Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Dresten Bombardımanı

Dresten Bombardımanı

Yıl 1945... İkinci Dünya Savaşı son günlerini yaşıyor, ama dünya hâlâ kan ve kin denkleminde debeleniyor... ABD ile İngiltere, son birkaç “Dehşet Operasyonu” ile güçlerini tüm dünyanın hafızasına kazımak istiyorlar.
Dehşet operasyonlarında önemli olan zihinlere derin izler bırakması ve bu operasyonu yapanların gücünün herhangi bir zamanda tartışılmasının önüne geçilmesidir. Ne kadar masum sivilin, yaşlının, kadının, hatta çocuğun öleceği kimsenin umurunda değildir. (Tıpkı Bağdat ve Gazze operasyonları gibi).
Ahbap çavuşlar ABD ile İngiltere, kafa kafaya veriyor, dehşet operasyonlarının başlangıç noktasını tespit ediyorlar: Dresten kenti.
Dresten Almanya’nın en görkemli, en modern kentlerinden biridir. ABD ile İngiltere o kenti vurmak suretiyle, hem kendilerine karşı çıkanlara verebilecekleri zararın sınırsızlığını gösterecekler, hem de doğudan ilerleyen Sovyet Ordusu’nun yolunu açacaklardır.
Ondan sonraki dehşet operasyonu ise Atom Bombası’nın denenmesi kabilinden gerçekleştirilecek, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentleri iki Atom Bombası ile tarihten silinecektir.
İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri ile Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri sessiz bir hazırlık safhasından sonra 13 Şubat 1945’te harekete geçiyorlar.
Amerikan ve İngiliz hava kuvvetlerinin konvansiyonel ağır bombardıman uçakları, dünyanın o zamana kadar görmediği derecede ağır ve korkunç hava saldırısını gerçekleştirmek üzere üslerinden havalanıyorlar.
Şehir gerçi daha önce iki kez vurulmuştur... Bunlardan ilki 7 Ekim 1944 tarihinde gerçekleştirilmiş, 70 ton yüksek patlayıcılı bomba atılmıştır.
İkinci saldırı ise 16 Ocak 1945 tarihinde gerçekleştirilmiş, 280 ton yüksek patlayıcılı bomba ve 40 ton fosfor bombası kullanılarak askeri hedefler vurmuştur. Ancak amaç askeri hedefleri vurmaktan çok dünyaya “dehşet” salmak, Amerika ve İngiltere’nin askeri gücünü vurgulamaktır. Bu amaçla üçüncüsü plânlanıyor.
Üçüncü bombardıman 769 adet Avro Lancester ve 9 Havilland Mosquitoes uçağı ile 13 Şubat 1945 gecesi saat 22.15 civarında başlıyor.
Dresten 1478 ton yüksek patlayıcı ve 1148 ton fosfor bombası ile vuruluyor. Bunların sadece 800 tonu askeri hedeflere atılıyor, gerisi hedef gözetilmeksiniz bütün şehri harabeye çeviriyor.
Birinci dalgayı ikinci dalga takip ediyor. Bu kez İngiliz Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklar 1800 ton bomba daha atıyor. Amerikan bombardımanından sağ ya da yaralı olarak kurtulabilen kadın, çocuk ve yaşlıları İngiliz bombaları öldürüyor. (Yani onlar fosfor bombası atmada, çocukları katletmede uzman sayılırlar. Neden Gazze cinnetine destek verdikleri şimdi anlaşılıyor mu?)
Nihayet 14 şubat 1945’te Dresten semalarında Amerikan B-17 bombardıman uçakları görülüyor. 771 ton bomba daha atıyorlar. Saldırılar 15 Şubat’ın sonuna kadar devam ediyor. Dresten’e tam 4 bin ton bomba atılıyor.
Vahşete bakın ki, ilk bombardımanda atılan yüksek patlayıcı içerikli bombaların çıkardığı korkunç yangınları söndürmeye giden itfaiye görevlilerinin üzerine fosfor bombaları atılıyor. Fosfor bombaları düştükleri yerde kendilerini besleyen yangınlar oluşturuyor ve bu yangınlarda sıcaklık 1500 dereceye ulaşıyor (Demirin erime noktasının 1538 derece olduğunu hatırlarsak, bunun ne anlama geldiğini daha iyi anlarız).
Hava sıcaklığının bu şekilde artmasından dolayı ateşin içine doğru dışarıdan bir soğuk hava akımı başlıyor ve bu hava akımını oluşturan rüzgâr o kadar şiddetli oluyor ki, civarda insan dâhil ne varsa ateş tarafından emiliyor.
14 Şubat 1945’te Almanya’nın Dresten kentinde 15 kilometrekarelik bir alanın bombalanması sonucu 28 bin 410 toplam binanın 24 bin 866’sı yok ediliyor...
Döküm olarak 14 bin ev, 72 okul, 22 hastahane, 18 kilise, 5 tiyatro, 50 banka, 32 otel yerle bir ediliyor. (İsrail’in okul ve hastane vurma işini kimlerden öğrendiği çok açık şekilde görülüyor).
Dresten, Sakson kültürünün beşiğiydi. Eski Sakson krallarının başkenti ve pek çok tarihi eserin de merkeziydi.
Doğuda hızla ilerleyen Kızılordu’nun acımasızlığından kaçan Almanlar Dresten’i bir sığınma yeri gibi görüyor, hiç kimse, stratejik konumu dolayısıyla bu şehrin bombalanacağına ihtimal vermiyordu.
Bu yüzden, sığınmacılarla birlikte nüfusu hızla artmış, 1939 yılında şehir nüfusu 650 bine ulaşmıştı.
Resmi Alman kayıtlarına göre “Dehşet Operasyonu” sonrasında 35 bin ceset toprağa verildi. Ancak hava akımıyla yangına emilenler bu sayıya dâhil değildi ve bu en feci ölüm şekline en çok çocuklar ve yaşlılar yakalanmıştı. Bizi “İnsan Hakları” mevzuunda sürekli sorgulayanların geçmişlerinde işte böyle kara lekeler vardır sevgili dostlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi