Toplumlar Nasıl Yücelir, Nasıl Batar?
1. Tarih bize kesin şekilde bildiriyor. Bütün imparatorluklar batmaya mahkumdur. Roma, Bizans, Avusturya-Macaristan, Çarlık Rusya, Napolyon imparatorluğu, Hitler'in Büyük Almanya'sı, İngiltere'nin üzerinde güneşin batmadığı o büyük imparatorluğu, SovyetlerBirliği, eski İran Sasanî devleti, Hindistan'da Baburîler devleti, Osmanlı devlet-i aliyyesi... İşte bütün bu imparatorlukların batması gibi ABD imparatorluğu da batacaktır. Nasıl, ne zaman? Kaç parçaya ayrılacaktır?.. Bu batış kolay mı olacaktır, zor mu?.. Bunları bilemeyiz ama batacağı kesindir.
2. İsrail tarihî bir ârızadır. Kuruluş tarihi bellidir, batış tarihi belli değildir. Nasıl, ne zaman batacaktır? Bunu Allah bilir. İnşaallah batarken insanlığı ve dünyayı da batırmaz.
3. Tarihî ârıza ve tarihî kaza rejimlerinin hepsi de batmaya mahkumdur.Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Tito, Lenin-Stalin, Pol Pot, Enver Hoca, Ho Şi Minh ve bütün ötekiler...Bu rejimlerin bir başlangıç tarihleri, bir de bitiş tarihleri vardır.
4. Dünyanın en akıllı otokratı (Diktatör demiyorum) General Franco idi. Ölümünden sonra, kurduğu ideolojik rejimin yaşamayacağını anladı ve kendisi sağ iken eski hanedandan bir prens (bugünkü kral) ile anlaştı, onu yetiştirdi, gereken bütün tedbirleri aldı. Bu sayede İspanya'da bir kopukluk olmadı, ağır sancılar yaşanmadı, ülke ve devlet tereyağından kıl çeker gibi demokrasiye geçti.
5. Nadir de olsalar, öyle diktatörler vardır ki, ölümlerinden sonra yeni bir diktatör gelmesine lüzum yoktur. Çünkü onların hatıraları diktatörlüğe devam eder.
6. Adaletli bir küfür devleti ayakta durur, zulm eden bir İslâm devleti sarsılır batar. Adalet mülkün temelidir.
7. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede Müslümanlar bozulursa, oradaki devlet tehlikeye girmiş demektir.
8. Hukukun ve adaletin olmadığı bir yerde hürriyetin faydası olmaz, aksine zararı olur.
9. Hukuk sistemleri elbiseler gibidir. Her elbise herkese uymaz. Bir topluma, ülkeye, halka; kendisinin sosyal, kültürel, bio-jenetik, etnik, tarihî yapısına uygun bir hukuk sistemi gerekir.
10. Nasıl ki, bireylerin kan grubu, RH faktörü, parmak izleri, genleri ve kromozomları değiştirilemezse; toplumların sosyal, kültürel, biyolojik yapıları, özellikleri değiştirilemez. Zorla, cebir ve ikrah ile, reelpolitiklerle, zorba metodlarla değiştirilmeye kalkılırsa büyük bozukluklar, çürümeler ve kokuşmalar, yabancılaşmalar meydana gelir.
11. Bir ülkede, bir toplumda adaletin sağlanması için oradaki hukuk sisteminin sosyal yapıya uygun âdil bir sistem olması gerekir. Âdil olmayan hukuktan adalet doğmaz.
12. Lâiklik, insan haklarıyla ilgili bir değer ve kavram değildir. Evrensel ve temel insan hak ve hürriyetleriyle ilgili bütün metinlerde lâiklik maddesi yoktur. Lâiklik ne bir haktır, ne de bir vazife.
13. Demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğü prensibinin anavatanı olan İngiltere'de din ve devlet ayrı değildir. Orada devletin başı olan hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin de başkanıdır.
14. Geleneklere, millî kültür ve kimliğe bağlılık, bir devletin, ülkenin, halkın ilerlemesine engel olmaz. Japonya geleneklerine bağlıdır ve son derece ilerlemiştir.
15. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran birinci özellik gelişmiş, zengin, edebî ve yazılı lisandır. Yazılı-edebî lisanını yitiren bir toplum medenî olmaktan çıkar, bedevilik statüsüne girer.
16. Bir lisanın alfabe (yazı sistemi), grameri, imlâsı ne kadar zorsa, o toplum o kadar güçlü, azimli, iradeli, bilgili, sabırlı ve başarılı olur. Örnek: Çinliler, Japonlar, İngilizler...
17. Yazılması ve okunması çok kolay olan bir dil toplumu gevşetir, tembelleştirir, pelte haline getirir, sonunda çökertir.
18. Tarih boyunca toplumlar, ülkeler, devletler, halklar başlıca iki tür anıtlar dikmiştir. Birincisi: Yapı malzemesi ile mimarlık anıtları. İkincisi: Lisan ile edebiyat ve sanat anıtları. Bu iki tür anıtları üretemeyen toplumlar kısırdır, çökmeye mahkûmdur.
19. İnsanın, insanlığın, toplumların üç boyutu vardır: Bilgi ve kültür boyutu. Bu boyut, ya mutlak olarak yahut göreceli olarak bilgi ve inançta doğru ile ilgilidir. İkinci boyut aksiyon, ahlâk boyutudur, iyiyi temsil eder. Üçüncü boyut estetik ve güzellik boyutudur, güzeli temsil eder. Bu üç boyuttan biri eksik veya dumura uğramış olan toplum vahim şekilde hastadır ve yaşaması, ayakta durması çok zordur.
