Olumsuzlukların Ana Sebebi
Türkiye'nin ana problemi nedir?Anayasa mı?.. Lâiklik mi?.. Erken seçim mi?.. İktisadî kriz mi?.. Hayır, hiçbiri değil. Bizim ana meselemiz, derdimiz, sıkıntımız yeterli sayıda vasıflı/kaliteli Türkiyeliye sahip olmayışımızdır.
Bütün sıkıntıların, geriliklerin, pisliklerin, kokuşmanın, darbelerin, lâikliğin bir din gibi empoze edilmek istenmesinin, bütün çaresizliklerin ve çözümsüzlüklerin sebebi budur.
Vasıflı Türkiyeli ne demektir? Bilgi ve kültürde vasıflı... Ahlâk, karakter ve aksiyonda vasıflı... Estetikte, sanatta, güzellikte vasıflı...
Böyle Türkiyeliler nasıl yetiştirilebilir?
Vasıflı, güçlü ve uygun bir eğitimle. Okullardaki eğitim, ailedeki eğitim, iş hayatındaki eğitim, toplumdaki eğitim.
Bu eğitimler bizde var mı? Yok...
O halde pislikler, kokuşma, kirlilik, çaresizlik ve çözümsüzlük, krizler devam edecektir.
Yeterli sayıda vasıflı Türkiyeli kısa vâdede yetiştirilebilir mi?Yetiştirilemez. Bu iş uzun vâdelidir.
Vasıfsızlar vasıflı eleman yetiştirebilir mi? Yetiştiremezler. Hem yetiştirmesini bilmezler, hem de istemezler.
Vasıflı Türkiyeli yetiştirecek okulların kurulmasına izin verirler mi? Kesinlikle vermezler.
Vasıflı Türkiyeliler yetiştirecek vasıflı eğitimciler, öğretmenler, terbiyeciler, mektepler var mıdır? Yoktur. (Nâdir istisnâlar olabilir...)
Dindarın vasıflısı olur.
Dinsizin vasıflısı olur.
Lâikin vasıflısı olur.
Sağcının olur, solcunun olur.
Türkiye bunlara muhtaçtır.
Bugünkü bütün pislikler, kokuşma, krizler, hırsızlıklar, rezillikler, kör dövüşü, demagoji, soytarılıklar, arivizm velhasıl bütün olumsuz şeyler vasıfsızlıktan kaynaklanmaktadır.
Dünyanın en iyi anayasasını hazırlayıp yürürlüğe koysalar (ki böyle bir şey yapamazlar ve yapmazlar) Türkiye yine düzelmez. Çünkü iyi bir anayasanın faydalı olması için vasıflı kadrolar lazımdır.
Peki bu durumun sonu ne olacaktır?
Dehşetli bir yıkım... Belki ondan sonra, vasıfsızlıkların iradelerini aşan bir çözüm zuhur eder...
Bir Klik
(Not: Bu yazı hiçbir müşahhas (bilinen) cemaate, topluluğa karşı yazılmamıştır.)
1. Onlar bütün Müslümanları bir ümmet olarak kabul etmezler. Kendi klikleri vardır...Diğer Müslümanlar mı? Onlar kendilerinin dışındadır, ötekilerdir, başkalarıdır.
2. Onlarda ümmet şuuru yoktur. Klik asabiyeti vardır.
3. Bütün Müslümanları ilgilendiren işler, temaslar, faaliyetler, kendilerine göre hizmetler yaparlar ama öteki, başka Müslümanların temsilcileriyle istişare etmezler, onlara haber vermezler, onları bilgilendirmezler. Başlarına buyrukturlar.
4. Klikbaşını mâsum (ismet sıfatı ile muttasıf, günah ve hatâ yapmaz) olarak görürler. Bu inanç ve görüşleriyle de Ehl-i Sünnet Müslümanlığına ters düşerler.
5. Taqiyye yaparak din kardeşlerini aldatırlar.
6. İslâm'ın, Kur'ân'ın, Sünnetin kesinlikle yasak kılmış olduğu, kâfirleri dost ve velî edinmek yasağını çiğnerler.
7.Biz derken mü'minleri, Müslümanları, Ümmet'i kasd etmezler, kendi kliklerinin mensuplarını kasd ederler.
8. İslâm'a ve Ümmet'e hayırlı hizmetler için harcanması gereken paraları, imkânları kendi kliklerinin, kendi klikbaşlarının reklâmı için harcarlar.
İslâm'da hak ve doğru fıkıh mezhepleri vardır. Bunlar usûlde (Temel inanç bilgi ve hükümlerinde) ittifak halindedir. Ehl-i Sünnet dışına çıkmış klikler böyle mezheplere benzemez.
İslâm'da meşreb çeşitliliği vardır. Ehl-i Sünnet dışı klikler bu rahmanî çeşitlilik içinde değildir. Onlar itizal etmiştir.
