İlaga sendromu
Bu korucu sistemi ile ilgili ilk eleştiri yazılarından birini ben yazmıştım zamanında. Daha korucu sistemi kurulmamıştı, o konuda çalışmalar yapılıyordu.
Korucu sistemi yerine, ABD’deki Tretoryal Savunma Birlikleri fikrini savunuyordu Özal.. MP modelini önerenler vardı. Zaten JİTEM böyle bir şeydi.. Bu sorun hâlâ çözülmüş değil.
Korucu sistemi, biraz da Hamidiye Alaylarının bozulmuş bir şekli gibi de görülebilir ama, model, ABD’nin Filipinlerde Ferdinand Marcos döneminde örgütlediği “İlaga”lara benziyor.. Filipinlerde Nur Misuari’nin başkanlığındaki Moro savaşçılarına karşı adına İlaga denilen köy koruculuğu sistemi örgütlenmişti..
Bu model daha sonra Güneydoğuda uygulanmaya başladı.
Bakın gelinen nokta nedir biliyor musunuz: Ergenekon Fırat’ın öte tarafına geçti..
Bugüne kadar düz ovadakiler gündemde idi.. Şimdi gündemde Kürt Ergenekonu var..
İşin içinde APO da var PKK da DTP de.. Türk Ergenekonu ile Kürt Ergenekonu bir paranın iki yüzü gibidir..
DTP, içinde bu işi Hasip Kaplan, Akın Birdal, Osman Baydemir gibi İnsan Hakları Mücadelesinin içinden gelmiş insanların bir vicdan hareketi başlatarak çözmesini beklerim..
Olan oldu! Daha fazla kan dökülmesin..
Bizi bize kırdırdılar. Sedat Bucak da konuşmalı artık. İbrahim Şahin emniyetçi idi, Cem Ersever asker. Kocadağ Alevi idi, Reis Sünni. Peki o kadının orada ne işi vardı?
Herkes var bu işin içinde. Hepimizi kullandılar. Dincisi de var dinsizi de..
Tuncay Güney gibi çok kimlikli olanı da..
Yargıcı da burada, sanığı da.. General PKK zanlısına selam durur mu yoksa! Şeyh de var kadrolarında Fahişe de.. Müftü de var Tapu Memuru da.. Üniversite öğretim üyesi de..
Milliyetçi, Dinci, Alevi, PKK’lı, Sağcı - Solcu herkes işin içinde.. Ve bu sistem Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Üniversiteler, Yargı, Asker ve STK/DTÖ’lerle koordineli çalışan bir sistem.. Uluslararası boyutu olan, Masonik örgütler, istihbarat örgütleri ile iç içe geçmiş, askeri, siyasi, sivil boyutları olan, legal kaynakları kullanan, örtülü KİT’lere sahip bir organizasyon..
Özkök Paşanın bu konuda savcılığa bilgi verebileceği yönündeki açıklamalarını şükranla karşılıyorum.. Dilerim bu onurlu çıkışı, yaşayan diğer Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları, İçişleri Bakanları, MİT ve İstihbarat Başkanları da yapar. Yapmayanlar, bu kirli oyunun işbirlikçisi, suç ortağı durumuna düşer..
İtirafçı Abdülkadir Aygen’in Neşe Düzel’e anlattıkları müthişti.. Arkası geldi. Sonunda Cizre eski Belediye Başkanı ve Korucubaşı Kamil Atak ile oğlu Temel Atak da tutuklandı.. En son Kayseri İl Jandarma Komutanı da tutuklandı. Komutanın adı Şemdinli iddianamesinde de geçiyordu. “İyi Çocuklar”dandı..
Artık arkası gelir..
Ama işte tam da bu noktada dikkat etmek gerekiyor.. Çünki sıranın kendilerine gelmesinden korkanların bir bölümü silahlarını toprağa gömer, sağa sola saklamaya çalışırken, kirli, kanlı, akçeli işlere karışanlar önce kendi aralarında bir hesaplaşmaya girerek, suç ortaklarını ortadan kaldırmaya, ya da itiraf etmesinden / konuşmasından korktukları kişileri temizleme yoluna gidebilirler. Bir de “benden sonrası tufan” diye ortalığı ateşe verebilirler.. Filipinlerde yaşanan işte tam da buydu! Bu defa peşinde olduklarınız sizin eğittiğiniz, silahlandırdığınız, sizi bilen ve sizin eski suç ortaklarınızdır! Bundan sonra geri adım da atamazsınız.. Madem başladınız, sonuna kadar gidersiniz. Geç kalırsanız, olacakları siz bile tahmin edemezsiniz..
