Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Su

Su

İstanbul’daki Uluslararası Su Forumu başladı..
İlk bakışta “suyun tartışılacak nesi var ki” diye gelebilir akla..
“Altı üstü su” işte..
3 tarafı sularla çevrili bir ülkede yaşıyoruz.. Ama tabii, 3 tarafı denizlerle çevrili olup da bu kadar az balık tüketen ya da bu kadar az su üzerinde ulaşım yapan kaç ülke var dersiniz..
Suyun konuşulacak çok yönü var..
Bir yandan dünyada iklim değişikliği sebebi ile ciddi susuzluk çekilirken, öte yandan küresel ısınma sonucu eriyen buzullar dünyayı tehdit ediyor..
Buzullardaki tatlı su okyanuslardaki su akımını, canlı floranın geleceğini tehdit ediyor..
Su ilginç bir madde.. Maddenin 3 haline (gaz, sıvı, katı) de dönüşebiliyor. Isınınca da, soğutulunca da genişliyor.. Baskı altında ısınıyor.
2 Hidrojen, 1 Oksijenden oluşuyor.. İki madde de “anti biyotik” özelliği taşıyor.. Biri yanıcı, ötekisi yakıcı. Yanıcı yakıcı olmadan yanmıyor, yakıcı yanıcı olmadan yakmıyor.. Ama ikisi bir araya gelince hayatın temel taşı olan ve söndürücü olan suya dönüşüyor..
Su toprakla buluşunca geriye sadece içinde bir ruh taşıyan, can taşıyan tohuma ihtiyaç var..
Su Medeniyeti denilince İslâm uygarlığı anlaşılıyor.
Kuşkusuz su medeniyeti denilince akla, çeşme, bende, kemer değil, suyun niteliği, özellikleri gelmeli.. Buna dayalı olarak da elbet suyu çeşmeye de dönüştürürsünüz, su sesine özel anlamlar da yüklersiniz..
Batı ateş medeniyeti ile sembolize edilirken, her yerde ateş yakıldığı için değil.. İşin kökleri prometeye, bilgiye, güce, aydınlanma felsefesine kadar gider.. Ateşin yakıcı, yokedici özelliği yanında, enerji ve ışık özelliği de öne çıkıyor. Bilginin meş’ale ile açıklanması da boşuna değil..
Su zengini bir ülke olduğumuz doğru da, kaynaklarımızı iyi kullandığımız söylenemez.. Hatta bu zenginliğimizi koruyamadığımız için, mesela Konya’da yeraltı sularında ciddi bir çekilme sözkonusu.. Tuz Gölü diye bir göl artık yok. Sanırım Akşehir Gölü de kurudu..
Ülkemizin birçok yerinde ırmaklar, göller, yeraltı suları mevcut. Barajlarımız var.. Ama yeteri kadar su ürünleri tüketmiyoruz. Sulama yapamıyoruz. Su ulaşımı gerçekleştirilemiyor..
Yoksa ısı ve mineral farklılıkları açısından da dünyanın en radikal su kaynaklarından birine sahip bir ülkeyiz..
Bilmem biliyor musunuz, Birecik’te eskiden liman varmış.. Akış rejimi düzenli olan bütün ırmaklarda yolcu ve yük taşıması yapılabilir.. Fırat üzerinden Körfez’e yük ve yolcu taşıması yapılıyormuş..
GAP’tan enerji, ulaşım, tarım, balıkçılık konusunda yeteri kadar yararlandığımız söylenebilir mi mesela?
Hangi akılla, fay hattı üzerine kimler, niçin bu cesamette bir barajı yaptırdı dersiniz? Buharlaşma ve emilimi, dib kaymaları hesapladığınızda bu barajın bir süre sonra çökmese bile bir bataklığa dönüşeceğini, hem Türkiye’nin hem de Suriye ve Irak’ın başına bela olacağını nasıl görmedik..
Su altında kalan toprakların ağalarının istimlak bedellerini alıp aşiretleri ile birlikte büyük şehirlere göç edeceklerini ve bunun sosyal sonuçlarını hesaplamanın ağır bedellerini ödüyoruz yıllardır..
Ben GAP’ın arkasındaki sinsi planları ilk kez, İran devriminden hemen sonra Amerikan elçiliğinde ele geçen CIA belgelerinde okumuş ve yazmıştım..
O zamanlar gelecekte bölgede bir “su savaşı” çıkması ihtimalinden söz edilmişti..
Türkiye’nin ciddi bir su envanterine ihtiyacı var.. Her kaynaktan, mevsimine göre nasıl yararlanacağımızın planlamasının yapılması gerekiyor..
Konu sadece havza korumayla sınırlı bir konu değil..
Su kaynaklarının kirlenmesinin önlenmesi gerek..
Dilerim Su Konferansı, bu konuda bir ajans kurulması, izleme, değerlendirme, derecelendirme yapılan, ihtimal, maliyet ve risk analizleri ile öngörülen tedbirlerin hızla uygulamaya konulduğu bir projeye dönüşür..
Su kaynaklarının kullanımı, işletilmesi, yabancı sermaye, başka ülkelere su satışının da belli esaslara bağlanması gerekir.
Su artık stratejik bir konudur..
Mesela Karadeniz’in dibinde oluşan hidrojenin, ağır suyun nasıl değerlendirieceği de ayrı bir konu.
Mesela Boğaz’daki çift yönlü su akışından niçin enerji elde etmiyoruz?
Denizlerde balık çiftlikleri kurulmasında neden bu kadar geri kaldık? Varolanlar ne kadar sağlıklı, çevreye uygun, verimli çalışıyor, o da ayrı bir konu.
İsrail ve uluslararası sermayenin su kaynaklarına sıcak bir ilgi duyduğunu biliyoruz.. Bu ilginin dünyadaki sonuçlarını da izlememiz gerek..
Su kaynaklarının kirlenmesine yol açan kimyasallar ve atık suların arıtılması konusu da ayrı bir konu..
Eskiden İstanbul’dan Finlandiya’ya kesintisiz su yolu varmış, Azak üzerinden. Avrupa’ya hâlâ taşımacılık yapılıyor. Wikinglerin bu yol üzerinden gelip Bizans surlarını inşa ettiğine dair rivayetler var!
Bizde “Kayseriye liman yapma” konusu genelde, siyasi bir hiciv konusudur, ama pekala Kızılırmak üzerinden Kayseri’ye liman yapıp, taşıma yapılabilir.. Seyhan, Ceyhan, Dicle, Fırat, Aras, Çoruh, Menderes, Sakarya, Yeşilırmak, Göksu, Susurluk, Gediz, hepsi ulaşım açısından gözden geçirilebilir.. Hatta bazı yerlerde, bölgelerde kanallar oluşturulabilir..
İstanbul’da başlayan Su Forumu’na sadece hükümetler değil, uluslararası örgütler ve sermaye çevreleri de ilgi duyuyorlar. Aynı zamanda askerler ve stratejistler de.. Bu vesileyle, Türkiye’ye gelen siyasiler arasında su dışındaki konularda da önemli görüşmeler olacağını düşünüyorum.
Bakalım, gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz..
Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi