Baro mu Ana Muhalefet mi?
İnternete düşen ses kaydında Mukaddes Eruygur, İstanbul Barosu'ndan şöyle bahsetmişti:
"Şimdu bu Zekeriya Öz 13. Mahkemede. İtirazlarımızı bunlar kapatıyor. 12. Ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu hazırız biz dediler. Teşekkür ettik herkese.”
Adı geçen işte o Baro’dan, o İstanbul Barosu'ndan, Muammer Aydın ile gündemde yer alan Ergenekon davası ve seçimle ilgili değerlendirmeler ve yeni açıklamalar geldi.
Bu açıklamalara bakınca Mukaddes Eruygur’u tasdik etmemek mümkün değil. Mübarek Baro değil de sanki bir “Ana Muhalefet” gibi konuşuyor.
Örnek mi?
Örnek bol da, önce bir güzel ilkeyi gündeme getiriyor, onunla başlayalım:
“Biz hiçbir kurumun ya da kişinin yanında değiliz. Hak ihlallerinin karşısındayız. Herkes yargılanabilir; subay, gazeteci, baro başkanı, Cumhurbaşkanı bile yargılanabilir. Biz yasaya aykırılıkları dile getiriyoruz."
Sayın Baykal’a ve yandaş medya ve yazarlara duyurulur. Demek Herkes yargılanabilirmiş; subay, gazeteci, baro başkanı, Cumhurbaşkanı bile olsa, geçmişte çok “saygın” görevlerde de bulunsa, mesela YÖK başkanı da olsa, Profesör de olsa yargılanabilirmiş.
Nitekim bu memlekette daha evvel bir Cumhurbaşkanı ve bilmem kaç tane başbakan yargılandı ve ceza aldı. O zaman hiç kimse “saygınlık” edebiyatı yapmamıştı.
Peki Kemal Gürüz, Yalçın Küçük, İlhan Selçuk, Sabih Kanadoğlu, bir iki emekli general alındığında veya sorgulandığında hukuka karşı kopardıkları gürültü neymiş öyleyse?
Utandılar mı acaba şimdi? Yoksa yine aynısını tekrar yaparlar mı? Yoksa bir orgeneralin ifadesiyle artık “sıkar” mı biraz?
İstanbul Barosundan Muammer Aydın’ın açıklamalarına “iktidarın muhalif partilere ve muhalif yayın organlarına demokratik bir hoşgörü çerçevesinde bakmadığını” öne sürerek devam ediyor.
İktidarın seçim sürecini etkilemek için elindeki tüm imkanları kullandığı eleştirisinde bulunan Aydın, "Bu seçim öncesinde devletin olanakları da kullanılarak tüm yurt genelinde yapılan yardımlar ve siyasi iktidarın yerel yönetimlere talip olanların daha iyi hizmet alabilmeleri için kendilerinden olmak gerektiği yönündeki açıklamaları ve yapılan baskılar ile özgürlüklerin kısıtlanması, yasaya uygun olmadığı gibi ciddi sıkıntılar ortaya çıkarmıştır." şeklinde konuşuyor.
Açıklamasında, 29 Mart yerel seçimlerine ilişkin de ifadelerde bulunan Aydın, "Sandık güvenliğinin sağlanması,oyların sağlıklı biçimde sayılması, sandık sonuçlarının tam ve eksiksiz hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kamuoyuna yansıtılması önem kazanmıştır." demiş.
İyi de, her zaman için önemli bir konu olan bu durumlar, neden bugün daha bir önem kazandı? Bu sözleri söyleyecek ne gibi bir durum var ortada?
Yok olmasına yok da, belki bu ifadelerle zihinler bulandırılabilir, “acaba?” fitnesiyle iktidara bir olumsuz duygu besleyebilir. Sanki elinden geleni yapması gerektir ve işte elinden gelen de ancak budur. Yani kuşku üretmek. Hani şu meşhur “kuşku, endişe duyuyorum, mahalle baskısından korkuyorum” teraneleri var ya, işte onu gündemden düşürmemek…
Bir hukuk kurumu ve bir hukuk adamının bu kadar açıkça taraf tutması, kendini iktidar karşısında “Ana Muhalefet” gibi görerek açıklamalar yapması, sizce de çirkin değil midir? Hukukun siyasallaşması denilen mikrop bünyemize nasıl da girmiş maalesef! Bu durum “tuzun kokması” gibi bir şey değil midir?
Evet, İnternete düşen ses kaydında Mukaddes Eruygur, “Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu ‘hazırız biz’dediler. Teşekkür ettik herkese” derken demek ki çok haklıymış.
Ergenekon savcılarının işi çok zor. Ama bilindiği gibi zorluk zaferleri daha da büyük kılar. Şahsen ben onlara, hukuk dışı hiçbir şeyden etkilenmeden ve tamamen hukukun içinde kalarak başarılı olmaları için dua ediyor, siz okuyucularımdan da aynısını bekliyorum.
İnşallah dualarımız kabul olur.