Bunun adı uyanıklık değil, namussuzluk!
Hani her zaman derim ya; sizin “ne söylediğiniz” veya “ne yaptığınız”ın hiçbir önemi yoktur... Önemli olan, “nasıl gösterildiğiniz”dir!.. Siz, “ağzınızla kuş tutsanız” bile; biri çıkar, bu “maharet”inizi övmek yerine, “bir tüfeği bile yok” deyip, sizi yerden yere vurabilir!.. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiği “talimat”lar ve açıkladığı “karar”lar da böyle... Bir yanda “insanlar” için alınan kararlar, bir yanda “hayvandan da aşağı” mahlûkatın “alçakça” işleri... Bu “ahlâksız”lar, bu “namussuz”lar, bu “şerefsiz” ve “deyyus”lar yüzünden, korkarım ki; bir gün gelir yeryüzünden “sevgi” kalkar, “acıma” duygusu kalkar, “yardımlaşma” ve “merhamet” kalkar!..
Sık sık anlattığım bir “hikâye”yi yeniden anlatmak istiyorum.
YANARIM, YANARIM DA!
Hikâyeyi bilirsiniz... Hemen her hafta; hem “Cuma namazı”nı kılmak, hem de “pazardan alışveriş” yapmak üzere “köy”ünden kalkıp, at sırtında “kasaba”ya giden bir ağa; yol üzerindeki “meczup” görünümlü bir vatandaşın yalvarmalarına dayanamayıp, “atının arkasına” almış!..
Tenha bir yere geldiklerinde, bu pejmurde kılıklı adam, çıkarmış “hançer”ini, dayamış “ağa”nın boğazına!..
Uzatmayalım, nesi var, nesi yok almış...
Sonra, ağayı aşağı indirip, ata da el koymuş!..
Tam gidecekken, şöyle demiş ağa:
“Sana acıyıp, atıma aldım... Paralarımı aldığına yanmam.... Üzerimdeki elbiseyi aldın, ona da acımam... Atımı gaspettin, ona da yanmam!..
Yanarım, yanarım da;
Senin gibiler yüzünden, yeryüzünden merhamet kalkar, ona yanarım!”
Ağa, sözünde yerden göğe kadar haklı... O günlerde “pejmurde kılıklı meczup”lar “soygun” yapıyormuş, bugün ise o işi “kravatlı eşkıya”lar yapıyor!..
Hem de, “çağdaş”(!) metodlarla!..
SEN YANMIŞSIN KİMİN UMURUNDA?
Efendim, olayı hatırlıyor olmalısınız...
Geçen yıl Adana’da meydana gelen “tüp patlaması”nda ağır yaralanan 8 yaşındaki İbrahim Yıldırım adlı çocuk, kaldırıldığı hastanede “yanık ünitesi” olmadığı için bir başka hastaneye, orada da “yanık ünitesi” olmadığı için bir başka hastaneye derken, tam “6 hastane” dolaştırılmıştı...
İşte bu olayın medyada yer alması üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, talimat vermişti;
“Her hastaneye yanık ünitesi kurulacak!”
Başbakan, bu talimatı vermekle kalmamış, kesenin ağzını da açmıştı... Her hastaneye, “ihtiyacı kadar” para gönderilecekti!..
Bu hastanelerden biri de Batman Devlet Hastanesi’ydi... “Yanık ünitesi kuracağız” diyerek Sağlık Bakanlığı’ndan ödenek alan hastane yönetimi ne yapmış biliyor musunuz?..
“Yanık ünitesi kurma” ihalesini, “2 milyon TL” teklif eden şirkete değil, “3.5 milyon TL” isteyen şirkete vermiş!.
Sonuç;
Hastane Başhekimi ile birlikte, 2 doktor ve 27 personel, gözaltına alınmış!.
Ne yalan söyleyeyim;
Bu haberi okuyunca, bunu yapanlara “Allah cezanızı versin” demekten kendimi alamadım!..
Şu hâle bakın;
Alçaklar, insanların hayatları üzerinden bile “rant” elde etmek istiyor!..
İşte bu gibi, “insandan da aşağı mahlûkat” yüzünden, korkarım ki; bir gün gelir Başbakanlar “duygulanmaz” ve “insanca talimatlar” vermez olurlar!..
Olan; bu “ahlâksızlar” ve “rantçı”lara değil, “yanıktan kıvranan” İbrahim’lere olur!..
BAZI MAĞAZALARIN ÖTV OYUNU!
“Talimat” dedim de aklıma geldi... Başbakan Tayyip Erdoğan dün “Kırklareli mitingi”nde konuşurken, şöyle diyordu:
“CHP ile MHP ve onların yandaş medyası kol kola verdiler, küresel finans krizini istismar ederek oy toplamaya çalışıyorlar. Milletin moralini bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar.”
“Küresel finans krizi”ni istismar edenler, sadece CHP ve MHP ile onların “yandaş medya”sı mı?..
Krizi “rant”a çeviren “bazı işyerleri”ne ne demeli?.. Meselâ, “beyaz eşya” satanlara!..
Bizim Ajans Dİ anlattı:
Eşi ile birlikte, “çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve fırın” almak üzere bir “mağaza”ya gitmişler!..
