Sadece Dört Hak Mezhep Vardır
ŞİÎ bir okuyucum (kendisine selam ederim) "Dört hak mezhep vardır" dediğim için bendenizi ağır şekilde tenkit ediyor. Nereden çıkardın bunu diye soruyor.
Biz Sünnîler katında çok değerli, çok sağlam, çok güvenilir bir bilgi kaynağı olan BÜYÜK İSLÂM İLMİHALİ adlı kitabın "Mukaddime" kısmında eski İstanbul Müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanı dersiamdan Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi şöyle yazıyor:
"Velhasıl, bu dört müctehidin (Ebû Hanife, Malik, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel'i kasd ediyor) büyüklüğünde, onlara mensup dört mezhebin hakkıyetinde (hak ve doğru oluşunda) cumhur-i müslimînin (Müslümanların büyük topluluğunun) ittifakı vardır. Bu dört mezhepten başkasına uyulmaması hakkında yine âmmê-i müslimînin adeta bir ittifakı mün'akit olmuştur." (1957 baskısı, s. 57)
Şiî kardeşimiz insaflı ve adaletli düşünsün. Şia, Ehl-i Sünneti hak kabul ediyor mu? Etmiyor. Ehl-i Sünnet, Şiayı hak ve doğru kabul ediyor mu? Etmiyor.
Sen Ehl-i Sünnet mezhebini hak ve doğru kabul etmeyeceksin ve sonra Sünnîlerin Şiîliği hak mezhep olarak benimsemelerini isteyeceksin. Akla, mantığa, insafa sığar mı bu?
Bendeniz burada bir Sünnî olarak Sünnî kardeşlerime hitap ediyorum. Şiîleri üzmek istemem. Lütfen bu gibi yazılarımı okumasınlar, okurlarsa aşırı tepki göstermesinler.
Şianın Ehl-i Sünneti, Ehl-i Sünnetin Şiayı hak ve doğru kabul etmediği herkesin bildiği bir şeydir. Lütfen taqiyye yaparak birbirimizi aldatmaya tevessül etmeyelim.
Türkiye'de Ehl-i Sünnet Müslümanlarını Sünnîlikten çıkartıp, onun yerine iki ayrı mezhebe sokmak için çalışan iki Ortadoğu devleti ve ülkesi bu gayretkeşlikten vaz geçmelidir. Asıl büyük fitne bu tür mezhepçiliktir.
Biz Sünnîler, Şiîleri ve Vehhabîleri mezhebimize çekmek için harıl harıl çalışmıyoruz, büyük paralar harcamıyoruz. Onlar da bizim yakamızı bıraksınlar. Böylece barış içinde yaşayalım.
Minberde Otizm Hutbesi!..
BAŞIMA bu da gelecekmiş... Son Cuma, hatip efendi minberde otist çocuklarla ilgili bir hutbe okudu. Konu engellilerdi ama konuşmasının büyük kısmında otizm denilen arıza veya engelle malul kimselerden bahs etti. Doğrusu, Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizin minberinden böyle bir konuşma yapılmasını yadırgadım.
Cuma hutbelerinde usûle, dinin temellerine, kesin hükümlerine, İslâm'ın zarurî değerlerine, muhkem farzlara, haramlara, emirlere, yasaklara, Efendimizin Sünnetine, ahkâm-ı şer'iyeye, şeâir-i İslâmiyeye dair hutbeler irad edilmelidir.
İzin verilirse bir kaç hutbe konusunu sıralamak istiyorum:
1. Bir insan için imanın en büyük değer olduğu, iman eden kimsenin ebedî mutluluğa kavuşacağı, imansız kişinin ebedî felakete ve mutsuzluğa duçar olacağı.
2. İmanın korunması gerektiği.
3. İman ile ilgili bilgilerin sahih (doğru, Kur'ân'a ve Sünnete mutabık) olması gerektiği, tashih-i itikadın büyük önemi.
4. İhlasın dinimizdeki önemi.
5. Beş vakit namazın ve cemaatin önemi.
6. Haram yemenin kötülüğü.
7. Müslümanların tek bir ümmet oldukları. Her Müslümanda ümmet şuurunun/bilincinin bulunması gerektiği.
8. Fuhşiyyat ne demektir? Allah fuhşiyyatı sevmez. Ey mü'minler fuhşiyyattan yani azgınlıktan uzak durunuz.
9. Dinimiz israfı, lüksü, aşırı tüketimi, saçıp savurmayı yasak ve haram kılmıştır. İsraf ve lüks, toplumları yıkan bir beyinsizliktir. Topluma örnek olan büyüklerin bundan kaçınmaları.
10. Emanetlerin ehline verilmesi gerektiği, emanetlere hıyanet edenlerin katmerli münafık olduğu.
11. Şirkin, küfrün, nifakın her türlüsünden, ateşten kaçar gibi kaçmak gerektiği.