Hiçbir hak mezhep, hiçbir hak tarikat, hiçbir hak meşreb; İmanın ve İslâm'ın temellerinden birini tâtil etmez, zaruriyat-ı diniyeden biriyle ilgili herhangi bir tâviz vermez.
Cihad Kitab, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile sâbit bir farzdır, farziyeti Kıyamet'e kadar devam edecektir. Artık cihad yoktur diyen ana caddeden çıkmış, cumhur-i ulemâya muhalefet etmiş olur.
Hiçbir klik, hizip, fırka Müslümanların zekâtlarını Kur'ân'a, Sünnete, fıkha, şeriata, icmâya, cumhur-i ulemânın görüşlerine ve talimatlarına aykırı olarak toplamak hakkına sahip değildir.
Kelime-i Tevhid, iki parçadan oluşan bir bütündür. Parçalardan birini söylemeyen, meskutün anh geçen kişi dinden çıkmış olur.
Âhir zaman Peygamberinin risaletini, davetini, dinini, Hak katından getirdiği Kitabını, Şeriatı kendisine bildirilmiş olan kişi bunları inkâr ederek, bu bilgiler yanlıştır, kabul etmiyorum derse en büyük gerçeği inkâr etmiş, örtmüş olur. Din dilinde onlara kâfir denir. Kâfirler ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir. Onlar da Müslümanları ehl-i necat ve ehl-i Cennet olarak kabul etmez.
Kur'ân'ın indirilmesinden, İslâm dininin tamamlanmasından sonra, daha önce indirilmiş Kitapların hükümleri kaldırılmıştır.
Allah katında tek hak, makbul, geçerli din İslâm'dır.
Başka dinler de haktır, geçerlidir diyenler daire-i İslâm'dan çıkmış olur.
Müslümanların vazifeleri bütün insanları İslâm'a, Kur'ân'a, Şeriat-ı Muhammediyeye davet etmektir.
Bu davet, doğru dürüst yapılmazsa Ümmet'in âlimleri sorumlu ve günahkâr olur.
Kur'ân'da Müslümanları, kâfirleri dost ve velî edinmemeleri hususunda kesin uyarılar vardır.
Peygamberimizin Sünneti ve sîreti bilinmeden Kur'ân hakkıyla yorumlanamaz.
Peygamber aleyhissalatü vesselam şöyle buyurmuştur: "Ümmetim içinde ihtilâf çıkarsa, siz sevad-ı a'zama tâbi olunuz." (Sevad-ı azam büyük karartı, büyük topluluk demektir.)
İslâm'ın bidayetinden bu güne kadar sayılamayacak kadar çok fırkalar, hizipler, klikler çıkmıştır. Yeterli din kültürü ve bilgisi olmayan Müslümanların bu konuda uyarılması gerekir. Aksi takdirde, dinden çıkmış kliklerden birine girip âhiretlerini ve ebedî saadetlerini yitirirler. Onları uyarmayan âlimler de sorumlu ve günahkâr olur.
İslâm dininde en ufak bir reform ve değişiklik yapılamaz. Peygamber Ashabına, Ashab Tâbiîne, Tabiîn Tebe-i Tâbiîne, her asırdaki icazetli ve silsileli gerçek âlimler talebelerine öğreterek bu din, hiçbir kopukluk ve bozukluk olmadan günümüze kadar gelmiştir. Kıyamet'e kadar devam edecektir.
Bozuk klikler, fırkalar, hizipler, cemaatler, i'tizal etmiş gruplar, reformcular, yenilikçiler, fıkıh ve şeriat muhalifleri, ılımlı ve evcil İslâm taraftarları, ilhamlarını ABD'den ve İsrail'den alan BOP'çular dini bozamazlar, onlar kendilerini bozmuşlardır.
Üçüncü hicrî yüzyıldan sonra Müslümanlar, Kur'ân'ın dört ana terimi olan Rab, İlâh, din, ibadet terimlerini ve değerlerini yitirdiler iddiası iftiradır, cumhur-i ulemanın görüşlerine aykırıdır.
İsa aleyhisselâmın nüzulünden sonra Ehl-i Kitap Müslüman olacaktır. Ehl-i Kitab da ehl-i necattır ve ehl-i Cennettir diyenler şaşıp kalacaktır.
Ashab-ı Kiram radiyallahu anhüm ecmâîn efendilerimiz din konusunda âdildirler.
Müslümanlar uyanık, şuurlu firasetli olsunlar, yanlış yollara sapmasınlar. Cenâb-ı Hak bizlere akıl, fikir, beyin vermiştir. Hepimizin cüz'î iradesi vardır. Kur'ân, Sünnet, cemaat, cadde-i kübra, sevad-ı âzam bellidir. Bunları bırakıp hizip, klik, fırka çıkmaz sokaklarına girenler yanlış seçimlerinin faturasını öderler.
Cadde-i Kübrâdan ayrılmayınız...Cumhur-i ulemânın eteklerini bırakmayınız...