M. Emin Yıldırım

M. Emin Yıldırım

Bu nereden başımıza geldi?

Bu nereden başımıza geldi?

Efendimiz’in (s.a.v) mübarek ellerinde yetişen Sahabe nesli, Kur’an’ın ilk kelimesi olan İkra / Oku emrini çok iyi talim etmişlerdi. Onlar, Efendimiz’den (s.a.v) bu emrin sadece semadan süzülüp gelen ayetlerle sınırlı olmadığını, varlık âleminin hepsinin okunmayı bekleyen bir kitap olduğunu öğrenmişlerdi. Bundan dolayı da başta hadisat / olaylar olmak üzere o kutsi nesil, her şeyi ama her şeyi Allah adına ve O’nun (c.c.) namına okur; bundan da gerekli mesajları elde etme gayreti verirlerdi.
Sahabe neslinin olayları okumasına örnek olarak Uhud Gazvesi'ni verebiliriz. Malûmunuz; Medine İslâm toplumunun ilk savaşı Bedir’de olmuştu. Bu savaş öyle çok uzun hazırlıklar sonucu oluşmamış, bir anda şartların ortaya çıkması ile alelacele hazırlanmış küçük bir ordu ile yapılmıştı. Bu savaşta 313 yiğit, 1000 Mekke askerine galip gelmiş, 70 Müşrik öldürülmüş, bir o kadarı da esir alınmıştı. Bedir’den 1 yıl sonra 700 kişilik İslâm ordusu yine Hz. Peygamber’in komutasında, bu sefer Uhud’da 3000 kişinin karşısına çıkmışlardı. Uhud Savaşı'nda askerlerin sayı itibariyle oranları biraz değişmişti. Bedir’de her İslâm askerine, 3 müşrik askeri düşerken, Uhud’da her Müslüman askeri, 4 müşrik askeri ile savaşmak zorunda kalmıştı. Bu şekilde olan iki ordu, Uhud Dağı'nın hemen önünde karşılaşmış, o gün Müslümanlar içlerinde Hz. Hamza’nın ve Hz. Mus’ab’ın da bulunduğu 70 şehit vermiş ve çok zor durumlar yaşamışlardı. Efendimiz’in (s.a.v) başına gelenleri zaten biliyorsunuz; mübarek dişleri kırılmış, başındaki miğferin halkaları yüzüne batmış, kazılan tuzak çukuruna düşerek bedeni kan revan içerisinde kalmıştı. Bu durumları yaşayan İslâm ordusu, yaralı ve mahzun bir halde Medine’ye geri dönmüştü.
Bu olayın hemen arkasından Müslümanlar kendi kendilerine bu işin muhasebesini yapmaya başlamışlardı. Sahabe, şimdi “Neden bu mağlubiyet yaşandı?” sorusunu soruyor ve buna cevaplar bulmaya çalışıyordu. Çünkü onlar Kur’an’ın inşaa ettiği bir nesildi. Onlar, İkra emrini çok doğru anlayan bir topluluk olarak, hadiselerinde okunmayı bekleyen birer kitap olduğunun farkındaydılar. Şimdi onlar, Uhud Savaşı'nı bir kitap gibi önlerine sermiş ve okumaya başlamışlardı.
Her bir Sahabî, kendi çerçevesinden olaya yaklaşıyor ve başa gelen bu mağlubiyetin sebebini bulmaya çalışıyordu. Mesela; içlerinden birileri diyordu ki; “Bu mağlubiyetimizin sebebi, Efendimiz’in (s.a.v) sözünü dinlemeyip, meydan savaşına çıkma arzumuz idi. Eğer biz Uhud’a gelmeseydik de, Medine’de şehir savunması yapsaydık; bu işler başımıza gelmezdi.” Başka bir Sahabî, “Hayır” diyor; “Asıl bizim mağlubiyetimizin sebebi, münâfıkların lideri olan İbn Selül’dü. Eğer o, yolun yarısında 300 askerini alıp geriye dönmeseydi, biz aynen Bedir’deki gibi, her birimiz 3 müşrik ile savaşmak zorunda kalır ve Allah bilir ama herhalde biz bu savaşı kazanırdık.” Başka biri “Yok” diyor, “Eğer Ayneyn geçidini Abdullah ibn Cübeyr’in komutasında olan okçular terk etmeseydi, bu işler başımıza gelmezdi. Onlar terk etti; Halid ile İkrime de arkadan bizleri kuşatarak bu mağlubiyeti başımıza getirdi.” Daha başka biri “Yok” diyor; “Hiç birbirinizi suçlamayın. Suç, savaşa çıktığımız mekânındır. Yani Uhud’undur. Uhud, bizlerin mağlubiyetine sebep oldu.” Her bir Sahabî kendi bakış açısı ile bu acı olayı okumaya, yani değerlendirmeye çalıştı.
