İthal olan örtü mü, Bay Deniz Baykal mı?
Hangi birinden başlayayım?... Türkünün, "dert bir değil, elvan elvan" dediği gibi, "saçmalık"lar bir değil; çuval çuval!..
Ne yapsam acaba; üniversiteler Arası Kurul'un küstahlığından mı başlasam, rektörlerin "cüppeli kalkışma"sından mı?..
Yoksa CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal'ın milleti "enayi" yerine koyan açıklamalarından mı?..
İnanın, nereye el atsam, lime lime dökülüyor...
İşte bu yüzden zaman zaman kendi kendime soruyorum; acaba ben mi çok "zeki"yim, yoksa bu insanlar mı, "zırcahil" denilecek kadar "bilgi"den yoksun?..
önce, üniversiteler Arası Kurul'un dün yaptığı toplantıdan söz edeyim.
Kurul; hem de "yasaları çiğneyerek" dün üAK Başkanı Mustafa Akaydın başkanlığında toplandı... Ardından da "zehir zemberek bir bildiri"yle sona erdi.
SANKİ KLONLANMIŞ HİTLER GİBİYDİLER
Mustafa Akaydın, üAK adına okuduğu bildiride, türbana ilişkin Anayasada ve yasada yapılacak değişikliklerin "laikliği ortadan kaldıracak çabalar" olduğunu öne sürerek, "üniversitelerin akılcılık ve bilimden uzaklaşacağını" iddia etti.
Türbanın tüm kamu kuruluşlarına sıçrayacağını savunan Akaydın, "üniversiteler, inançların değil, bilimsel özgürlüğün yaşandığı yerlerdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi'nin kararları göz önünde bulundurulmalıdır" dedi.
Mustafa Akaydın, bildiriyi okumasının ardından toplantıya katılan "rektör" ve "akademisyen"lerden yoğun alkış aldı, bunun yanı sıra "Atatürk ilke ve devrimlerine, laik cumhuriyete sahip çıkalım" şeklinde pankart açıldı.
Ne yalan söyleyeyim;
Rektör ve akademisyenlerin; "bildirinin okunması esnası"ndaki hâl ve tavırlarına baktım da, bir an için "Hitler hortlamış da üAK toplantısına katılmış" sandım!..
Hele de "alkış" yağdırıp, "pankart" açarken!..
öyle bir "şehvet" ve öyle bir "orgazm" hâlleri vardı ki; bir an için düşündüm:
Acaba Hitler "Yahudi"leri toplama kamplarına sürerken veya "çingene"leri katlederken bu kadar "haz" duymuş muydu?..
Netice-i kelâm;
Dün üAK'ta öyle "yasakçı" ve "despot" bir tablo vardı ki; öğretim üyelerinin, birer "Klonlanmış Hitler" olduklarını zannettim...
Zira, bu despotizmi ancak Hitler yapardı!..
Anlayacağınız bu "solcu"lar, Hitler'i de solladılar!..
Oysa, benim bildiğim; üniversiteler "bez"lerle değil, "tez"lerle uğraşır...
Ancak, görünen o ki; rektörlerimiz "filim" işlerle uğraşmaktan "bilim" işlerine vakit bulamıyor!..
AL SANA TARİH... AL SANA öRTü!
Dedim ya;
Ya ben çok "zeki"yim ya da bunlar "zırcahil!"
O kadar "zırcahil"ler ki; söyledikleri bir söz henüz kulaklara ulaşmadan, bir başka sözde kendi tezlerini çürütüyorlar!..
Meselâ, CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal'ın önceki günkü sözleri...
Bay Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç'ın kendisine yaptığı "iade-i ziyaret"in ardından demiş ki;
"Anadolu'da yıllardır var olan giyinme anlayışının yerine, bir meydan okuma yaklaşımı içinde, Türkiye'nin tarihinden, coğrafyasından gelmeyen, ithal edilen bir yabancı menşeili kıyafet, bir standart üniforma, İslâmiyet'in özü gibi dayatılıyor...
İslâm dininde, insanları kılık kıyafetiyle ilgili mahkum etme anlayışı bulunmuyor!..
Türban takmamak günah diye bir tarif yok. Bunların hepsi unutuldu. Türban sanki İslâmiyet'in temel tarifi... Kelime-i Şehadet'in yerini türban almış gibi...
Türbanlıysa hiçbir şeye gerek yok gibi bir yaklaşım..."
Baykal'ın sözlerini özetleyecek olursak;
Bizim "başörtüsü" dediğimiz, onların ise ısrarla "türban" dediği örtünme biçimi "Türk tarihinden ve coğrafyasından gelmemekte"dir!..
Başörtüsü, Bay Baykal'a göre; "ithal edilen yabancı menşeili bir kıyafet"tir!..
Ve yine, başörtüsü; "Anadolu'da yıllardır var olan giyinme anlayışı"nın yerine, bir "meydan okuma" anlayışı içinde, "standart üniforma" olarak dayatılmak istenmektedir!..
Peki, "gerçek" böyle midir?..
Yani başörtüsü "ithal" midir?..
"Türk tarihinde yok" mudur?..
Hemen söyleyeyim;
Başörtüsü değil ama, herhalde Bay Baykal "ithal"dir!..
çünkü "Türkiye tarihi"nde de; "Türkiye coğrafyası"nda da "başörtüsü" vardır!..
Bu da göstermektedir ki;
Bay Baykal; sadece "halka yabancı" değil, aynı zamanda bu ülkenin "tarih"ine de, "coğrafya"sına da, "kültür"üne de yabancıdır!..
Zaten, eğer öyle olmasaydı; küçüle küçüle "yüzde 20'lere" düşmezlerdi!..
İSLâM'DAN öNCE DE öRTü VAR!
Her neyse, biz mevzumuza dönelim...
"Başörtüsü"nün, Bay Baykal'ın iddia ettiği gibi "ithal bir kıyafet" olmadığını, "belge"lerle ortaya koyalım.
Biliyorum, bu konuda çok yazı yazdım...
Ama "anlama özürlüler"in anlaması için tekrar etmekte yarar var!..
Adına ister "başörtüsü", ister "türban", isterse "yaşmak" veya "yazma" deyin, baş örtmek; "Türk tarihi"nin ve "Türk kültürü"nün her döneminde vardır!..
Bazı rektörler, bazı CHP kurmayları veya daha başka örtü düşmanları, zaman zaman şöyle inciler yumurtlarlar:
"Türk kültüründe bulunmayan böylesine bir kıyafetin tamamen siyasal anlamda, İslâmi anlamda siyasallaştığı bir kıyafetin üniversiteye girmesi mümkün değildir."
Bu rektörlerin ve Bay Baykal'ın;
"Türk kültüründe bulunmayan bir kıyafet!" sözü üzerinde biraz durmak istiyorum...
Hemen herkes biliyor ki; "Türk kültürü"nde de, "Atatürk'ün söylevleri"nde de "tesettür" ve "başörtüsü"nün ayrı bir yeri vardır!..
"Türk kültüründe olmayan bir kıyafetin üniversiteye girmesi mümkün değildir!" diyen adamlar, acaba hangi "kültür"ün ve "hangi milliyet"in mensubudur?.
Yoksa bunlar, "ithal" midir?..
İthal iseler, "nereden ithal"dirler?..
Görünen o ki;
Bunlar "Atatürkçü" değildir!..
çünkü, Atatürk'ün "Söylev"inden haberleri yok!..
Korkarım ki;
Bunlara "Türkçü" demek de mümkün değildir!..
Zira, "Türk tarihi"nden habersizler!..
Efendim;
"örtü şekilleri"ni aldığımız kitap, Kültür Bakanlığı Yayınları arasında çıktı... "Türk Kültür Tarihine Giriş" adlı kaynak eser, Prof.Dr. Bahaeddin ögel tarafından hazırlanmış... Kitabın alt başlığı ise, "Göktürklerden Osmanlılara Türklerde Giyecek ve Süslenme" şeklinde... Eserde, binlerce yıllık Türk tarihinde kullanılan kadın kıyafetleri tanıtılıyor.
Kültür Bakanlığı Yayınları’ndan çıkan kitaptaki bütün resimlerde; başörtüsü "ortak giysi unsuru" olarak görülüyor...
Bir başka ifadeyle hem İslâm kaynakları, hem Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu ve hem de "Türklerin milli kültürleri"ne ait eserlerin birleştiği bir nokta var:
"Başörtüsü kadınımızın, dinî ve millî kıyafet unsuru"dur...
Bir başka ifadeyle, "dinî ve millî kıyafetimiz"dir!..
Eserde yer alan "başörtülü kıyafetler"den bazılarının isimleri şöyle:
¥ özbek Doğu Türkistan Türklerinde Tepeli Bürünçek (Bürünçek=Başörtüsü)
¥ Türkmenistan'da Nohurla Türkmenlerinde Bürünçek
¥ Fatih Albümünden Ortaasyalı Bürünçekli Kadınlar
¥ Anadolu'dan çeşitli bürünçekler
Bakın, Prof.Dr. Bahaeddin ögel, kitabına aldığı "Bürüncek/Bürünçek örnekleri" ile ilgili olarak ne diyor:
"Bürüncük sözü, bürünmek gibi, eski ve özlü bir Türk kökünden gelmiştir. Mânâsı da her çağda, "kadın başörtüsü" anlayışında idi... "Selçuk çağı"nın başlarına ait kaynaklarda bu söz, bürünçük şeklinde görülür... "çağatay Türk ağızları"nda ise, bürünçek şekline girmiştir. Anadolu'da da, bürüncek veya bürümcek gibi, söylenişlerine rastlanır...
Anadolu, bu bakımdan diğer Türklerden çok daha zengindir. Anadolu'dan derlenmiş, bürünmek kökü ile ilgili şu örnekler bizim bu iddiamızı daha çok destekleyecektir.
Bürgü, bürme, bürmek, bürüngeç, bürünçek, bürü, bürük, bürümbe, bürümedi, bürüntü gibi...
Türk kültür tarihi bakımından gerçekten değerli olan bu deyişlerin hepsi de, kadın başörtüleri ile ilgili Anadolu Türk sözleri idiler."
Bilmiyorum daha fazla söze hacet var mı?..
Kaynak da ortada, "delil"ler de...
Sayın rektörler ve Bay Baykal; tüm bu "belge"lerden sonra, "örtü" için hâlâ, "Türk tarihinde, coğrafyasında ve kültüründe bulunmayan bir kıyafet!" diyebilecek midir, gerçekten merak ediyorum!..
Eğer derlerse, "zırcahil" damgasını yemeye şimdiden hazır olsunlar!..
DİYANET’İN İKİ FETVASI
öyle sanıyorum ki; "aklı ve mantığı" olan hiç kimse, yukarıdaki "delil"lere itiraz edemez...
Bazılarının "ninelerimiz gibi örtünün" diyerek "örnek" gösterdiği ninelerimizin nasıl örtündüğünü, sanıyorum şu "resim"ler yeterince gösteriyor!..
Gördüğünüz gibi;
Türkiyeli kadınlar, "İslâm'dan önce de" örtünmüşler!..
Dolayısıyla, Bay Baykal'ın iddiaları havada kalmaya mahkûm!..
Bay Baykal, ayrıca diyor ki;
"İslâmiyet'te ne değişti?.. Yeni bir peygamber mi geldi ki; türban, İslâmiyet'in temel tarifi gibi!..
Kelime-i Şehadet'in yerini türban almış gibi!"
Ya bilmiyor, ya bilmek istemiyor..
Ya görmüyor, ya görmek istemiyor!..
Değişen bir şey yok...
Yeni bir peygamber de gelmedi!.. Gelemez de!..
Ancak, Bay Baykal'ın bilmediği veya bilmek istemediği bir şey var: Başörtüsü, bu ülkenin gündemine sadece "bugün" gelmiş değil!.. Başörtüsü 1969'dan bu yana, yani "40 yıldır" bu ülkenin gündeminde!..
Bu millet, 40 yıldır "başörtüsünün özgür olmasını" istiyor ve bekliyor!..
"Dinin emri" olup olmadığı meselesine gelince... "Yasama, Yürütme ve Yargı" organları nasıl "Anayasal bir kurum" ise, "Diyanet İşleri Başkanlığı" da anayasal bir kurumdur ve ayrıca "din" işleri, "üzerine vazife olan" bir kurumdur!..
İşte bu kurum, yani Din İşleri Yüksek Kurulu, "Kenan Evren cuntası" tarafından yasaklanmak istenen "başörtüsü" için, 30 Aralık 1980 tarih ve 77 nolu kararında demiştir ki;
"örtünmek, dinin bir emridir!"
Aynı kurul, 3 Şubat 1993 tarih ve 6 nolu kararında da demiştir ki;
"Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları; dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakıyla sabit olan KESİN EMRİ'dir.. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir."
BAYKAL, NEREDEN İTHAL?
Bütün bu bilgi ve belgelerden sonra, benim diyeceğim bir şey kalmadı...
öyle sanıyorum ki, "anlama özürlü olmayanlar"ın da diyebilecekleri bir şey kalmamıştır!..
"İslâm dininin emirleri" ve "Türk kültür tarihi"nin örf ve adetleri ortada iken; örtüyü kalkıp da "din"den ve "kültür"den dışlamak, olsa olsa, "insanın kendisini toplumdan dışlaması" demektir ki; Bay Baykal'ın ve öğretim üyelerinin yaptığı budur!.. Onlar; "milletin inanç ve değerleri"nden ne kadar kopuk olduklarını göstermekle kalmadılar, aynı zamanda, bu toplumun "tarih"inden, "coğrafya"sından ve "kültür"ünden de ne kadar uzak olduklarını ortaya koydular!..
İşte şimdi, sormanın tam sırasıdır:
"İthal" olan "başörtüsü" müdür, yoksa Bay Baykal veya "öğretim üyeleri" mi?..
"örtünün ithal olmadığını" belgelerle ortaya koyduğumuza göre, ona "ithal" diyenlerin "yüzde yüz ithal olduğu" tartışmasız bir gerçektir!..
Gerçekten de;
Toplumun "tarih"ine, "coğrafya"sına, "kültür"üne, "inancı"na, "değer"lerine, "örf ve adet"lerine yabancı olan bir insana sormazlar mı;
"Sen, nereden ithal edildin?"
Baykal, "nereden geldiğini" açıklamalıdır!..
Tabiî, "üAK'çı yasakçı"lar da!..
------
örtü içeri, Prof. dışarı!
Biraz, "güneş içeri, mikrop dışarı" gibi oldu ama, bu, benim suçum değil... Dünkü üAK toplantısında bazı "rektör"ler ve "akademisyen"ler, "Eğer" demişler, "Türban üniversiteden içeri girerse, biz de derslere girmeyiz!"
Hangi "hak" ve "yetki"yle?.. Burası "Muz Cumhuriyeti" midir ki, "herkes kendi kafasına" göre hareket etsin?..
Bu ülkede "anayasa" var, "yasa"lar var ve herkes "milli iradenin tecelligâhı" Meclis'in çıkardığı yasalara uymak zorunda!..
Haa, yasaları "örümcek ağı" gibi görüp ve "bal arıları takılır kalır, eşşek arıları deler geçer" diyorlarsa, o başka!..
Ama, bütün Türkiye kendileri gibi düşünüyor zannediyorlarsa, yanılıyorlar!.. çünkü, 103 öğretim üyesinin "yasakçı ve despotça" açıklamalarına karşı, "500'ü aşkın öğretim üyesi"nin başlattığı "yasaklara hayır" şeklindeki imza kampanyası, "azgın azınlık"ların gerçekten "kelaynak kuşları" gibi nesillerinin tükendiğini gösteriyor!..
Şunu demek istiyorum:
Herkes; yerini, konumunu, hak ve yetkisini bilsin!..
"Milletin maaşı"nı yiyenler, despotlara "maşa" olmasınlar!..