Yargı bağımsızlığı ve denetimi
Son zamanlarda yargının verdiği görüntü tam bir fecaat ve felakettir. Bir yandan üst yargı kurumları kendi içinde kavgalı görüntüler sergilerken, bir yandan da görevleri ayrı ayrı olan bu tür mahkemeler, birbirleriyle kavgalı bir durum arzetmektedirler.
Bundan daha fecaat ve felaketi, hatta rezalet ve skandalı, yargının belli adamlar veya kurumlar arasında bölünmüş görüntüsüdür. Bu bir yargı için intihardan başka bir şey değildir.
Yok “Falanlar falan mahkemede, filanlar filan mahkemede daha üstündürler”, yok “dosya falanca mahkemeye giderse, yandık, filanca mahkemeye giderse yırttık” gibi anlayışlar ile yargıya saygı bir arada nasıl yaşayabilir?
Eğer hukukun üstünlüğü ve adalet anlayışı bir milletin ayakta durması, mutlu ve müreffeh olması için olmazsa olmaz şartlar ise, bu görüntünün derhal giderilmesi gerekir. Sanırım bunda kimsenin bir kuşkusu yoktur.
Her konuda hukuka bağlı bir hukuk devletinin bir kısım kurumları bulunmalıdır. Üzerinde en çok durulması gereken bu kurumlar, kısaca şunlardır.
Anayasa: Devlet kurumlarının yetki ve sorumluluklarını belirleme hususundaki temel esaslar anayasada gösterilir. Anayasalar, hukuk devletinin garanti belgeleridir. Hiçbir kişi ve kurum, onun belirlediği sınırları aşamaz. Bu anlamda Kur'an, İslam Devletinde bir nevi anayasa işlevini görmüştür.
Kuvvetler Ayrılığı: İslamî anayasalarda da, gayr-ı İslamî anayasalarda da devlet organları yasama, yürütme ve yargı olarak çeşitli yetkilerle düzenlenmiştir.
İslamî Anayasalarda bu kuvvetler ayrılığının çalışması hakkında bizim “İslamda Devlet ve Siyaset” kitabımıza, yine bir komisyonun yazdığı Siret Ansiklopedisine, (1/392-394,412-414.) Zuhayli’nin İslam Fıkıh Ansiklopedisi’ne, (8/388) Hayreddin Karaman’ın, Mukayeseli İslam Hukuku’na (1/103-105) bakılabilir.
Şüphesiz ki her yetkinin özel bir alanı vardır. Oraya dışarıdan müdahale yasaklanmıştır. Kuşkusuz bunun aksine bir durum, bütün kuvvetlerin bir elde toplanması demektir. Bunun sonucu ise karmaşa veya kanunsuzluk olacaktır.(Bkz. Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, 1/103-105)
Yargı Bağımsızlığı ve Denetimi: Bunun amacı hukukun korunmasıdır. Yargı makamının her türlü baskı ve etkiden bağımsız hareket etmesi, yetki sahiplerinin etkisinde kalmadan tarafsız biçimde işlemesi gerekir. Bağımsız olmayan bir yargı, kendinden bekleneni gerçekleştiremez.
Bu makamda çalışanların vazifesi hukuka ve adaletin gereklerine sarılarak ne kendi üyelerinin, ne de başkalarının ön yargı ve tutkularından etkilenmeden karar vermek, adaleti uygulamaktır. İslam bunu hem yargıdan, hem de her yetkiliden özellikle ister.(en-Nisa, 4/58, el-En'am, 6/48, Sad, 38/26)
Ama ya yargı yanlış yaparsa?
Elbette yargının da bir murakabesi, bir kontrolü vardır. Bütün bunlar, anayasalarda belirlenmiştir.
Çağımızda daha belirgin hale geldiği gibi bütün bunlardan amaç, "İnsan hakları ve hürriyetlerini" gerçekleştirmektir.
İslam, başta temel kaynakları olan Kur'an ve Sünnet olmak üzere, Raşit Halifelerin tatbikatı, müctehid imamların ictihatları gibi kaynaklarda getirdiği yasal düzenlemelerle bireylerin şahsi, manevi, iktisadi, sosyal, siyasi haklar, hürriyetler ve ödevlerini, bunların korunması veya kötüye kullanılmasının önlenmesini en güzel bir biçimde belirlemiş ve dahası uygulamıştır.
İslam’ın dünya hukukuna kazandırdığı en önemli hususlardan biri, belki de birincisi, daha o çağda insan hak ve hürriyetlerinin düzenlenmesidir.
Aradan yüzyıllar geçti. Böyle bir din ve medeniyetin evlatları, kendi hukukundan kopmuş, örf, adet ve tabiatına aykırı ecnebi hukuklar içinde, “adalet, eşitlik ve hukukun üstünlüğü” diye ağlamaktadırlar. Peki ama kusur kimde?
Ama bir hatırlatma yapalım, “kendi düşen ağlamazmış.”
Ey İslam’ın evlatları, ağlamayı, sızlanmayı bırakın. Gerçek bir hukuk altında eşitlik ve adalet mi istiyorsunuz?
İşte İslam orada duruyor, kaybolmadı, kaybolmayacak da!