Her Seçimde Giyilen Ateşten Gömlek
Seçim gecesi “İlk Değerlendirmeler”i yapmış ve sonunda şöyle söylemiştik:
“Bundan sonra asıl mesele, ateşten gömlek giyen yeni seçilenler, bunu cennetin Kevserlerine dönüştürebilecekler mi, yoksa cehenneme daha fazla odun mu taşıyacaklar?”
Bunu biraz açalım isterseniz.
Kendisine içinde yaşayanlarıyla beraber koca bir ülke veya şehir, belde, mahalle, köy teslim edilen idareciler, yüklendikleri sorumlulukların pek büyük, aldığı görevlerin gerçekten zorlu olduğunu düşünerek idaresi altındaki canlı cansız her varlığa karşı hak ve hukuku üstün tutarak adaletli, itidalli ve dengeli davranmaya gayret etmeli, sorumlu olduğu yerde hiç kimsenin bir başkasına zulmetmesine, bir başkasının hakkını yemesine asla izin vermemelidir.
Makamlar ve görevler önemli emanetlerdir. Allah Teâlâ emaneti verdiği herkesi sorumlu tuttuğunu, bir peygamberi örnek vererek insanlığa şöyle bildirmiştir:
"Ey Davud! Biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Hükmünde heva ve hevese (duygu, istek ve arzularına) uyma ki bu, seni Allah yolundan saptırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için, onlara pek çetin bir azap vardır."( Sad, 26)
Peygamberimiz de şu hadisinde bu azabı açıkça bildirmiştir:
“Cenâb-ı Hakk’ın, yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah Teâlâ ona cennet yüzü göstermez.”(Buhârî, Ahkâm 8; Müslim, Îmân 227-228, İmâre 21)
Bir başka rivayette: “Onlara sahip çıkıp korumazsa, cennetin kokusunu duyamaz”, şeklindedir.( Buhârî, Ahkâm 8)
“Müslümanların işlerini üstlenip de onlar için çalışıp çabalamayan hiçbir yönetici, onlarla birlikte cennete giremez.”( Müslim, Îmân 229, İmâre 22)
“Kesinlikle cenneti haram kılan hile – aldatma” hakkında alimler şöyle söylerler: "Bu âmirin, raiyyenin malını almak, kanını dökmek veya ırzını lekelemek veya haklarını engellemek, dinî ve dünyevî meselelerden öğretmesi vacip olan şeylerin öğretilmesini terk etmek, aralarından hududun (İslam ceza hukukunun) uygulanmasını, müfsitlerin cezalandırılmasını ihmal etmek, halka göstermesi gereken himayeyi terk etmek gibi zulüm kelimesiyle ifade edilebilecek davranışlarıyla hasıl olur."(İbrahim Canan, Kütüb-ü Site, 6/425)
Şimdi bu bilgiler ışığında bakacak olursak, acaba yeni veya eski bu seçilen insanlar, nasıl bir yükün altına girdiklerini, nasıl ulu bir imtihanla karşı karşıya kaldıklarını, hatta diyelim nasıl bir belaya düçar olduklarını anlıyorlar mı?
Bunu anlıyorlarsa, ne mutlu onlara! Kurtuluş ve mükafat için durmadan çabalar ve kendilerini sürekli kontrol ederek hesaba çekerler. İyi insanları yanlarında barındırır, sorumsuz laubalileri çevrelerinden uzaklaştırırlar. Kendilerini, tıpkı Hz. Ömer gibi “kurban” görürler.
Hatırlar mısınız, o ölüm döşeğindeyken, “yerine oğlunu tavsiye et, o buna layıktır” diyenlere, “bir evden bir kurban yeter” demişti.
O kendini öyle görür ve “mükafat şöyle dursun, yarın hesapta el elde, baş başta kurtulursam, o bana yeter” derdi.
Ey seçilen kardeşlerim, siz böyle düşünmüyorsanız, aman ertelemeyiniz, hemen gidiniz ve gereğini yapınız.
Nedir mi gereği?
“Seçimlerden Çekilen Aday” diye bura yazmıştık. Bulamazsanız öbür yazıda sizin için bir kere daha hatırlatırım inşallah.