Korktuğumuz oldu. ‘Düzelecek’ derken, iş içinden çıkılmaz bir hal aldı. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir şey, -totaliter Tunus’u saymazsanız tabii! Aslında onlar bile bir süre önce başörtüsüyle savaşa son verdiler ama uygulamada hâlâ diktatoryal yönetime sadıklar, onun için Tunus diyorum- laikliğini aldığımız Fransa’da bile yok!
Devlete ait ilköğretim kurumlarında baş örtmek yasaksa, “özel okullar” makul bir çıkış kapısı olarak çocuklarını dindar olarak yetiştirmek isteyen ebeveyinlerin hizmetine sunulmuş orada da. Ya üniversitelerinde? Orada zaten yasak yok. Ya ondan sonra, devlet ve özel sektörde? Yine yasak yok!
Oysa bizde... Sayın Başbakan yemin billah sadece üniversitede isteyen başını örtecek diyor, kamuda değil.
Nedir bu kamu? üniversitede kalıp akademisyen olmak isteyen kadın ne olacak? Bir “hiç” olacak! Eeee, peki o zaman özel üniversiteye gideyim bari? Yok! Hayır, orada da olmaz, unutma sen diplomanı aldığın andan itibaren bir hiç oldun! Nerede olursan ol! öyle mi? Evet öyle!
Efendim bu kamu nerede başlar, nerede biter, bildirseniz de ben de haddimi bilsem!? Kamu, üniversite dışında her ve bütün yerlerdir be kadın! öyle mi!? öyle!!! Hukuk fakültesine gideyim bari! Git! Git! Git de al diplomanı ve fakat baroya kaydını yaptırama da otur evinde! Pişirdiğin kahve daha güzel olacak, diploman var ya! öyle mi!? öyle! Eeee, neyi düzelttiniz siz!? Hiçbir şeyi! Sadece yasağı anayasallaştırdık. Bir de başınıza hilkat garibesi bir örtünme tarzı musallat ettik. Tavşan kulağı. Bunun için beklendi. Bunun için oy verildi. Bunun için gün sayıldı... Yazık...
Bir çift söz de yasakçılara. Kamusal alanda örtü olmaz diyen, devlette eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edenlere. Bu ülke, dindar Müslümanı diskalifiye etmek, susturmak, yok etmek için kanunları eğip büken nice devlet adamları, yargı mensupları gördü. Bu ülke, doğum yapan dindar Müslüman kadını sancıyla kıvranırken “Ancak çocuk yaparsınız” diye hor görmekle kalmayıp, doğum sırasında anestezi altındaki hastanın bilgisi olmadan onu kısırlaştıran doktorlar gördü. Bu ülke sırf annesi başı örtülü, babası şalvarlı diye hasta çocuğu tedaviyi reddeden, çağdaşlığı kendine has doktorlar gördü. Merak etmeyin. Bunların karşılığında başını örten doktor, başını örten hakim, başını örten avukat bir misillemeye girmeyecektir. Zira birilerine olan kızgınlıkları, uğradıkları haksızlığın verdiği kırgınlık, onların adaletsiz davranmalarına sebep olmayacaktır. Zira onlar, bazılarının aksine, sadece Malik-ul Mülk olan Allah’tan korkarlar. O gizli ve ayanı görendir. Ve O da bunun yapılmamasını emretmiştir. Tıpkı başlarını örtmeyi emrettiği gibi.
Siz her daim, her konumda üstün olmalısınız! Her konuya hakim olmalı, burnunuzu sokmalısınız. Tıpkı kolonyalist akıl gibi. Her şey sizin istediğiniz gibi şekillenmeli. Kimse size karışmamalı! Hele biri size karışsın! “özgürlüklerim, haklarım, içki içme, eğlenme hakkım!” diye dünyayı başlara yıkarsınız! Ama siz herkese her daim karışmalısınız! Şimdi de “Vay efendim şöyle örtülmesin de böyle örtülsün”desiniz. Paranoyanız bütün belleğinizi sarmış sarmalamış. Bir taraftan baş örtmeye nasıl engel oluruz hesabına devam ederken, diğer taraftan da olur da bu "güç savaşını" kaybeder de yenilirsek düşüncesiyle, "bizim istediğimiz gibi örtülecek" diye yaygara ediyorsunuz.
Siz kimsiniz? Kim olduğunuzu zannediyorsunuz? Hukuk devleti, kanun, sandık sizin için birşey ifade etmiyor mu? Yoksa bunlar da sadece siz kazandıkça mı bir değer taşıyor?
GöZLERİMİZ YAŞARDI(!)
Mesut Yılmaz bir televizyon kanalında türban yasağından dert yanmış! Meğerse 28 Şubat döneminde çok gayret etmiş...miş... bir çözüm bulmaya, ikna etmeye ama başaramamış...mış. Ne yalan söyleyeyim, okurken gözlerim yaşardı(!). Yüzüm de onun yerine kızardı! Siyasi hayatıma mal olsa da... diye başlayan cümleyle milletin başına katsayı zulmünü saran kendisi değildi sanki... Eski Başbakan Erbakan’ın söylemediği lafı ona mal edip İmam Hatip’leri arka bahçe ilan eden kimdi peki! Bu halkı zeka özürlü yerine koymak da başka bir meziyet olsa gerek. Midem bulanıyor.