Sadece Çamlıca İçin Bile İstanbul CHP’ye Teslim Edilemez
Seçimin hemen ertesi günü, şu başlıkları yazmak için iki ay önce bir kenara not etmiştim. “Yürrrüüüü Kılıçdaroğlu Ense Traşını Görelim.” Ankara’da da Murat Karayalçın için; “Ankaralı Murat, Ankaralı Seni Bir Kere Daha Reddetti.”
Allah rahmet eylesin, Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun kara haberi, bütün plan ve programlarımı altüst etti. Muhsin Bey’e olan saygım ve sevgimden dolayı, mümkün mertebe o günleri kendisine ayırdım ve seçim yazılarımı erteledim.
CHP’nin İsmet İnönü’den bu yana ne biçim bir parti olduğunu bilmeyen yoktur. Tarihleri boyunca millete bir gün bile huzur yüzü göstermediler. İşte seçim gecesi ne halde olduklarını hep birlikte gördük. Adamlar daha seçimin ilk saatlerinde zafer ilan ettiler.
Nasıl yüz derileri var bu insanların. Ertesi gün uyanıp da aynaya baktıklarında kendilerine hiç mi; “Biz ne yapıyoruz” diye sormazlar. Veya birbirlerini yüzlerine nasıl bakarlar. Nasıl konuşur ve nasıl sokağa çıkarlar. Gerçi bu adamlara böyle soruları sormak abesle iştigaldir. Geçelim.
Güzel İstanbul’umuz Elhamdülillah yine emin ellerde kaldı. Ya CHP’lilerin eline geçseydi ne olurdu şehrin hali. Allah bu zihniyeti, kıyamete kadar layık oldukları yerlerde muhafaza eylesin ve ehli vicdan bütün insanlıktan uzak tutsun. Amin…
Dün Çamlıca tepesine çıktım. Gündüz, aydınlığını akşamın alaca karanlığına devrediyordu ve hafif alaca karanlıkta rengârenk laleler, gökyüzünü aydınlatamasa da yeryüzüne tatlı bir ışık ve huzur veriyordu. Çamlıca tepesinde bu güzelliği yaşayan insanlara baktım, her kesimden herkes mutluydu ve bu noktada olmanın tadını çıkarıyorlardı.
Bahçenin ortasına gelip İstanbul’u tepeden seyrederken, “Ya CHP kazansaydı buraların hali nice olurdu” sorusu aklıma geldi ve şunları düşündüm.
Çamlıca’nın bahçesi, yaz kış rakı içilmek için çok müsait bir yer. Lokanta olarak kullanılan yerde pek rakı içilmez. Çoktan rakılar girmiş ve sarhoş naraları saat 21’den itibaren çevreyi rahatsız etmeye başlamıştı. Aileler haliyle çıkamazdı, aşıklar gezinemezdi, ihtiyarlar biraz hava almak için çocuklarıyla veya torunlarıyla yürüyüşe çıkamazdı.
Sadece Çamlıca değil, belediyenin bütün sosyal tesisleri herkes için o kadar güvenli ve huzurlu mekânlar ki, herhangi bir sosyal tesise girdiğinizde, kendinizi evinizde gibi hissedersiniz. Bilirsiniz ki, size kimse zarar vermez. Kötü niyetli insanlar orada olmaz. Rakı, şarap ve benzeri uyuşturucu maddeler içilmez. Hırsız, arsız, namussuz, kişiler gelip sizi rahatsız etmez. Tam bir aile ortamıdır her taraf.
Peki, CHP İstanbul’u alsaydı, sosyal tesislerde aynı duygular hissedilir miydi? Elbet hayır. Mesela Beykoz Sosyal tesisleri var ki, deniziyle, ormanıyla, yemeğiyle, insan ilişkileriyle, çok güzeldir. Deniz’in kenarında oturup da rakı içilmemesi veya diğer içecekleri tüketmemek mümkün değildir. Zaten İstanbul’u CHP’nin almasını isteyenler de bu ve diğer tesislerde, rahatça rakılarını içip eğlenebilmek için istemekteler.
Florya tesisleri bir başka özel mekândır. Yani şimdi malum zihniyet buraları alacak ve oraları sarhoş meydanı yapmayacak öyle mi? Mümkün değil. Maltepe Dragos’taki tesisler de aynı, bütünüyle alkol kültürüne uygun yerler. Şimdi huzurun yerinde kargaşa olacaktı.
Pendik Gözdağı’ndaki tesisler de yine çok hoş mekânlardan birisi. Mesela orasını ilk keşfeden CHP’li belediye başkanı Nurettin Sözen’di. Kimse ne girebilir ne çıkabilirdi. Hatta yakın çevrede oturan aileler tepenin diğer sayfiye yerlerinden bile yararlanamıyordu.
Henüz tam faaliyete geçmeden 94 seçimleri yapıldı da Büyükşehir belediye başkanlığını R. Tayyip Erdoğan kazanınca, Gözdağı tepesi sarhoşların yeri olmaktan kıl payı kurtulmuş oldu. O günleri hatırlıyorum da; “Bizi sarhoşların elinden kurtardınız, Allah sizlerden razı olsun” diye çevre halkı öyle çok dua ediyordu ki.
Evet, sadece sosyal tesisler için bile İstanbul CHP zihniyetine teslim edilemezdi. Belki bir kısım insanlarımız görmek, duymak ve bilmek istemez ama özellikle dar ve orta gelirli ailelere belediyenin öyle büyük hizmetleri var ki, azıcık insafı olan birileri bunu düşünür. Bu çerçevede İstanbul’u ve Kadir Topbaş’ı değerlendirecek olursak, “İstanbul Kadir Topbaş’ın hakkıydı” demek insani ve vicdani bir görevdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.