5,5 Yılı Hücrede, 7,5 Yıl Hapis Çilesi...
MERHUM Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayat hikâyesinden bir cümle: "12 Eylül darbesinden sonra tutuklandı. 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde tutuldu, bu müddetin 5,5 yılı hücrede geçti; sonunda aleyhinde bir hüküm verilmeden tahliye edildi..."
Söylemesi ne kadar kolay... Onun, dâvâsı uğrunda çektiği çileler gerçekten dehşetlidir. Bu 7,5 yıl basit, sıradan, olağan bir "yatma" değildir.
Korkunç sorgulamalar, korkunç işkenceler, eziyetler.
Hücre cezası ne demektir siz bilir misiniz?
Bir gün bile dayanamaz insan ona... Tam 5,5 yıl sürmüştür bu hücre cezası.
Hakaretler, kimlik ve haysiyetini yıkmaya yönelik baskılar.
Muhsin bey bunlara dayandı. O, gerçekten büyük bir çile çekmişti. Bu çile O'nu olgunlaştırmıştı.
Kıymeti bilindi mi?
Böylesine çilekeş, idealist, imanlı, ahlâklı, karakterli, faziletli bir vatan evlâdına hizmet imkânı verildi mi?
Baht utansın...
Ülkemizde bu millete, bu vatana, bu devlete hizmet edecek nice değerler var ki, her biri bir kûşede unutulmuştur.
Sadece siyaset sahasını kasd etmiyorum. Düşünce, eğitim, gazetecilik, kültür, sanat, her dalda çok hizmet edecek kimselere hizmet imkânı verilmiyor.
Ülkemizde demokrasi var, halk serbest seçimlerle istediğini seçiyor diyenler çıkacaktır. Seçimler serbest de, tercihler isabetli mi?
Toplumlar, ne haldeyseler öyle idare olunurlarmış.
Acaba Muhsin beye hukuk dışı bu kadar ağır cezalar niçin verilmişti?
Ondan neyin hıncını ve intikamını almak istemişlerdi?
Onu kim veya kimler ezmek, bitirmek istemişlerdi?
Gerekçeleri nelerdi?
Ne korkunç kin, ne dehşetli vefâsızlık.
Demokrasi Bir Din Değildir
LAİK bir sistemde, demokrasi ehven (en az sakıncalı) sistemdir. Demokrasiyi bir din gibi algılamamak gerekir. Bizde maalesef birtakım yabancılaşmış seçkinler demokrasiyi de, laikliği de din gibi algılıyorlar. Darwinizmi de...
Demokrasinin de, lâikliğin de 360 çeşidi vardır.
Türkiye'de bir vesayet demokrasisi işlemektedir.Bir müddetten beri bu kısıtlı demokrasi, batı Avrupa ülkelerindeki serbest demokrasiye benzetilmeye çalışılıyor. Bu çalışmaları desteklememiz gerekir.
Demokrasi düşmanlarının çok dehşet verici, çok korkutucu, çok tedirgin edici, çok düşündürücü faaliyetleri, plan ve programları ortaya çıkartılmıştır. Şu iddia ve rivayetlere bakınız:
1. Vatandaşlar yargısız ve hukuksuz olarak öldürülmüş, cesetleri asit kuyularına atılmış.
2. Vatandaşlara, ispat edilmemiş suçlar yüzünden feci işkenceler yapılmış.
3. İnsan hakları vahim şekilde ihlâl edilmiş, hukuk ayaklar altına alınmış.
4. Halkın seçtiği siyasî iktidar, demokratik yolların dışında zorla, silâh gücüyle, tehditle devrilmek istenmiş.
5. Kan dökmeyi, yargısız infazları da içeren planlar yapılmış.
6. Ülkede, meşru iktidar yıkılarak, onun yerine dehşete ve korkuya dayalı bir azınlık iktidarı getirilmek istenmiş.
7. Halk ırk, mezhep, ideoloji farklılıkları yüzünden birbirine düşman kamplara ayrılmak ve çatıştırılmak istenmiş.
8. Kahramanmaraş, Sivas, Başbağlar Köyü (Erzincan) hadiseleri kışkırtılma sonucunda meydana getirilmiş.
9.Ülkeyi allak bullak etmek için silâh, cephane, mühimmat depolanmış.