Çamaşır makinesinin “750 lira” olduğunu öğrenince, demişler ki;
“Bir ay önce de 750 lira demiştiniz... Oysa şimdi Başbakan’ın da açıkladığı gibi; beyaz eşya ve elektronik eşyadaki yüzde 6.7’lik ÖTV oranı sıfırlandı... Siz, bu düşüşü fiyatlarınıza niye yansıtmadınız?”
Mağaza görevlisi ne dese beğenirsiniz;
“Biz ÖTV’yi zaten indirmiştik... Bir aydır vergiyi cebimizden ödüyorduk!”
Bizim Ajans Dİ’nin hanımı patlamış;
“O halde, yine cepten ödeyin de; Başbakan’ın açıkladığı oran kadar düşürün fiyatlarınızı!”
Görevlinin verdiği cevaba bakın;
“Başbakan, halkı aldatıyor!”
Bunu der demez, ortalık birbirine girmiş!.. Ajans Dİ ve eşi; “Başbakan’a hakaret” eden görevliye demediğini komamış ve o öfkeyle terketmişler mağazayı!..
Bizim Ajans Dİ; “İşte, aynen böyle oldu” dedi; “Bunu yaz da, Sayın Başbakan’ın haberi olsun!.. Görsün ki; devir tersine döndü... Artık; imam ne derse desin, cemaat bildiğini okuyor!”
İşte bu “bildiğini okuyanlar” yüzündendir ki; bir gün gelir, Başbakanların “insaf” damarları kurur ve “krize karşı tedbir” almazlarsa, hiç şaşmam!..
HEM İŞSİZ, HEM ÇALIŞIYOR!.. NASIL?
Gelelim, “bunlar da ne ki” dedirtecek “ahlaksızlık” ve “namussuzluğun” tavana vurduğu bir başka olaya:
Bir vatandaş, “bir patronun makam şoförlüğü”nü yapıyormuş!..
Sonra, “kriz” bahane edilerek, “iş”ten çıkarılmış!.. Ama, “resmî” olarak!.. Yoksa, “fiilî” olarak şoförlüğe devam!..
Hem de, “aynı maaş”la!..
Diyeceksiniz ki; ne var bunda?..
Şu var efendim:
¥ BİR: Her şeyden önce, çalışmaya devam eden vatandaş, resmi kayıtlarda “işsiz” görünüyor!.. Yani, “işsizlik arttı” argümanlarına malzeme oluyor!..
¥ İKİ: Bu şoför, resmen işten çıkarıldığı için, patron o şoförün “sigorta primleri” ve “vergi”sini ödemiyor, böylece “devlete kazık” atmış oluyor!..
¥ ÜÇ: Sigorta primleri ve vergisi ödenmediği için devlete zaten “kazık” atan bu şoför, üstüne üstlük, devletten bir de “işsizlik maaşı” almaya başlıyor iyi mi?!?.. Yani, hem “prim ve vergi” ödemeyerek, hem de “işsizlik maaşı” alarak, tam 3 defa kazıklıyor devleti!..
Söyleyin Allah aşkına;
Buna, “ahlaksızlık, namussuzluk ve dolandırıcılık” denmez de ne denir?..
Hani var ya; bunu yapan adamlar, şeytana bile pabucunu ters giydirirler!.. Çünkü, bu kadarını şeytan bile düşünmezdi!..
Sonuç olarak diyeceğim şu:
Bu “hırsız”lar, bu “üçkağıtçı”lar, bu “dolandırıcı”lar yüzünden, bir gün gelir, yeryüzünden “insanlık” kalkar ve ortalığı “hayvandan da aşağı mahlûkat” doldurursa, hiç şaşmam!..
Yanarım, yanarım da;
“İnsanlığın ölüşü”ne yanarım!..
Bunun adı “uyanıklık” değil!..
Bunun adı alçaklık ve namussuzluk!..
==============
Tosun’u bırak, Torun’a bak!
Almanya Köln’den faks çeken okurum Mustafa Başaran, sormuş CHP Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Sen Duru Nadir’i tanır mısın?”
Kılıçdaroğlu da soruyordu ya... Başbakan’a, “Tosun kim?.. Siz Tosun’u tanıyor musunuz?” diye soruyordu ya; Mustafa Başaran, işte bu sorudan hareketle şöyle demiş Kılıçdaroğlu’na;
“Tosun’u herkes tanır!.. Tosun, helâ edebiyatının kahramanıdır... Özellikle şehirlerarası otobüslerin mola yerlerindeki WC’lerin kapı arkalarında, Tosun’un ismi sıkça geçer!..
Peki, Duru Nadir kimdir?.. Yeryüzünün en kabiliyetli insanı olmalı ki; henüz 10 aylıkken iş hayatına atılıp, sigortalı olmuş!.. Nadir torun böyle kabiliyetli olduğuna göre, “dede”si Allah bilir ne kadar kabiliyetlidir?!?..
Ne mutlu “dürüstlük abidesi”(!) Kılıçdaroğlu’na ki; henüz 10 aylıkken “çalışmaya”(!) başlayan bir “torun”u var!..”
Bir yandan 10 aylık torun için yapılan üçkâğıtçılık, bir yanda “dürüst” geçinen bir dede!..
Heeyy Kılıçdaroğlu; Tosun’u bırak da, Torun’a gel Torun’a!..