20. Ahlâksızlığın, kokuşmanın, çürümenin, karaktersizliğin yaygın olduğu bir ülkede maddî zenginlik çoğaldıkça kötülükler de artar.
21. Sağlam, dengeli, âdil bir devlet bedevilikle birlikte yürümez. Bunlar ancak medeniyetle birlikte bulunur.
22. Demokrasi, siyasî bir sistemdir.Demokrasiyi bir din gibi algılamak ve anlamak büyük bir yanlıştır.
23. Yabancılaşmış, dejenere olmuş, iyi eğitim görmemiş toplumlar kendilerine iyi idareciler seçemez.
24. İnsanlar yaş, cinsiyet, tahsil, fizikî görünüş, kültür, ilim, irfan, ahlâk, karakter, iyilik veya kötülük, zenginlik veya fakirlik gibi konularda eşit değildir. Lakin, bütün insanlar hukuk önünde eşittir. Temel insan haklarından yararlanmak konusunda eşittir.
25. Cahil toplulukların zenginliği, fakirliklerinden daha kötü ve sakıncalıdır.
26. Bütün insanlar yüksek tahsil yapmaya müsait ve elverişli değildir. Ehil ve layık olmayan çocuklarına yüksek tahsil yaptıran bir toplum hastalanır, pislenir.
27. Bir ülkenin, bir toplumun, bir devletin yücelmesi, güçlenmesi, ayakta durması, uzun ömürlü olması için birinci şart iyi, doğru, kaliteli bir eğitim sistemine sahip olmasıdır. Bu yoksa, bozukluklar giderilemez.
28. Müslüman bir toplumun Allah ile yapılmış bir ahd ve misakı vardır, Peygambere biatı vardır. O ülkedeki Müslümanlar bu ahde, misaka, biata hıyanet ederlerse izmihlâle, esarete, zillete, ezilmeye mahkûm olurlar.
YETİŞKİNLERİMİZ
ADAM bakıyor ama görmüyor, görse bile anlamıyor, algılamıyor. Yabancı bir turist Sultanahmet Camii'nin önünden geçerken hayranlıkla, ibretle bakıyor, resim çekiyor. Bizimki camiyi şöyle böyle, hayal meyal görüyor ve bir şeycikler anlamıyor.
İsmim Şevket, bendenizi 40 senedir tanıdığını iddia ediyor ve "Şevki beyciğim..." diyor.
Lise tahsili yapmış ama şefkat yerine şevkat diyor.
Coğrafya okumuş, Norveç'in başkentinin ismini bilmiyor.
Üniversite bitirmiş, atalarının mezar taşlarını okuyamıyor. O taşlardaki yazılar Türkçe ama onun için ha Türkçe, ha Tibetçe.
Siyasal Bilgiler'de okumuş, âmme hukuku dersleri almış ama devlet ile rejim arasındaki farkı bilmiyor.
Beş vakit namaz kılıyor, lâkin istibra nedir bilmiyor. Secde ederken ayaklarının üst kısmını yere yatırıyor, parmaklarını kıvırmıyor.
İmam-Hatip okulunu bitirmiş, Cenâb-ı Hakk'ın on dört sıfatını ezbere sayamıyor.
Tarih kültürüne sahip olduğunu sanıyor, Lütfi Paşa tarihi ile Vak'anüvis Lütfi'nin tarihini birbirinden ayırt edemiyor.
Klasik Türk edebiyatını seviyor. Fuzulî'den bir beyit bile okuyamıyor.
Kendini iyi Müslüman sanıyor, kendini iyi sanmanın iyi olmamak için yeterli olduğunu bilmiyor.
Faziletli, takvalı, olgun Müslüman geçiniyor, bir oturuşta yedi kişinin yediği kadar yiyor. "Mü'min bir mideyle, kâfir yedi mideyle yer" hadîsini ya hiç duymamış, yahut duymuş da bilmezlikten geliyor.
Ben iyi bir Müslümanım diye kasılıyor, komşusuna eziyet ediyor.
Altın buzağıya tapıyor, haberi yok.
Kendini aklı başında, olgun, vasıflı bir vatandaş sanıyor, hiç ihtiyacı olmadığı halde 150 bin dolarlık ciple geziyor.
Hiç mantık okumamış, saçma sapan iddialarda bulunuyor, çelişkiler içinde yüzüyor.
Futbol kulübü tutar gibi parti tutuyor, holiganlık yapıyor.
Kendini iyi bir baba sanıyor, çocukları şımarık mı şımarık.
Karısı Nâzende saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapıyor, bizimki ona "Yahu hanım, Peygamber, saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar cennetin kokusunu duyamayacakmış buyurmuş..." demiyor.
Ribanın haram olduğunu biliyor, riba geliri yiyor.
Doğru tenkit ve uyarıları düşmanlık olarak görüyor, yalan da olsa övgülere bayılıyor.
Otomobiline 50 bin lira vermiş, beş lira otopark ücreti ödemekten kaçıyor.
Ziyafet veriyor, bir fakiri davet etmiyor.
Fikirlerini, görüşlerini beğenmediği bir yazara e-mail ile bol bol küfr ediyor.
Eğitim sistemimiz maşaallah bol miktarda böyle yetişkinler, olgunlar yetiştiriyor. Geleceğimiz bunlarla pek parlaktır.