UCM ve el Beşir
Dünyanın özellikle de Arap ve İslam dünyasının gündeminde Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Devlet Başkanı hakkında verdiği karar var.
Darfur'da savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tutuklama emri çıkardı.
El Beşir darbeci bir general. Öteki darbeciler gibi o da ülkesinde hak ve özgürlüklere karşı mesafeli. Cezalandırmadığı hapse atmadığı siyasetçi ve düşünür kalmadı.
El Beşir'i savunacak değilim.
Ama UCM'nin kararını da savunma taraftarı değilim.
Çünkü Darfur'da işlenen cinayetlerden El Beşir'in sorumlu olduğu kesin olarak ispatlanmış değil. İtirafçı bir askerin ifadelerinden yola çıkarak ve bazı haber kaynakları esas alınarak varılan bu karar hukuki olmaktan ziyade siyasi bir karar gibi görünmektedir.
Siyasi bir karar gibi görünmektedir çünkü el Beşir'i mahkum eden UCM bir milyon insanın hayatına mal olan Irak işgali sorumlularına karşı sessizliğini korumaktadır.
Aynı şekilde İsrail'in gerek Lübnan'a gerekse Gazze'ye canlı yayınlarda izlenen saldırıları ve çocuk kadın ayrımı yapmadan işlenen insanlık suçuna karşı sessizliğini korumaktadır.
Bir taraftan sorumluluğu tartışmalı olan bir devlet başkanı hakkında tutuklama kararı verirken öte tarafta sorumluğu aşikar ve itiraflarla sabit olan savaş ve insanlık suçu işleyenlere karşı kılını kıpırdatmayan bir UCM görüntüsü var.
Bu çifte standart UCM'nin adaleti üzerine gölge düşürmekte ve siyasi yahut ideolojik karar aldığı şüphesini takviye etmektedir.
UCM, kararı uygulama gücüne sahip değil, sadece karar veriyor.
Uygulama BM Güvenlik Konseyi'nin onaylamasından sonra geliyor.
Ama bu kararın fiilen uygulanması imkansız gibi bir şey. Çünkü hakkında tutuklama kararı verilen insan halen devlet başkanı ve devletin bütün organları ona bağlı. Kim tutuklayacak?
Bu bağlamda ABD Sudan yönetimine bu sene içinde genel seçimler yapılmasını ve El Beşir'in aday olmamasını telkin ederek sorunu çözmeyi hedeflemektedir.
UCM'nin kararı fiilen uygulanabilir olmamakla beraber Sudan'ı karıştıracak bir etkiye sahiptir. Sudan'ın karışması demek ülkenin uzun süre kargaşa yaşaması, binlerce insanı ölmesi ve bölünmeye kadar gidecek bir tehlikeyle baş başa kalması demektir. ABD, Fransa, İsrail, Eritre ve Çad istihbaratlarının Sudan'da at oynattığı da hesaba katılırsa bu kararın hangi vahim sonuçlar doğuracağını kestirmek çok zordur.
Benim şahsen endişe ettiğim husus şudur: El Beşir'in muhalifleri az değil, zaten darbeyle işbaşına gelmiş bir general. Bir başka general ya da siyasi ekip ayaklanıp El Beşir'i tutuklayabilir ve yönetime el koyabilir. (Nitekim geçen sene benzer bir isyan yaşandı ve kanlı bir şekilde bastırıldı.) Bu muhtemel darbe girişimi de hangi ülke lehine gelişir orasını kestirmek çok kolay değil.
Oysa Sudan, Afrika'nın en önemli ülkelerinden biridir. Dahası, Sudan gelecekte körfez ülkelerinin yerini alacak bir zenginlik keşfetti. Zengin petrol yatakları bulundu. Sudan geleceğin en zengin ve en müreffeh ülkelerinden olmaya aday bir ülke.
Bu gerçek bilindiği içindir ki Sudan büyük devletlerin ilgi alanındadır.
Afrika açılımı bağlamında Türkiye'nin de ilgi alanındadır. Ayrıca mevcut yönetim, Türkiye'yi yatırımlar için Sudan'a ısrarla davet etmekte ve Türkiye'yi önemsemektedir.
Bu sebeple Türkiye'nin Güvenlik Konseyi'nde kararın bir yıl ertelenmesi istikametinde çalışma yapacağına dair irade beyanı dış politikamız açısından olumlu bir yaklaşımdır.
Arap birliği, Afrika Birliği ve Sudan'da bir hayli yatırım yapan Çin'in aynı istikamette politika tespitleri Türkiye'nin bu irade beyanında yalnız olmadığını gösterir.
Türkiye'nin böylesi bir uluslararası sorunda politika tespit ederek rol alması bile dış politikada aldığımız mesafeyi göstermesi açısından önemlidir.
Türkiye artık dünyaya kapalı değil, dünyayı görebiliyor, okuyabiliyor ve rol alıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.