Yapanlar ve bozanlar
Cumhuriyet mitinglerinin neticesinin fiyasko ile neticelenmesi, cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkenin lehine olacak şekilde tamamlanmasıyla birileri paniğe kapıldı.
İçlerindeki kin ve buğzu deşifre ettiler. Askerden de umduklarını bulamayınca şimdi histeri hastalığı gibi bir hastalıkla boğuşma dönemine girdiler. üstüne üstlük bir de Ergenekon dosyası su yüzüne çıkınca iyice çılgınlaştılar.
Şimdi ellerine geçirdikleri başörtüsü kozunu kullanmak istediler, ama bunu da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Ve netice yine fiyasko.
Belki tepeden inme bir çıkış gibi anlayabilirsiniz bu haftaki mesajımızı. Okuyucularımızdan biraz daha sabır rica ediyorum. Niçin böyle bir usulü tercih ettiğimi merak ediyorsanız, işte cevabı;
29 Ocak 2008 Salı günü saat 19.00’da haberleri izlemek ihtiyacını hissettim. Bu arada Kanal D'nin başörtüsü ile alakalı flaş reklâmları dikkatimi çekti. Anayasa Profesörlerinden Sayın Ergun özbudun’un önemli açıklamalarının olacağını ilgili kanal tekrarlayıp duruyordu.
Sayın M. Ali Birand’ın yönettiği haber programı başladı. Sayın özbudun vicdanlarda değerini yükseltirken, Sayın Birand da tam aksine gönül ve gözlerde sıfırlanıyordu. Bir anda aklıma kimler gelmedi ki? İşte onlardan sadece birkaçı:
“Allah bile adaleti sağlayamadı. Baksanıza insanların kimi sakat, kimi kısa boylu, kimi uzun boylu” diyen zavallı Sayın Kenan Evren,
“Laik olmayan insan bile olamaz” diyen bir zamanların ADD başkanı ve şimdi ise unutulmuş bir başka zavallı Sayın Yekda Güngör özden,
“Halkımız askeri sevmekte ancak Genelkurmay’a dargın. Askeri Peygamber ocağı olarak görüyor” sözü ile kamuoyundan büyük bir destek alan ve takdir edilen Sayın Toktamış Ateş,
“4 ay sonra tıkaçtan kurtulacağız… çağdışı bir laiklik anlayışına sahip, eski komünist ülkeleri bile şaşırtacak kadar devletçi ve içine kapanmacı, çağının gerçeklerini hiç anlamayan bir zihniyetin devletin tepesinde oturduğu bu yıllar hepimiz için zor oldu” çıkışı ile milyonların sesine tercüman olan Sayın Gülay Göktürk, ki ilgili şahsın Sayın A.Necdet Sezer olduğunu hatırladınız,
“Türkiye Baykal’ın umurunda değil. Baykal için ne Atatürk, ne de laiklik önemli. Onun tek derdi koltuk” diyen Sayın Mustafa Sarıgül…
Bu örnekler oldukça kabarık. ülke ve millet için yararlı olanları aldıktan sonra geriye kalanları affedersiniz bir karın gurultusu olarak anlıyor ve mesajımızın sonunu getirmek istiyorum.
Sizlere sunacağım tarihi bir gerçeği iyi anlar ve kavrarsak, geleceğimiz açısından önemli olacak ipuçlarını yakalayabiliriz. Peygamberimiz bir dua etti: “Allahım. Şu iki adamdan sana en sevimli olanı ile İslâm’ı aziz kıl”. Bu iki adamdan biri Ebu Cehil, diğeri ise Hattab’ın oğlu ömer idi. Duanın neticesi Hz. ömer’e nasip oldu. Ve Ebu Cehil küfür üzere öldü. Bu kıssayı herkes bilir. Ancak bu kıssanın verdiği önemli bir mesaj var. İşte o mesajı kavramak ve anlamak için bu örneği vermek ihtiyacını hissettim.
Hz. ömer, iman etmeden evvelki hayatında çok samimi idi. Yani inkârında oldukça samimi idi. Ama Ebu Cehil, kaypak, ikiyüzlü, menfaatçıydı. Bir taraftan Peygamberimizin ölüm fermanını ilan ediyor, diğer taraftan böyle bir hadisenin başına belalar açacağını düşünerek sırra kadem basıyordu. Rabbimiz Hz. ömer’in samimiyetini bildiği için ona hidayet verdi, fırıldak Ebu Cehil ise küfrün girdabına yuvarlandı.
Bugün, birçok kişinin laiklikten, cumhuriyetten, Atatürk’ten bahsedip, hayatının arka bahçeleri diken olanların durumu aynıdır.
Bu ülkede Hilmioğullarının, Urasların, Baykalların, özdenlerin, Birandların, Kırcaların dönemi çoktaaan bitti. Bu ülkede, ülkesini, milletini, toprağını, askerini sevenlerin dönemi başladı. Eğer Deniz Gezmişlerin, Yusuf Arslanların davaları için gösterdikleri samimiyet, bugünkülerde de olsaydı, böyle mesajlar ve yazıları yazmaya gerek kalmayacaktı. Ne yapalım, at binenin, kılıç kuşananındır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.