Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yürek mektupları

Yürek mektupları

Necati Doğru;
(Vakit internet sayfasındaki yazımın altına düşülen bir not):
“Sayın yazarın bu yazısı maalesef gizli feminizmini ortaya koyuyor. ‘Hep kadınlar çalışıp erkekler TV seyredip yatıyor’ temasını veren bu yazı, kadının ezilmişliğini abartarak işleyip, erkeğin ezilmişliğini sağlamaya çalışan feministlerin propagandalarına destek veriyor.
Vakit gazetesinde açık veya gizli feminizm propagandalarının haber, röportaj ve bilhassa köşe yazılarıyla kesinlikle yapılmamasını temenni ediyor, editör ve diğer yayın sorumlularının bu gibi yazıları elemek ve yazarlarını ikaz etmek hususunda daha fazla hassasiyet göstermelerini bekliyoruz. Davamız, feminizm davası değildir.”
• Sevgili Necati kardeşim özetle diyor ki: Yavuz Bahadıroğlu’nun yazılarına sansür uygulayın!
Oysa bahsettiği yazıyı anlamamış; çünkü öyle bir anlam yok. Batı tipi feminizme ne kadar karşı olduğumu herkes biliyor. Ama bu ülkede kadının ezildiğini, aşağılandığını, horlandığını, hatta dövüldüğünü; erkekler tarafından “kaşık düşmanı” olarak tanımlandığını herkes biliyor.
Bazıları kafalarında öteden beri oluşmuş “ezik-büzük kadın” kimliği dışında bir tanımlama gördükleri an tepki doluyorlar! Necati Bey de öyle olmuş. Hayatın “erkek egemen” bir yapı değil, bir paylaşım olması gerektiğini savunan yazıma da sanırım bu yüzden “sansür” uygulanmasını istiyor.
Bilmiyor ki; ben özgürlük aşığıyım; sansür uygulanan yerde olmam.
İzninizle, yukarıdaki mektuptan bağımsız olarak, elektronik gazetecilik konusunda birkaç söz söylemek istiyorum…
Yazarın yazısı yayınlanıyor. Altına da canı isteyen istediğini yazıyor. (Buna da “yorum” diyorlar). Elbette bazıları doğru düzgündür, hatta yazıyı aşan yorumlar bile görmek mümkündür. Ancak çoğu yazıyla alâkasız şeylerdir: Kimi abuk-sabuk öğütler veriyor, kimi kafasındaki çapraşıklığı boşaltıyor, kimi de peşin hükümlerini yüzüncü kez sıralıyor...
Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmuş, siyaseti dinin sırtına yüklemiş, siyasi kişilikleri “Veliyullah” ilan ederek dokunulmazlaştırmış “yorumcu”ların isim ve adres vermeme rahatlığı içinde karalamaları sinir bozucu...
Öte yandan köşe yazısı üzerinden, yazı ile son derece ilgisiz konularda birbirleriyle kavga edenler, ağza alınmaz ifadelerle birbirlerine saldıranlar var.
Yazar ne söylerse söylesin, o ille de kendi söylemek istediğine sözü getirip peşin hükümlerini döktürecek.
Anlaşılmamak, yahut yanlış anlaşılmak yazarı yorar. Bana kalsa yazarın üzerinden kavga etme hakkını kimseye tanımazdım. Çünkü her yazı müthiş bir emeğin ürünüdür. Zaman lâbirentinden geçirilen fikirlerin beyinde kelimelere dönüştürülmesine, gönülde damıtılıp yürekte sevgi katıldıktan sonra satırlara akıtılmasına “yazmak” diyorlar. Bu emeğe saygı lâzım…
Bu emeği birilerinin çalakalem döküntüleri ile kirletmemek gerekir.

Sema Gündüz;
“İslâmiyet’ten önce kadınların hiçbir hakkı yoktu diyoruz, yani bize böyle söylendi, öğretildi: Kadınlar köle muamelesi görür, alınır satılırmış. Böyle ise İslâmiyet’ten önce Hz. Hatice ticaretle nasıl uğraşıyordu? Bu imkânı nasıl bulmuştu? Malı-mülkü vardı ve kendisinden 15 yaş küçük olan Peygamberimiz (s.a.v) ile evlenmek istedi. Demek oluyor ki; seçme hakkı da varmış. Yanlışsam düzeltin lütfen... Eğer hak sadece zenginlere özel idiyse, Hz. Hatice nasıl zengin olabildi? Miras kaldıysa, bize kadının miras hakkı olmadığı niçin söylendi?..
Bu konuyu daha önce hiç düşünmemiştim. Allah’a ve peygamberlere inancım tamdır hamdolsun. Fakat bu tür konular kafamı kurcalıyor. Siz de kafanızın karışık olduğunu söylemiştiniz bir yazınızda. Bundan cesaret alarak soruyorum: Hz. Hatice bize anlatılan erkek egemen Arap toplumunda nasıl var olabildi?”
• Haklısınız Sema Hanım, zaman zaman benim de kafam karışıyor, ama benim kafa karışıklığım sosyal ve siyasal konularda belirginleşiyor. Sizin kafa karışıklığınız da zaten ayrıntı konularda. Bir ayrıntıya takılmışsınız. Çok da iyi yapmışsınız bence. Düşünmeye lütfen devam edin.
Düşündükçe kafanız daha da karışacaktır. Bu çok normaldir. Eğer size anlatılanları “tek gerçek” olarak kabul etmiyorsanız, kafanız karışık yaşarsınız.
Hz. Hatice konusuna gelirsek: Bildiğim kadarıyla o zamanki Arap toplumları homojen değildi. Kimi kabileler kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken, ya da sağ bıraksalar bile her türlü mirastan mahrum ederken, kimi kabilelerde kızlar gömülmez, kadın mirastan mahrum edilmezdi.
Ayrıca, erkek kardeşi olmayan kızların gömülmesi de yasaktı. Bu durumda baba mirası kadına geçebiliyordu.
Hz. Hatice’nin zenginliğinin iki kocasının mirasından geldiğini biliyoruz.
Bu mirası değerlendirip daha da zengin olduğu anlaşılıyor. Peygamber Efendimiz’i sevmesi ve ısrarla evlenmek istemesi ise bugünkü ezik kadınlara dahi örnek olabilecek bir cesarettir.

Emine Karaca;
“Zaman zaman size hakaret eden mektuplar yayınlıyorsunuz. Lütfen yapmayın Hocam. Çünkü size yapılan hakaret, bana yapılmış gibi canımı acıtıyor.
Söylediklerinizi beğenmeyen okumasın, dinlemesin. Biz sizin söylediklerinizden ve yazdıklarınızdan, fazlasıyla istifade ediyoruz. Yaptığınız hizmetlerin kırıntısının dahi boşa gitmediğini bilmelisiniz.
Biz sizi çok seviyor ve büyük bir zevkle okuyup dinliyoruz.”
• Teşekkürler Emine. Allah razı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi