İşkencenin tarihi ve işkenceciler
Hakikaten bilim çağında yaşadığımızı, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ortaya koymuş.
Guantanamo'ya zorla kaçırılan ve bugüne kadar suç işledikleri de ispat edilemeyen, üç yıl, beş yıl sorgu ve işkenceden sonra "suçsuzmuşsun" diye serbest bırakılan Müslüman insanlara işkence ederken bilime çok önem veren Amerika, işkence esnasında bir doktor bir Psikolog bulunduruyormuş.
Doktorlar, insanın hassas bölgelerini haber veriyor ve en acı duyan yerlerine işkenceciler yönelirken, Psikologlar da dilin çözülmesine ve ruhi işkenceye katkıda bulunuyorlarmış.
Barak Obama'nın güler yüzü, centilmen davranışları Guantamo'da işkence görenlere hiçbir fayda veremiyor.
Türkiye Parlamentosunda sözü geçiyor ama kendi ülkesinde, kendi işkencehanesine sözü geçmiyor.
İşkencenin tarihi için geçmişe bir göz attım, karşıma İsrail oğullarının erkek çocuklarını doğarken öldürülmesini kanun haline getiren Firavun çıkıverdi.
Hazreti İsa'yı çarmıha germeye teşebbüs eden Yahudiler çıkıverdi.
Neron'lar, Gaius'lar, Korkunç İvan, Drakula, Kurt adam, Kazıklı Voyvoda, Vampirler çıkıverdi.
Bütün bunlar, Roma'nın, putperest Firavunların ve batı vahşetinin ürünleri.
Batının temel taşları Yunan kültürüne dayanır.
Yunan kültüründe tanrı Zeus, Arkadya kralına misafir olur. Kral, misafirinin önüne ikram olarak insan pirzolası sunar. Buna sinirlenen Zeus da Arkadya kralı Lycaon'u "Kurt adam"a dönüştürür. Bundan sonra da Kurt adam, insanları yemeye devam eder.
Osmanlı askerleriyle hiç yüz yüze gelmeyen, hep gece karanlığında iş bitiren, geceleri kaçırdığı esirlerin önce derisini yüzen, sonra üzerlerine tuz döküp keçilere yalatan, annelerin göğüslerini kesip yerlerine çocuklarının başlarını diken 1431-1476 yılları arasında yaşamış Eflak Prensi Drakula'nın, kahramanlıklarını okuyarak büyür batı insanı.
İsrail zindanlarında neler olduğunu henüz insanlık öğrenebilmiş değildir, çünkü Kızılhaç'ın girmesine izin verilmediğinden midir yoksa Kızılhaç'ın isteksizliğinden midir belli değil.
Çekoslavakya'da Prag yakınlarındaki Sedlec kentinde elli bin insan kemiğiyle dekorasyonu yapılan "Kemikli Kilise" deki kemikler bize aittir de kilise bize ait değildir.
Biz, Sevgili peygamberimizin, harpten önce komutan ve askerlere: "Bismillah ile Allah için, Rasülüllahın dini üzere gidiniz. Sakın ihtiyarları, çocukları, kadınları, kilise ve havralarındaki papaz ve hahamları öldürmeyin. Meyveli ağaçları kesmeyin, ekinleri yakmayın" diyen Hazreti Muhammed'e iman ederiz..
(Buhari, Sahih, Cihad, Babü katlissıbyan, Müslim, sahih, cihad, babü tahrimi katlinnisa, Ahnet, Müsned 1/300, ve diğer bir çok hadis ve siret kitapları)
Biz, düşmanını yere serince "Aman" dileyen düşmanını öldürmeyen Hz. Ali'nin kahramanlıklarını okuyarak büyüdük.
İstanbul dışına konferans için gittiğimde sohbetten sonra bir yerde çay içerken kendisinin Emniyet Müdürü olduğunu söyleyen bir bey; "Hocam, "Sorgulama teknikleri" için Amerika'ya gönderildim. Şunu söyleyeyim, bizim ülkemizde bütün karakollarda yapılan işkence çeşitlerinin tamamının sayısı Amerika'da bilinenlerin sayısının yanında binde bir olamaz. Çok şükür Rabbime, bu güne kadar da hiç birini uygulamadım" demişti.
Uygulayınca ne olacak?
Afganistan'dan Guantanamo'ya kaçırılan iki tane Doğu Türkistanlı Uygur Türkünün ağzından üç senede bir tek bilgi alamamış CIA nın ünlü işkencecileri, doktorları ve psikologları.
Çünkü bu iki delikanlı, Pakistan'a çalışmak için gelmişler.
Üsame kim, Taliban nedir hiç duymamışlar.
Yüz şekilleri yabancı olduğundan CIA ajanları onları çarşıda yakaladıklarıyla uçağa bindirmişler ve bilmem nerenin sapığının ruh haliyle Guantanamo'ya tıkmışlar.
Üç sene işkence etmişler. Üç sene sonra Avrupa'da bir ülkeye mülteci olarak göndermişler.
Anasız, babasız, parasız kalan bu iki gence yine de bu asil Milletin Avrupa'daki gurbetçileri bakmaktadırlar.