Onlar böyle yorumlar yaptığı bir sırada semanın kapıları açıldı ve Rabbimiz Al-i İmran Sûresi'nden bir grup ayeti bu olay üzerine indirdi. İnen Al-i İmran Sûresi'nin 165. ayetinde Kur’an diyordu ki; “Bu mağlubiyeti tadanlar dediler ki; Enne Haza/ Bu nereden başımıza geldi?” Bu soruya Rabbimiz cevap veriyordu: “Kul! Huve min indi enfusikûm / De ki: Başınıza gelenler kendi nefislerinizin yaptıklarının bir sonucudur.” İşte bu ayet Uhud mağlubiyetinin sebebini birilerine fatura etmeye çalışan o günün Müslümanlarına; “Boşuna yanlış yerlerde kurbanlar aramayın, suçu kendi nefislerinizde arayın; çünkü bu işin tek sorumlusu var, o da sizsiniz” diyordu.
Peki, bu dün böyleydi de, bugün böyle değil midir? Sizce bugünün dünyasında Müslümanların bu ciğer sızlatan durumlarının sorumlusu kimdir? 1.5 milyarlık koca İslâm ailesinin tespih taneleri gibi darmadağın olmalarının sorumlusu kimlerdir? Bizi bu hallere düşüren suçlular kimlerdir? Neden ağlıyor tüm coğrafyalarımız? Neden başta Filistin ve Gazze olmak üzere, Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da ve onlarca yüreğimizin parçasında feryatlar ve gözyaşları dinmiyor? Bu işin sorumluları kimlerdir? Acaba sadece sorumlular işin ipini ellerinde tutan sözde yönetici kadrolar mı? Bugün 3 milyon Yahudi’nin İsrail’de, yaklaşık 7 milyon Yahudi’nin dünyada kurdukları bu hâkimiyetin sorumlusu, sadece ve sadece yöneticilerimiz mi? Yoksa bu işin sorumluları sadece oralarda yaşayan insanlar mı? Yani Gazzeliler, Filistinliler, Iraklılar mı? Acaba bu işin sorumlusu onların ifadesi ile Ortadoğu coğrafyası mı? Bu coğrafyanın kaderi mi bu dökülen kanlar, patlayan bombalar? Yoksa bu işin sorumluları hiçbir sınır ve kural tanımayan, dinlerini milliyet, milliyetlerini din olarak anlayan katil ve terörist bir devlet olan İsrail mi? Sizce kim bu işin sorumlusu?
Eğer duyacak yüreklerimiz olsaydı ve Kur’an’a bu işin sorumlularını sorsaydık, alacağımız cevap aynen Al-i İmran Sûresi'nin 165. ayetindeki o cümle olurdu ve Kur’an yine en gür seda ile “Kul! Huve min indi enfusikûm / De ki: Başınıza gelenler kendi nefislerinizin yaptıklarının bir sonucudur” derdi.
Çünkü mesele biziz, eğer biz adam olsaydık; bu işler başımıza gelmezdi. Eğer biz adam olsaydık coğrafyaların ne suçu var? Bu coğrafyalar daha dün tüm dünyaya adalet, hakkaniyet, bilgi ve ilim dağıtan birer merkez değiller miydi?
Eğer biz adam olsaydık, İsrail diye bir devlet olur muydu? Adam olduğumuz zamanlarda yine bunlar vardı; yine bunların ihanet ve entrikaları vardı. Yine bunların haince ve sinsi planları vardı; ama biz adamdık, onun için de onların hiçbir etkileri olmuyordu. Nasıl mı? Nasıl olduğunu bir dahaki yazımıza bırakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Yıldırım Arşivi