'Stratejik' değil 'demokratik ortak'
Dün Meclis'te yaptığı konuşmada Amerika Başkanı Obama demokrasinin gücünden söz etti. Demokrasi, gerçekten, güçtür; çünkü en temel toplumsal ve siyasal sorunlarınızı çözer.
Türkiye'nin demokrasi içinde sorunlarını çözme imkânına 'müttefiklerinin' de destek vermesi gerek. Demokrasisi zedelenmiş bir Türkiye, sorunlarını çözmek için gerekli olan en önemli aracını kaybeder. Bununla da kalmaz, hem müttefikleri hem de komşuları için kendisi bir sorun haline gelir.
ABD Başkanı Obama, öncelikle nasıl bir Türkiye ile muhatap olmak istediğine karar vermek zorunda; demokratik veya otoriter bir Türkiye. Birincisi, iç barışını kurmuş, bölgesiyle işbirliği yapan, etrafına istikrarsızlık ve gerilim değil barış ve güvenlik ihraç eden Türkiye'dir. İkincisi ise sadece kendi halkıyla değil, bölge ve tüm dünya ile kavga eden herkesin baş belası bir Türkiye olur. Demokratik olmayan bir Türkiye'nin Batı ittifakı içinde tutulması mümkün olmayacağı gibi, bir 'bütün' olarak kalması da mümkün değildir. Parçalanma süreci ise bütün bölgeyi kapsamlı bir savaşın içine çeker ki 'ulusalcı senaristlerin' sık sık gündeme getirdikleri bir Amerika-Türkiye savaşı da gerçek olur.
Bunlar nereden mi icap etti? Obama'nın Türkiye ziyareti öncesi Washington'da bulunan düşünce kuruluşu CSIS'ın hazırladığı raporda 'demokrasi olmadan da Türk-Amerikan ilişkileri devam edebilir' anlamına gelecek analizlere yer verilmiş. Galiba Soğuk Savaş döneminden kalma analistler, Türkiye halkının demokrasi tercihini pek anlayamamışlar. Anlamadıkları başka bir gerçek de halkın demokrasiyi desteklemeyen, demokrasi karşıtlarıyla 'iş tutan' hiçbir ülkeyle ittifaka sıcak bakmayacağı...
Askerî bir darbenin sonunda bile ilişkilerin 'ortak çıkarlar' zemininde devam edeceği öngörüsünde bulunmak Amerikan yönetimini fena halde yanıltmak anlamına gelir. Neyse ki şunu biliyoruz; Obama yönetimi, kendine akıl vermeye çalışan CSIS analistlerinden daha akıllı ve gerçekçi. Hiçbir Amerikan yönetimi şunu unutmamalı; Ankara'daki üç beş generalle iş tutmaya kalkışmak sadece Türkiye'yi değil, bölgeyi de Amerikayı da batırır.
Aksini düşünen bazı neo-con/ulusalcı kalıntısı iki tarafta da hâlâ kalsa da Amerikalılar şunu iyi bilmeliler; muhatapları, meşru ve temsili demokratik güçlerdir..
Türk-Amerikan ilişkilerinin gerçekten yeniden tanımlanması gereken bir dönemden geçiyoruz. Artık geleneksel 'stratejik ortaklık' yaklaşımı tatmin edici olmaktan uzak. Türkiye, ABD'nin bölgedeki 'demokratik ortağı' mı, değil mi? Bu, Türk-Amerikan ilişkilerini geleceğe taşıyacak olan vizyondur. Soğuk Savaş bakiyesi olan 'stratejik' ortaklık 'kalıcı' bir işbirliği öngörmekten uzaktır. Ve bu niteliğiyle de 'yeni Türkiye'nin bölgede oynayabileceği rolün derinliğini yansıtmaz. Türkiye'yi 'demokratik ortak' olarak görmeyen bir Amerikan yönetimi ile uzun vadeli kalıcı bir ortak vizyon ve siyasa geliştirmek imkânsız. Konjonktürün tayin ettiği, dolayısıyla konjonktürle değişen bir stratejik ortaklık değil, işbirliğini 'yapısallaştıracak', ortak değerlere ve vizyona dayalı bir işbirliği zemini gerek. Bu da ancak demokratik bir Türkiye ile olabilir. Demokratik bir Türkiye demek, bölgesine güvenlik, istikrar ve barış ihraç eden bir Türkiye demek; bölgesindeki ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kuran, ekonomik ve politik işbirliklerine açık ve toplumlar arası etkileşime giren, etrafında bir barış havzası kuran Türkiye demek...
Demokratik ortaklık vizyonu, aynı zamanda 'eşitlikçi'dir; ihtiyaçlardan çok değerlerce şekillendirilir. Bu önemlidir; Türkiye ile ABD'nin ilişkilerini 'ihtiyaçlar' üzerinden 'değerlendirmeye' başladığınızda ortaya 'asimetrik' bir durum çıkar. İşbirliğine, desteğe daha çok ihtiyaç duyan taraf 'altta' kalır. Ama 'demokratik ortaklık' işbirliğini 'değerler' üzerinden tanımladığından 'eşitlikçi'dir. Yani böyle bir perspektifte, Türkiye bölgede Amerikan tercihlerinin peşinde gideceğine, çıkarları ve stratejileri ortağı ile birlikte belirler, tanımlar. Obama'nın tercihi ne?