular…
Bu konularda zihinlerin yeterince net olduğunun hepimiz farkındayız. Dini anlamının da, hak/özgürlükler çerçevesindeki anlamının da, Türkiye toplumunun geleneksel değerleri içindeki yerinin de tanıma muhtaç olmadığı, savunanların da karşı çıkanların da sorunun tanımı açısından aynı noktada olduğu bir gerçek. Buna rağmen, zihin bulanıklığının zinde tutulmasının, tartışmanın, bu konu üzerinden hesaplaşmanın devamı için zorunlu görüldüğü de.
Beni rahatsız eden, yıllardır da hep rahatsızlık duyduğum şey de bu aslında. Bu rahatsızlık yüzünden de başörtüsü ile ilgili yazıları okumamayı tercih ederim. Tartışmaları günü gününe izlemem. Sorunu önemsemediğimden değil, yazılanların, konuşulanların, siyasi/hukuki tartışmaların yıllardır birbirinin tekrarı olduğunu, sorunun özüne ve çözümüne yönelik olmadığını gördüğüm/bildiğim için, hakkında söylenmedik söz kalmayan konuyla ilgili “bir de ben yazsam ne anlamı olacak” gerekçesi her zaman galip geldi.
1987 yılından bu yana, 20 yıldır Türkiye'nin en belirgin tartışma, atışma, cepheleşme sorunu olan konunun bana göre öne çıkan tek yönü var, o da samimiyetsizlik. Belki buna istismar demeliyim. Bıktırıcı, rahatsızlık verici bir samimiyetsizlik/istismar tartışmayı rehin almış durumda.
Türkiye'deki ideolojik saflaşmanın, siyasi iktidar kavgalarının değişmez argümanı olması konunun ciddiye alınmasından değil, tartışmanın taraflarının söyleminin tükenmişliğinden kaynaklanıyor. Keşke konunun ciddiyetinden kaynaklansaydı. O zaman belki bu sorunu çözme yolunda şimdiye kadar adımlar atılmış olurdu. Ama sanıyorum herkesin böyle bir tartışmanın devamına, sorunun kangren olmasına ihtiyacı var. Samimi ve gerçekten böyle bir tartışmanın devam etmesinden rahatsızlık duyanları tenzih ederim ama bir bazı şeyleri açıkça da söyleyelim:
Başörtüsü Türkiye'de ekmek kapısıdır. Çok insan ekmek yemiştir bu tartışma üzerinden. Kimileri mağduriyet psikolojisine sığınarak kimileri “tehdit” üzerinden birilerine yaranarak, başka birileri başörtüsünü “tehdit” algılayanları hoş tutarak.
Başörtüsü kimileri için iktidar kapısıdır. Sahip olamadıklarını ele geçirme argümanıdır. Kimileri için sınıfsal bir sorundur; Karşı oluşları ya da merhamet edip hoşgörü nutukları atmaları kimseyi aldatmasın.
Başörtüsü, rejimi savunma, devlet iktidarını koruma, imtiyazları denetim altında tutma yolunda paranoya olarak beslenen bir “tehdit”tir. Bir savunma hattıdır. Bu çevreler için dini zorunluluk, bireysel özgürlük, toplumsal değer açısından hiçbir şey ifade etmez. Varsa yoksa rejim üzerinden, ideolojik korkular üzerinden korumaya çalıştıkları siyasi/ekonomik ayrıcalık için tekrarlanan bir slogandır.
Bu kadar samimiyetsizlik içinde devam ettirilen tartışma, yirmi yıldır bu sorunu gerçek anlamda yaşayanlara hiçbir katkıda bulunmamıştır. İster siyasi açıdan ister hukuki açıdan bakın, yıllar geçmiş ama bir adım yol alınamamıştır. Bu şekilde devam ettiği sürece hiçbir zaman da alınamayacaktır. Çünkü bazıları için; ister siyasi isterse de ekonomik olsun, sorun bir çıkar kapısıdır ve böyle de kalması gerekir.
Gerçekten mağdur olanlar mı? Onlar için yeni bir şey yok. Onların sıkıntıları, düşünceleri, beklentileri apayrı bir konu... Bu kadar samimiyetsiz, bu kadar istismar edilen ve özellikle uzak durduğum bir tartışmaya bugün niye ilgi duydum? Şundan:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, bir çocuğa gönüllü aile olmak istiyor. 12 yaşında bir kız çocuğu belirleniyor. Tam da yeniden örtü tartışmaları arasında konuya yaklaşıma bakın:
“12 yaşındaki kızın başı kapalı mı yoksa açık mı? Açıksa, Çankaya'ya çıktıktan sonra başı kapanır mı?”
Son derece ürpertici bir merak bu! Konuyu bu şekilde algılamanın, sorgulamanın ya da yorumlamanın başörtüsü tartışmasıyla ya da Gül'ü eleştirme amacıyla ilgisi olamaz. Bu cümleler başörtüsünü tartışmıyor. Başka bir gerçeği ortaya koyuyor. İnsan ırkına bakış gerçeğini. Böyle bir zihin sorgulanmalı. Çünkü burada başörtüsünü aşan bir ayrıştırma var. Ve bu bakış bambaşka sıfatlarla tanımlanabilecek bir bakış. Samimiyetsizlikle, istismarla devam ettirilen tartışma bakın insanları nelere sürüklüyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.