Askerî entrika olarak 28 Şubat
28 Şubat'ın üzerinden 12 yıl geçtikten sonra, gazetelere dökülen eski Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın ses kaydı, ikna edici bir değerlendirme vesilesi. Bu ses kaydında, Bizans'a taş çıkartan entrikalar, ayak oyunları var.
Balkan Savaşları sırasında bile ordu bu kadar siyasetin içinde değildi. Bir siyasî partinin operasyon elemanları değil, koskoca ordunun Genelkurmay başkanı kumpaslar kuruyor, dalavere çeviriyor. 28 Şubat, bu konuşma kaydı ile aydınlanıyor.
Önce 28 Şubat'ı hatırlayalım. Fadime Şahin ve Ali Kalkancı adı ile iki psikolojik harekât uygulaması tezgâhlanıyor. Sadece iki örnekle Türkiye irtica tehdidi ile karşı karşıya bırakılmış ve irtica tehdidi anlam kazanmış oluyor. Sonra 18 maddelik nota, MGK kararlarına dönüşüyor. Hükümet düşürülüyor. Yargı bağımsızlığı, üniversitelerin itibarı darmadağın oluyor. Devletin ekonomik iktidarı kurtların eline geçiyor. Ülke derin bir ekonomik krize sürükleniyor. Özgür düşünen her kalem vatan haini olmakla suçlanıyor. Ülkede terör estiriliyor. Devletin çivisi çıkıyor. Hukuk yok ediliyor. Fişlemelerle, yargısız infazlarla ülke, Afrika'nın en geri ülkelerinden daha geri, ilkel bir ülke haline dönüşüyor.
Ne için?
Karadayı'nın ses kaydı bu sorunun cevabını veriyor. Ama söyledikleri değil.
28 Şubat'ta asıl tezgâha gelen askerlerden başkası değil. Tezgâh peşinde koşarken tezgâha düşen onlar. Askerlerle sınırlı bir 28 Şubat muhasebesi hepimizi yanıltır.
28 Şubat sivil-asker geniş bir koalisyonun eseri. Bu koalisyonun başında ise büyük sermaye yer alıyor. Büyük sermayenin medya uzantısı ile birlikte sürükleyici güç karşımıza çıkıyor. Askerler tahrik ediliyor; yalnız irtica ile değil, iktidar imkânı ile. Ve düğmeye basılıyor. Karadayı'nın ses kaydı üzerinden askerler üzerine söylenecek çok şey var. Bugün 28 Şubat'ın sahipleri sıfatıyla ortalıkta dolaşan asker yok. Onlar ancak Ergenekon soruşturması veya Karadayı'nın ses kaydı vesilesiyle gündeme geliyor. Aslında bilinen ilam ediliyor. 28 Şubat en çok askere zarar verdi. 2007'de 27 Nisan e-muhtırasının boşlukta kalmasının en temel sebebi 28 Şubat'ın kötü mirası oldu. Belki Ayışığı ve Sarıkız gibi darbe teşebbüslerini akim bırakan da 28 Şubat'ın yol açtığı güvensizlik olmuştur. 28 Şubat, askerin iktidar gerekçesi olarak kullandığı irtica tehdidinde ciddiyet namına bir şey bırakmadı. 27 Nisan bildirisinin kaleme alanların elinde patlaması, bu sonuca bağlanmalı.
Gırtlağına kadar gündelik siyasetin içine batmış bir ordu, kendi mensuplarına bile güven vermez. Bir ordunun savaşma yeteneğini, caydırıcılığını sağlayan şey disiplini ve itibarıdır. Demokrasi 28 Şubat'ın yaralarını sararak yoluna kaldığı yerden devam etti. Ama ordunun sarsılan itibarı hakkında aynı hükmü vermek hâlâ mümkün gözükmüyor.
Karadayı'nın ses kaydından çıkartılacak en önemli derslerden biri, milletvekili dokunulmazlıkları ile ilgili hüküm. Generallerin sahip olduğu dokunulmazlıkların çok azına sahip olan siyasetçilere, dokunulmazlığın çok görülmesinin sebebi ne? Dokunulmazlıklar neden bu kadar önemli? Dokunulmazlıklar sınırlanınca milletvekillerinin kimler tarafından dokunulabilir olacağı sorusu, sebebi de anlatıyor. İktidar askerî entrikalara daha açık hale geliyor, müdahale için tehdit ve yıldırma önündeki anayasal engel kalkıyor. Demek ki, milletvekillerinin dokunulmazlığı çok önemli. O zaman CHP'nin anayasa değişikliğini salt milletvekili dokunulmazlığı ile sınırlandırmaya kalkmasının arkasında bu entrikaları aramak lâzım.
28 Şubat, ordunun itibarını sermaye yaparak girişilen bir devlet içi iktidar mücadelesi idi. Arkada büyük sermayenin kendi programı vardı. Kuralların yok edildiği bu program da başarıya ulaşamadı. 28 Şubat, vahşi kapitalizmin önündeki bariyerleri kaldırdı. Ülke, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklendi.
28 Şubat'ı, bataklığa çevirdiği ülkede batağa saplanan bu geniş koalisyonun hikâyesi olarak yeniden yorumlamalıyız.