Kurtlar Vadisi derin devlet
Kurtlar vadisi nihayet ağzındaki baklayı çıkardı ve gerçek gayesini gösterdi. Bu zamana kadar üstü örtülü yapıyordu yapacağını, ama birilerinden bir emir almalı ki, verdiği arayı bitirdi ve işi aleniyete döktü.
“Kurtlar vadisi”nin başından belli bir beyin yıkama ameliyesi olduğu, bir psikolojik savaş yürüttüğü belliydi. Ama gerek ülkenin aktüalitesine uygunluğu, yaşanan canlı olaylarına parmak basışı, gerek sistem içindeki kirlenişi, giderek güzelleşen bir görüntü tekniğiyle vermesi yüzünden ilgi ile izleniyordu.
İtiraf edeyim, ilk çıktığında yetmiş seksen bölümüne kadar ilgisiz kalmıştım. Oysa oğullarım izlememi ister dururlardı. Ondan sonrasını ben de izledim. Doğruların arasına sindirilmiş yanlışlar ustaca yayılıyor, sanki lokumun içinde uyuşturucu sunuluyordu. Hem kızıyor, hem de seyrediyordum.
Neydi bu “beyin yıkama ameliyesi” ve “psikolojik savaş yürütmesi” meselesi diyeceksiniz?
Bu ülkede darbe yapan zihniyet, askerin çoğunun kafasında olan şu düşünceyi hep söylemiştir: “Kardeşim, bu ülkeyi ordu düşmandan kurtardı ve ‘al yönet’ diye sivillere teslim etti. Ama onlar ülkenin içine etti. Asker her on - yirmi yılda bir gelir düzeltir, sonra sivillere teslim eder, siviller gelir, tekrar her şeyi berbat ederler.”
Oysa bu militarist düşünce baştan aşağı yanlıştır, izaha bile gerek yok, yaşayanlar acılarla gördüler zaten…
Kurtlar vadisi de başından beri şunu vurguluyordu: “Evet, bu ülkeyi asker kurtarır, siviller satar. Bir asker ülkesi için her fedakarlığı yapar. Evini, barkını terk eder. Yardan ve serden geçer. Gerektiğinde canını bile seve seve verir.
Ama siyasiler menfaatlerinden başka bir şey düşünmezler. Ülkeyi bile satar bunlar. Üçkağıtçıdırlar. İşleri güçleri ayak oyunudur. Ülkeyi yönetmeyi de bilmezler. Eğer devleti koruyan derin devlet olmasa, o tarihten beri gelen derin tecrübe ve fedakarlık olmasa, bu devlet çoktan batar giderdi.
Onun için siyasiler çelik çomak oynaya dursun ve ülkeyi yönettiklerini sansınlar, ülkeyi esas koruyan ve yöneten, Polat gibi esas oğlanlardır. Sen onlara bak, sivilleri boş ver.”
Son mesajı da şu oldu: “İşte devletin zirvesi Cumhurbaşkanı bile böyle bir ihanet içinde, nasıl güveneceksin bunlara?”
Son bölümde olana bakınız: Polat köşkten çağrılır. Köşkte orta boylu, gözlüklü ve özellikle de bıyıklı bir adam vardır devletin başı olarak.
Kimdir bu?
Bıyıklı kimse o!
Sezer’de bıyık yok. Demirel’de de yok. Özal’da bıyık var ama o tonton. Evren zaten olamaz.
Kim kaldı geriye?
Gül kaldı değil mi? Zaten devir “Gül” devri.
Mesaj şu; işte siviller bu! Milletin en sevdiği ve beğendiği de bu işte! Nasıl güveneceksiniz bunlara?
Biz de şöyle diyelim, işte “Kurtlar Vadisi” bu!
Bu bir projedir. Bu projenin altında doğrudan veya dolaylı kesinlikle derin güçler var.Tam da Ergenekon günlerinde denk gelmektedir bu proje.
Zihinlere kazınmak istenen şu düşünce: “Öyle ya, asker canını ortaya koysun, savaşlara girsin, yaralansın, gazi olsun, arkadaşlarının şehadetini görsün, sen önce ona madalya ver, ama daha sonra da onu suçlayarak itibarını sıfıra indir, ceza evine tıka. Olacak iş mi bu?”
“Evet, Polat gibi, Memati gibiler olmasaydı, bu vatan çoktan yok olmuştu… Bırakın bu sivilleri, siz askere bakın. Gerçi onlar arasında da İskender gibiler varsa da, esas asker o pisliğe bulaşanları temizler…”
Evet, dediğimiz gibi, Kurtlar vadisi nihayet ağzındaki baklayı çıkardı ve gerçek yüzünü gösterdi. Bu zamana kadar üstü örtülü yapıyordu yapacağını, ama birilerinden bir emir almalı ki işi aleniyete döktü.
Yok öyle yağma! Başımıza ne geldiyse o zihniyetten gelmedi mi bizim?
İster sivil ister asker, bu millete hizmet edenlere saygımız vardır, minnet ve şükran duyarız. Ama bu duygular, varsa suçluları kanundan korumaz. Hukuk önünde herkes eşittir ve hukukn üstünlüğü muhakkak sağlanmalıdır. Yoksa hizmet edecek bir şey de kalmaz.
Yazık, çok yazık… Gençliğimizden gelen “Malkoçoğlu” nostaljisini andırıyor diye hoşgörülü idik, onu da elimizden aldılar.