Kardeş kavgasını önlemek için çırpındı durdu
Yanılmıyorsam yıl 1978’in sonları. Yer Ankara Demirtepe’de Ülkü Ocakları Genel Merkezi. Muhsin başkan etrafındaki gençlere talimat veriyor:
“Kardeş kanı dökmeyecek ve kardeşlerinizle kavga etmeyeceksiniz. İster sağcı, ister solcu olsun, onlar size saldırmadıkça, siz onlara saldırmayacaksınız. Olabildiğince konuşmaya ve anlaşmaya çalışarak çatışmalardan uzak duracaksınız.”
Bu talimatları dinleyen herkes sus pus. Gençliğin önderi, çıkmış talimat veriyor. “Çatışmayacak, konuşmaya çalışacaksınız” diyor ve ekliyordu: “Türkiye bir yerlere götürülmek isteniyor, faturasını da bize ödetecekler. Biz savaşçı değil, barışçıyız ve barıştan yanayız. Oyuna gelmeyelim, gelenleri de uyaralım.”
Peki, Muhsin başkan neden bu kadar çırpınıp duruyordu? Ne olmuştu da her yana bu talimatlar iletilmeye çalışılıyordu? Şunun içindi: Liselerde, üniversitelerde ve mahallelerde CHP’li gençlerle yani komünistlerle MHP’li gençler sürekli çatışıyor, okullardan sonra da yollarda ve sokaklarda kavga ediyorlardı. Bu kavganın içinde Akıncılarla MTTB gençliği yoktu.
Kavga ve çatışmalarda Akıncı gençlikle MTTB gençliğinin bulunmaması, birilerinin dikkatini çekmiş ve rahatsız etmiş olacak ki, onları da çatışmanın içine sokmak için birtakım karanlık çevreler yoğun faaliyet içerisindeydi.
Ankara’nın çeşitli semtlerinde ve okullarında zaman zaman ülkücü gençlikle akıncı gençliğin çatışma haberleri gelmeye başladı. O yıllarda ben de Akıncı gençlikle ülkücü gençlik arasında barış köprüsü kurmaya çalışanlardandım. “Bir Kur’an, Bir Allah ve Bir Peygamber’e inanıyoruz, bu tuzağa düşmeyelim” diye mücadele ediyorduk.
İşte bu çatışma haberleri sıkça Muhsin başkanın kulağına gelince, Muhsin başkan hemen elinin ve dilinin ulaştığı yerlere haber gönderip; ülkücü gençliğin ve akıncı gençliğin önde gelenlerini bir araya toplayarak, kavgaya son verilmesini istedi ve başarılı da oldu.
Öyle bir kargaşa ve hengâme içerisindeydik ki, Gazi’de ülkücü gençlikle akıncı gençlik bir oluyor, Beşevler’deki CHP’li komünistlerle mücadele ediyorduk, o kavga bitince bu sefer de birbirimize düşüyorduk. Daha doğrusu düşürülüyormuşuz. Aklımız bir karış havada olduğu için nasıl oyuna geldiğimizi de anlayamıyorduk.
Sıhhiye’den trene bindiğimizde ülkücü ve akıncı gençlik, Saimekadın tren istasyonuna kadar birlik ve beraberlik sergiliyor, Saimekadın tren istasyonunda CHP’li komünistlerin taş, sopa ve bıçaklı saldırılarını püskürttükten sonra da Mamak’a doğru yine birbirimize düşüyorduk ve birbirimize düşürenler de yine aramazdaymış ama fark edemiyorduk.
Her iki çevrenin de meselenin iç yüzünü anlamasına Muhsin başkan vesile olmuştu. Muhsin başkan hiçbir ayrım yapmadan, gençlik liderleriyle oturuyor ve sohbet ediyordu. Bunu gören ülkücü gençlik, akıncı ve MTTB gençliğine karşı kardeşçe duygular besliyordu.
O yıllarda kafamıza takılan “Türkiye bir yerlere götürülmek isteniyor” sözünü seneler sonra Muhsin başkanın MHP’den ayrılmasıyla anlayabildik. Önceki yıl kendisine; “Türkiye bir yerlere götürülmek isteniyor derken neyi görmüştünüz” diye sorduğumda şu cevabı vermişti:
“28 Şubat ve Ergenekoncular gibi, o gün de Türkiye üzerinde hükümranlığını sürdürmek isteyen belli güçler, sokak kavgalarını, kan dökülmelerini, işçi ve memur isyanlarını, fabrika yangınlarını, grevleri, bile bile meydana getirilen kuyrukları, yoklukları bahane ederek, ülke yönetimine el koymak istiyor, bunun için de MHP gençliğini kullanıyorlardı. Tabii bugünkülerle o günkülerin zihniyeti aynı ama taktikleri farklı. O gün de bugün de isyanım ve ikazım bunaydı.”
Muhsin başkan kardeş kavgasını durdurmanın veya taraf olmamanın cezasını Mamak’ta 7 yılı aşkın bir süre yatarak ödedi. En büyük suçu barış istemekti. 7 yılı aşkın işkence gördükten sonra “Haydi hiç suçun yokmuş” diye salıverdiler. Şimdi inanıyoruz ki, Allah onu cennetinde mükâfatlara gark ediyor. Ruhu için El Fatiha.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.