Çene altına düğümü niye seviyorlar
Başörtüsü konusunda yıllardır dayatmacı ve yasakçı bir anlayışı savunanların sürekli dile getirdiği malum tezi biliyorsunuz:
“Efendim, biz Anadolu insanının çene altında düğümlediği başörtüsüne değil, siyasi simge olan türbana karşıyız.”
Aslında bu düşüncelerinde de samimi olmadıkları çok açıktı.
çünkü üniversiteler çene altından bağlamayı da kabul etmiyordu ve bu kesimler, bir gün bile “çene altından bağlayanların eğitim hakkından yararlanması gerektiğini” söylemediler.
çünkü, başı örtmenin her türlüsüne karşıydılar.
Nitekim, AK Parti ve MHP’nin çene altı formülünü benimseyen düzenlemesine de derhal karşı çıktılar.
Yine de, illa da bir baş örtmekten söz edilecekse, bunun çene altında düğüm şeklinde olmasını istedikleri belli.
Peki bu çevreler niye baş örtmenin -eğer olacaksa- “çene altında düğüm” şeklinde olmasını istiyorlar?
Bunun, Anadolu insanının giyim kuşam tarzına duyulan bir özlemden ya da bu şekilde örtünmeye karşı oluşmuş masum bir takdir duygusundan kaynaklandığını hiç sanmıyorum.
(Elbette “çene altı düğüm” formülünü savunanlar arasında de, kendince son derece iyi niyetli ve makul olanlar vardır ancak benim ele almak istediğim kesimler, bu konuda hiç de güven ve masumiyet telkin etmeyen bir kısım çevreler.)
Dolayısıyla, kendilerini her zaman kentli, çağdaş ve modern görüp elit olduklarını iddia eden malum kesimlere özgü bu, “çene altında düğüm” aşkının arkasındaki ruh halini ve psikolojiyi biraz analiz etmek istiyorum.
Benim gözlemlediğim kadarıyla bu “çene altında düğüm” aşkının arkasında, gizli bir küçümseme ve beyazların siyahlara duyduğu türden mağrur bir üst bakış var.
Geçenlerde bir televizyon kanalında “çene altında düğüm” formülü tartışılırken, katılımcılardan birinin söylediği şu sözler, söz konusu psikolojiyi anlamak açısından bana son derece aydınlatıcı geldi.
Kendisinin ne kadar kentli ve çağdaş olduğundan asla kuşku duymadığı belli olan bu beyefendi şöyle diyordu:
“Tabii, bizde örtü, çene altı düğüm şeklinde olandır. Hani köylü kadınlar filan takar ya, işte ondan. Türban ise yabancı ülkelerden gelmiştir. Arap emperyalizminin sonucudur.”
Mevcut ruh halini anlamamıza yardım edecek kilit cümle şu:
“Hani köy kadınları filan takar ya, işte ondan.”
Her ne kadar konuşmacı kendisini kontrol edip “filan” demekle yetinse de, biz buradaki “filan”dan kasdın ne olduğunu sezebiliyoruz:
“Evde parkeleri silen hizmetçi kızlar, hastane veya okullarda hademelik yapan kadınlar vs.”
Adamların lisan-ı hal ile söyledikleri şu:
“Tamam başınızı örtün ama başörtülüler konusunda bizim sosyolojik ezberimizi bozmayacak şekilde örtün. Baş örtmek köylülüktür, o zaman köylü gibi örtünün. Baş örtmek, toplumun geri kalmış kesimlerine has bir alışkanlıktır, o halde hizmetçiler, hademeler vs. gibi örtünün ki, bilinçaltımızdaki tatmin duygularımız örselenmesin.”
Dahası, kentte yaşayan kadınların başlarını örtme biçimlerini galiba daha estetik buluyorlar ve bu nedenle de rahatsızlar.
İstiyorlar ki, başörtüsü aynı zamanda estetik bir görüntü içinde olmasın.
çünkü estetik görünüm, her zaman özendirici olma tehlikesini de içinde barındırır.
öyle sanıyorum ki, “çene altında düğüm” şeklinde baş örtmek, görüntü olarak onlara estetik gelmiyor.
Bunu söyleyemeyeceklerine göre de “Hani köylü kadınları örter ya...” demeyi tercih ediyorlar.
öyle ya;
Bu çevreler köylünün neyini seviyor ki baş örtme biçimini sevsin!
Mesela, köylünün kasketini, şalvarını seviyor mu?
Yazmasını, fistanını seviyor mu?
Köylünün müzik anlayışını, eğlenme biçimini, ev döşeme şeklini, sofra anlayışını seviyor mu?
Elbette hayır.
Peki baş örtme biçimini niye bu kadar seviyor?
O baş örtme biçimi değil mi ki, yıllardır “Köyden indim şehire” türü Yeşilçam filmlerinde alay edilen, aşağılanan ve kendisini terk eden züppe sevgilisinden intikam almak adına kentli olmaya karar veren genç kızların üzerlerinden ilk fırlatıp attıkları şey olarak sunulan?
“Türban yabancı kökenlidir” diyen beyefendiye sormak isterdim;
Acaba sizin üzerinizdeki o takım elbise, kravat vs. hangi kökenli? Ya da modern dediğiniz kadınlarımızın giysileri?
Yoksa “batı” yabancı sayılmıyor mu?
Arap emperyalizmi emperyalizm de, batı emperyalizmi lahana turşusu mu?
----------
münaşaka
üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Akaydın, “Türbanın yüksek öğrenim kurumlarına girmesi kopya çekmeye zemin hazırlayacak” demiş.
Sayın hocamız merak etmesin;
Hiçbir hırsızlık türü özgürlük hırsızlığından daha korkunç olamaz!...
--------
sözünözü
Doğal davranmanın önündeki en büyük engel, böyle görünmek için sarf edilen gayrettir. (Rochefaucould)