12. Mü'minin âdil olması gerektiği.
13. Emr-i mâruf ve nehy-i münker farîzası. Bu farz terk edilirse toplumun batacağı.
14. Herkesin kendini kurtaracak kadar akaid, ilmihal ve İslâm ahlâkı bilgilerini sağlam bir şekilde öğrenmesi, bellemesi.
15. Müslümanlık kuru bilgi ile olmaz. Bizi kurtaracak bilgileri hayatımıza şuurlu bir şekilde uygulamamız gerektiği.
16. Zekatların dosdoğru bir şekilde, zekatı hakkeden kişilere verilmesi.
17. Şeriatın kutsal olduğu, Şeriatı tahkir edenin kafir ve mürted olacağı.
18. Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu, çok aldatıcı olduğu; mala, zenginliğe, çoluk çocuğa, makam ve mevkie güvenilmemesi gerektiği. Mü'minin, dünya vazifelerini ihmal etmemek, onları güzelce yerine getirmek şartıyla âhirete dönük olması icap ettiği.
19. İçkinin, kumarın, kadın erkek iç içe ahlâksızca ve iffetsizce eğlencelerin, zararlı tv yayınlarının, İslâm'a aykırı luubiyatın kötü olduğu ve bunlara alışmış kişilerin ayaklarının kayacağı.
20. Haram rant yiyenlerin sonunun iyi olmayacağı.
Şimdi bunlar gibi bunca önemli ve ana İslâmî konu varken, otizm hastalığı konusunda hutbe okumak doğru mudur?
Bundan iki ay önce de, bir cuma hutbesinde halk umre yapmaya teşvik edilmişti. Meğerse Diyanet'e bağlı bir kurum bundan iyi para kazanıyormuş.
Cami minberleri Peygamber makamıdır. Ülkemizde hakim olan laik rejim, bu makamlarda okunacak hutbelere kesinlikle karışmamalıdır.
Şu konu işlenip okunacak diye emir vermemelidir.
Diyanet böyle baskıları kabul etmemelidir.
Otizm hutbesi okunurken camiyi terk etmeyi düşündüm ama yanlış anlaşılabileceği için etmedim.
Diyanet'e hakim olmaya çalışan "Ankara Ekolü" acaba bu konuda ne düşünür?
(Not. Her hafta camilerde makbuzsuz para toplanıyor. Bu doğru değildir. İlle de bir hayır işi için para toplanacaksa karşılığında makbuz verilmelidir.)
SULTANAHMET
HAVALAR ısınmaya başladı. Birkaç hafta sonra halkın bir kısmı iyice açılıp saçılacak. İkamet ettiğim Sultanahmet semti bayram, panayır, festival yerine dönecek.
Turist otobüsleri parkın ortasından geçen dar yolu tıkayacaklar. Açıklar saçıklar, yerliler, yabancılar, çarşaflılar, beyaz başörtülüler, iki büyük camiye hayran hayran bakanlar, fıkır fıkır gülüşenler, öğretmenleriyle birlikte gelmiş cıvıl cıvıl öğrenci kafileleri...
Sultanahmet medresesi önünde İstanbul'un en güzel salkım söğüt ağacı vardı. Birkaç hafta önce onu öyle budadılar ki, görünce dehşet içinde kaldım. O canım ağaç, şimdi güdük bir Y harfi gibi duruyor. Yakında göreceğiz, ya kuruyacak, yahut birkaç filiz verecek ama o eski güzelliği artık yok.
Birkaç sene önce de, tramvay caddesindeki turizm bürosunun arkasındaki asırlık çınarın, yere paralel iki sultanî ve şahane kalın dallarını kesmişlerdi. O iki dala nasıl kıydılar?
Kimseye saygısızlık etmeden, hürmetsizlik yapmadan belediyecilik konusunda bir tür fahrî ücretsiz müfettişliğe başlamak istiyorum. Fotoğraflar çekeceğim veya çektireceğim, ilgili makamlara, ya göndereceğim, yahut bu sütunlarda yayınlayacağım. İnşaallah bana çok kızmazlar ve darılmazlar.
Son birkaç yıl içinde İstanbul'da çok parke kaldırım yapıldı veya Çin'den ithal edilen yer karoları döşendi. Bunların bir kısmı feci ve utanılacak şekilde bozulmuştur, kırılmıştır, yerinden oynamıştır. Yağmur yağdığı ve üzerine basıldığı zaman altlarında birikmiş sular geçenlerin üzerine sıçrıyor.
Birkaç yandaş müteahhid para kazanacak diye bu gibi işler ve hizmetler kötü, kalitesiz yapılıyor. Halkın parasına yazık değil mi? Böyle kazançlar haram olmaz mı?
İyi ve sağlam yapılan yollar ve kaldırımlar yüz sene sonra bile bozulmaz.