Bunların çoğu uyuşturucu kullanıyor. Eyleme giderken ilaç kullanıyorlar.. Çoğu cahil, kaba – saba insanlar bunlar.. Bir kısmı korkusundan bu işlere bulaşmış ve kötü bir şekilde kullanılmış. İpnotik etki ile şartlandırılmış biyonik robot konumunda bunların bir bölümü.. Bunların rehabilitasyonu da ciddi bir sorun.. İçeri alsanız da, dışarıda kalsalar da tehlikeli durumdalar.. Cizre eski Belediye Başkanı ve Korucubaşı Kamil Atak’ın Diyarbakır’da tutuklanmasının ardından Cizre’de korucular, tutuklanmayı havaya ateş açarak protesto etmiş. Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde Kalaşnikoflarla havaya ateş açılması sırasında korkan bazı vatandaşlar evlerine kaçmış.
Bana sorarsanız bu kirli oyunun terminatörlerinin kurbanları gibi, terminatörlerin kendileri de bu sistemin kurbanlarıdırlar.. Asıl bu sistemin tepesindekileri yakalamak gerekir. Onların çoğunu düz ovada arayacaksınız.. Korumalı bölgelerde. Arşivleri de orada..
Bakın bu çok önemli.. Yaralı vicdanların beslediği bir korku var.. Düne kadar devletin yanında yer alan (!) ve çevresine karşı zalimce davranan insanların şimdi suçlanması sözkonusu.. Dün kendilerine dokunulamayacağını düşünüyorlardı, bugün, dün yok ettikleri kişilerle aynı konuma düşürülerek sanık sandalyesine oturtulmaya çalışılıyorlar.. Bunu görmek ve ona göre tedbir almak gerek. Eğer bu iş kontrolden çıkarsa, ürettiğiniz Frankeştayn, yok etmek istediklerinizden daha tehlikeli hale gelebilir. Yani koruculardan kurtulmak, korucuları kullanarak kurtulmak istediklerinizden daha kolay olmayabilir. Korucuların kirli işlerinin toplumda uyandıracağı infialin sebeb olacağı sonuçları iyi hesaplamak gerekir..
Korucu sistemi yanlıştı.. Korucu sistemi ile JİTEM’i ilişkilendirdiğinizde sistemin korkunç yüzü ortaya çıkacaktır.. Korucu sistemi tasfiye edilirken, bu kişilerin özlük haklarının da düşünülmesi gerek. Bazı korucular suça karıştı diye, bütün bir camiayı suçlamamak gerek. Bu işe karışan bazı isimlerin bile, bu yapı içinde itiraz etmelerinin çok da mümkün olmadığını hesaba katmak gerek.. Korucu sistemi tasfiye edilecek ise de, bu “Tretoryal savunma birlikleri ve sivil savunma konsepti”nin yeniden gözden geçirilmesi gerek..
Ergenekonun Fırat’ın öte yanındaki kısmı daha trajik.. Dağda yaşananlar, ovada yaşananlardan çok daha vahşi!
Madem iş bu aşamaya geldi, bana kalırsa artık Apo’nun Ergenekonla ilgili olarak da ifadesinin alınması gerek.. O orada iken konuşamaz. Bunun için de Apo’nun bulunduğu yerden alınıp, normal cezaevlerinden güvenli olan birine aktarılması gerek..
Madem Irak’la bağlantılı olarak Kürt meselesi gündeme geldi. Af da konuşulmaya başlandı. Ergenekon soruşturması hızlandırılmalı ve Ergenekonla birlikte JİTEM ve Korucu sistemi de itirafçılarla sınırlı ve şartlı bir tahliye kapsamında değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.. Keşke bu konuda Cumhurbaşkanı Gül bir inisiyatif başlatsa. Özal vefatından önce buna hazırlanıyordu ve ben de Diyarbakır’da düzenlenecek bu foruma bu yönde bir tebliğle katılacaktım, ama barış umudunu söndürdüler..
Şimdi susmak değil, konuşmak zamanıdır.
Ben bu konuda hiç susmadım.. 1980’den sonra, Milli Gazete’de “Kürt sorunu diye bir sorun vardır ve bu konu tartışılarak çözülmelidir. Aksi halde Türkiye’nin ufkunu karartır” diye yazan ilk kişilerden biri ben mişim, tabii ulusal basında ve Kürt olmayan bir kişi olarak. Bir Üniversitenin “Türk basınının Kürt sorununa bakışı” konulu bir araştırmada ortaya çıkmış bu konu.. Şimdi başladığımız noktaya geri döndük ve ben bu defa yeni bir öneride bulunuyorum ve bu süreci engellemek isteyenleri, konuşması gerekirken susanları, bu kanlı cinayet örgütü ile işbirliği ile suçluyorum!
Selâm ve dua ile..
Not: Bugün akşam; Hilal TV ve Kanal7’de, seçimi değerlendireceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.