10. Bu gayr-i meşru işlere ordumuz alet edilmek istenmiş.
11. Adalete ve eşitlik prensibine aykırı olarak ideoloji ve mezhep kadrolaşmaları yapılmış.
12. Yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşürülmüş.
13. Eski Jandarma kumandanı Eşref Bitlis'in uçağı havada patlatılarak kumandan ve maiyeti şehid edilmiş.
14. PKK terör hareketi planlı bir şekilde kurdurulmuş ve onun gölgesinde uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı yapılmış, bundan büyük paralar vurulmuş.
15. Bir sürü cinayet işlenmiş.
Daha düzinelerce vahim iddia var. Ortada somut deliller var...
Bu çok vahim iddialar karşısında çeşitli görüşler, değerlendirişler var.
Sayıca az, güç bakımından ağırlığı olan bir kesim "Bunlar şişirme, yalan dolan iddialardır, sabun köpüğü gibi sönmeye mahkûmdur..." diyorlar.
Yazık ki, demokratik hakları, temel hürriyetleri kısıtlanmış olan halk gereken tepkiyi göstermiyor.
İngiltere, İsveç, Almanya, Norveç gibi halkı medenî ve uyanık bir ülkede böyle şeyler olsa heyecan ve hassasiyet doruğa çıkar, yasal sınırlar içinde ne yapılması gerekiyorsa yapılırdı.
Bizde bu şuur, bu hassasiyet, bu uyanıklık yok.
Türkiye'de çoğunluğu oluşturan Müslüman kesim için demokrasi birtakım imkânlar, fırsatlar getirmektedir. Bundan yeteri kadar yararlanamıyoruz.
Bugün seçim yapılıyor. İnşallah ülkenin, milletin, devletin yararına ve lehine olan tercihler yaparız.
Vatandaşa Leş Yedirmişler!
BİR çete, toprak altından çıkarttıkları ölü ve hastalıklı hayvan etlerini kasaplara ve yemek fabrikalarına satıyormuş, jandarma bunları yakalamış...
Haberin özeti bu.
Ne kadar iğrenç bir haber... Acaba münferid (tek bir vak'a mı, yoksa buna benzer başka pis işler var mı?
Ölü hayvanlara leş denir ve dinimiz bunların tüketilmesini haram ve yasak kılmıştır.
Ülkemizde domuz çiftliklerinin sayısı arttı. Avcılarımız da bol bol yaban domuzu vuruyor. Bunlar piyasada domuz eti olarak satılmıyor.
Sadece et konusunda değil sebze, meyve, bakliyat, ekmek... her şeyde hile var, sağlığa aykırı kimyalar var.
Eski simitler daha lezzetli ve sağlıklıydı dersem sakın bana nostaljik demeyin. Eski simitlerde tabiî susam kullanılıyordu. Yeni simitlerde, jenetiği ile oynanmış gayr-i tabiî susam kullanılıyor. Bu ise bazı kimselerde alerjiye sebep oluyor.
Marmara denizinde avlanan balıkları düşünün. Deniz ne kadar kirliyse, balıklar da o kirlilikten nasibini alıyor.
Bizde kontrolsuz şekilde hormon, yapay kimyevî gübre kullanılıyor.
Bembeyaz ekmeklerde en az dört çeşit kimyevî madde var.
Aromalı, boyalı, çeşit çeşit kimyevî maddelerle dolu içecekler ayrı bir felâket.
Eskiden, 19'uncu asırda Afrika'da tamtamlar çalarmış zenciler. Ölmüş hayvanların leşlerinin kasaplara ve yemek fabrikalarına satıldığı Türkiye'de de tamtamlar çalınmalıdır.
Devlet ve belediyeler yiyecek ve içecek maddelerini çok sıkı şekilde kontrol edebiliyorlar mı? Hiç sanmam.
A'dan Z'ye kadar her şeyin, her işin bozuk olduğu bir ülkede...
"Ölmüş hayvan leşlerinin satılması tek bir vak'adır, abartma..." diyenlere cevap:
Sizin dediğiniz olsun, peki bunca ehlî domuzun ve yaban domuzunun etleri ne oluyor?
Vah vah ne günlere kaldık.