Bu ne şiddet, bu celâl?
Hemen her gün, yeni bir ‘ses kaseti’ ile kamuoyu sarsılıyor. Son kaset de bu cümleden sayılabilir. Gerçi ‘son ses kaseti’ diyoruz, ama bu yazının yayınlanacağı saatlere kadar başka ‘yeni bir son kaset’ daha ortaya çıkmayacağını kimse garanti edemez.
Tabiî ki ‘ses kasetleri’ ilk defa günümüzde tartışılıyor değil. Geçmişte de çeşitli kasetler kamuoyunu meşgul etmiş, müsbet ya da menfi tesirler icra etmişti. Meşhur ses kasetlerinden biri de, Hürriyet gazetesi yöneticilerinin; dönemin bakanları ile yaptıkları ‘yatırım ya da kredi pazarlığı’nın deşifre edildiği ses kasetleriydi. O tarihlerde de ses kasetlerinin açıklanması tartışılmış, hatta bu ses kayıtlarını kamuoyu ile paylaşanlar mahkûm olmuştu. Ancak son dönemlerde ses kayıt ya da kasetlerinin kamuoyu ile paylaşılma şekli değiştiği için, neticeleri de farklı oluyor.
Malûm olduğu üzere, Hurşit Tolon’a ait olduğu iddia edilen bir ses kasetinde Yeni Asya’dan da bahis var. Arkadaşımız Hasan Hüseyin Kemal’in, aynı zamanda gazetemiz ve yazarlarımız hakkında açılan dâvâların da avukatlığını yapan A. Kadir Akbaş’la yaptığı bir röportaj paşayı, belki de ‘paşalar’ı çok kızdırmış. 18 Şubat 2009 tarihli Yeni Asya’da yayınlanan sözkonusu röportajda paşaları kızdıran ne denilmiş ki? Av. Akbaş, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ya da tutuklanan ‘paşa’ların; GATA’ya sevki ve arkasından da tahliye edilmeleriyle ilgili endişeleri yorumlarken özetle; “Paşalar, bağımsız bir (sağlık) kurulu tarafından muayene edilsin” demiş.
Elbette röportajda başka önemli değerlendirmeler de var, ama işin özeti bu. Böyle masum bir teklif üzerine ‘lan’lı, ‘lun’lu konuşarak, tehdit dolu sözler sarfetmek niçin? İddia edilen ses kaydı doğru ise, başka vahim sözler de var.
Bu ve benzeri ses kasetleri dinlenince, bazılarının kendilerini her şeyin üstünde gördüğü anlaşılıyor. Öyle ya, şimdiye kadar yaptıkları hiçbir şey konusunda hesap vermeyen, hesap vermeye alışmamış bir kesim sözkonusu. Dolayısı ile ucundan kıyısından hesap sorulma ihtimali ortaya çıkınca çok rahatsız oluyorlar.
Oysa yöneticilerin yapması gereken ilk şey, hesap vermeye hazır olmak olmalı. Hesap vermeyen bir yönetim ve yönetici olabilir mi? Olursa, orada adaletten, haktan ve hukuktan bahsetmek mümkün mü?
Keşke ses kayıtları iddia edildiğinin aksine paşalara ait olmasa. Keşke bu iddialar doğru çıkmasa... Ama şu ana kadar aksi bir açıklama yapılmadığına göre iddiaların haklılık kazanması sözkonusu.
Bu kasetler, düne kadar ‘fısıltı gazeteleri’nde yazılan haberlerin belgeleri mahiyetinde kabul edilebilir. Geriye doğru bakıldığında; daha ne gibi hesapları, planların, tehditlerin ve propagandaların yapılmış olabileceğini varın siz düşünün.
Bir seçim arefesinde ortaya çıkan bu görüntüler, maalesef seçimlerin bile anlamsız olduğu fikrini akla getiriyor. Millet uğraşsın, dindirsin, seçsin ve seçilsin; ama ‘sorumsuz’ kişiler millete rağmen istediğini yapsın! Bu mu adalet, bu mu hukuk, bu mu demokrasi?
Lütfen, hukuka ve adalete sahip çıkalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.