Mevlid: Dua, müjde, rüya...
Bir kez daha Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Kutlu Nebi’nin (sav) dünyaya merhaba dediği o dirilten iklimine girmiş bulunuyoruz. Öyle anlamlı ve bereketli günler ki bu günler, âcizane biz, “İkinci Ramazan” diyor ve aynı Ramazan heyecanı ile ihya edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Ramazan, satırlardaki Kur’an’ın doğum ayı; Rebîülevvel, hayattaki Kur’an olan, Kur’anu’n-Natık ve Kur’anu’l-Hayy/Konuşan ve yaşayan Kur’an olan Efendimiz’in (sav) doğum ayıdır. Nasıl ki, her Ramazan geldiğinde bize düşen, Kur’an ile kurmamız gereken münasebeti bir kez daha gözden geçirip, muhasebesini yapmak; eksiklerimizi gidermek ve kusurlarımızı telafi etmek ise; Rebîülevvel ayında da aynı muhasebeyi Efendimiz (sav) için yapmak ve O’nunla (sav) aramızdaki bağları daha kuvvetli bir hale getirmenin gayretini vermemiz gerekmektedir. Bunun en önemli yolu Efendimiz’i (sav) doğru ve yeterli düzeyde bilmekten, tanımaktan, anlamaktan ve kavramaktan geçmektedir. İşte biz Muhammedî kokuyu en üst düzeyde hissettiğimiz bu günlerde, o mübarek lisandan kendisini anlatan bir kutlu sözünü O’nu (sav) bilme ve tanıma noktasında bizlere bir ufuk kazandırması için aktarmak istiyoruz.
Efendimiz (sav) birçok Hadis kitabımızın ortaklaşa rivayet ettiği bir sözünde, kendi geliş sürecini şöyle ifade etmektedir: “Ben, atam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi, annem Amine’nin ise rüyasıyım.” Bu kutlu sözde Cevamiû’l-Kelim/Az söz ile çok hakikat beyan etme özelliğinin sahibi olan Efendimiz, (sav) o kadar önemli ve çokça mesajı bizlere duyurur ki, sayfalar dolusu yazı kaleme alsak yinede hepsini anlatamayacağımız bir durum ile karşı karşıyayız. Ama yinede bu kutlu sözdeki mesajları birkaç cümle ile özetlemeye çalışalım.
— Hz. İbrahim’in Duası: Hz. İbrahim, (as) İslam milletinin iman atasıdır. Böyle olduğu gibi Efendimiz’in (sav) nesep yönü ile de atasıdır. Çünkü Efendimiz (sav) Hz. İsmail’in soyundan gelmektedir. Hz. İbrahim’in Efendimiz’e nasıl bir dua ettiğini biz bizzat Kur’an’dan öğreniyoruz. Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kâbe’nin duvarlarını yükseltirken, yüreğinin ta derinliklerinden kopup gelen bir sızı ile Allah’tan (c.c.) şunu istiyordu: “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 129)
Bir dua düşünün ki, o duayı dillendiren Hz. İbrahim, duaya âmin diyen başta Hz. İsmail olmak üzere tüm varlık âlemi, yapılan yer Kâbe, yapılan zaman ise onun temellerinin yükseltildiği an olsun; o dua ilahi dergâhta kabul görmez mi? Nasıl kabul edildiğini biz yine Kur’an’dan, hem de aynı sürenin 151. ayetinden öğreniyoruz.
İşte Efendimiz (sav) “Ben atam İbrahim’in duasıyım” dediği zaman, tüm bu hakikatleri bilerek bu haberi bizlere bildiriyordu.
— Hz. İsa’nın Müjdesi: Peygamberlik ailesinin Efendimiz’den önceki son halkası olan Hz. İsa, (as) kendinden sonra gelecek olan peygamberi insanlığa müjdeleyen bir elçi idi. Bu müjdenin nasıl olduğuna dair hem Kur’an’dan, hem de tahrif olmasına rağmen eldeki İncil metinlerinden birçok iz bulmak mümkündür. Zaten İncil, kelime anlamı olarak “müjde” demektir. Her ne kadar Hıristiyan dünyası buradaki müjdenin ne olduğuna dair farklı yorumlarda bulunsalar da, o müjdenin Efendimiz (sav) olduğuna dair delil, bizzat İncil’in kendisidir. Mesela; şu an elimizde bulunan İncil metninin Yuhanna Kitabının 15. babının 14. ayeti şöyledir: “İsa diyor ki: Eğer siz beni seviyorsanız benim tavsiyelerimi ezberleyiniz ve ben pederden, ebediyen beraberinizde sabit kalacak diğer bir Faraklit vermesini dileyeyim.”
Ayette geçen Faraklit ifadesi; “Allah’a çok hamd eden, öven ve övülen, yani Ahmed” anlamına gelmektedir. Bugün İncil tefsirlerinde bile bu kelimenin karşılığı Hammad ve Hamid olarak verilir.
Bir örnek daha vermek gerekirse, Yuhanna Kitabının 14. babının 30. ayetini verebiliriz. Bu ayette şöyledir: “Mesih şöyle dedi: Artık ben sizinle söyleşemem. Çünkü âlemin reisi geliyor. Bende asla onun nesnesi yoktur.” Kimdir sizce âlemin reisi? O’ndan başka reis, O’ndan başka sultan mı var?
Kur’an’da ki, Hz. İsa’nın dili ile âleme haykırılan müjdeye gelince, bu konuda da Saf Sûresinin 6. ayeti çok açık bir ifade ile bu hakikati duyurmaktadır: “Hatırla Meryem oğlu İsa şöyle demişti: Ey İsrail oğulları! Haberiniz olsun ki ben size Allah’ın gönderdiği bir Resulüm. Ben, benden önceki Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra gelecek olan Resulün de müjdecisi olarak gönderildim. Unutmayın ki o elçinin adı Ahmed’dir.” İşte Efendimiz’e (sav) “Kardeşim İsa’nın müjdesiyim” dedirten bu ilahi bilgilerdi.
— Amine’nin Rüyası: Annelerin en güzeli olan Amine validemiz, hamilelik döneminde şöyle bir rüya görmüştü: “İçinden çıkan bir nur önce Şam saraylarını, sonra tüm toprakları aydınlatıyordu.” Sadece 6 yaşına kadar annesinin yanında kalacak olan Efendimiz (sav) bu rüyayı bizzat annesinden dinlemiş, her peygamber annesinin böyle rüyalar gördüğünü de beyan etmişti.
O Muhammedî Nur halen âlemi aydınlatmaya devam ediyor. Zaten Kur’an O’na (sav) Siracen-Münîr/Nur saçan bir kandil demiyor mu? Miladi 6. yüzyılda âleme merhaba diyen Kutlu Nebi (sav) o günden bu tarafa, bu günden son güne, en berrak edası ve en gür sedası ile âleme nur saçıyor.
Peki, neden dünya halen bu Nebevî ışıktan ve ısıdan hakkı ile istifade edemez? Tanıyan sever; tanımayan ve tatmayan ne bilsin?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.