Zâdegân Kastı, Başörtüsüne Niçin Karşıdır?
BİRTAKIM holding, banka, dev şirket, büyük kapital sahiplerinin başörtüsü ile ilgili ateşli beyanlarının mânası nedir? Başörtüsünü serbest bırakmak laikliğe ve demokrasiye aykırıymış, Türkiye geriye gidiyormuş, böyle bir şeye rızaları yokmuş... Bir sürü hem devrimci ve hem faşist laflar. Acaba bunların amacı nedir? Demokrasi ve laikliği korumak mı? Böyle bir şey düşündüklerini sanmak saflık olur. Dünyanın bütün, evet bütün demokrat ülkelerinde bizdeki gibi bir başörtüsü yasağı yoktur. Onlar bunu çok iyi biliyorlar. Başörtüsü yasağını kaldırmak demokrasinin gereğidir. Başörtüsü yasağı kalkarsa Türkiye Malezya’ya, İran’a, Arabistan’a değil, Avrupa’ya benzeyecektir.
Bu gibi yaygaraların ana sebebi şudur:
Türkiye’de korkunç ve dehşetli bir sosyal adaletsizlik vardır.ülke gelirinin aslan payını sayıca çok ama çok küçük bir mutlu ve putlu azınlık devşirmektedir. Geriye kalan ise halka yetmemektedir.
Birkaç bin aile, şirket, holding gelirin yüzde 60’ını alıyor... Bir iki milyon aile az çok refah içinde...Halk ise sıkıntı, ihtiyaç içinde kıvranıyor. Bir tarafta, adam başına 400 liraya yemek yenilen lüks lokanta, öbür tarafta ucuz halk ekmeği büfeleri önünde kuyruğa girmiş fakir halk...
Türkiye’deki bu adaletsizliğin temeli resmî ideolojiye dayanmaktadır. Aristokratlar, zâdegân sınıfı, üst kastlar paryaların, yerlilerin (yani çoğunluğun) zenginleşmesine, holdingler kurmasına, fabrikalar açmasına son derece karşıdır. 28 Şubat’tan sonra “Yeşil sermaye, Yeşil holding ve fabrikalara” karşı nasıl amansız bir saldırı başlatıldığını hatırlarsınız.
THY uçaklarında yolculara, Müslüman bir firmanın bisküvi ve kekleri ikram edildiği için bazı gazeteciler kıyamet kopartmışlardı.
Başörtülü Müslüman kızlar üniversitelerde serbestçe okuyabilirse, ileride doktor, mühendis, işletmeci, iletişimci, iktisatçı, finansçı, modacı, dekoratör, tasarımcı olarak hayata atılacaklar ve Zâdegân kasta zarar vereceklerdir. O halde Müslüman kızlar üniversitelerde okutulmamalıdır.
Zâdegân-Brahman kastının üniversitelerde, liselerde mescit açılmasına, gençlerin namaz kılmasına da ne kadar karşı olduklarını görüyoruz. Bu düşmanlık dinî değil, iktisadî ve ticarî bir düşmanlıktır.
Zâdegân kast Yeşil sermayeyi durduramadı. Kayseri şu anda ülkemizin dördüncü endüstri üretim ticaret şehri olmuştur. İleride üçüncü ve ikinci de olabilir. Müslümanların ticarette, üretimde, finans işlerinde, ithalat ve ihracatta ilerlemeleri Brahman kastını tedirgin etmekte, büyük ve derin kaygılar içinde bırakmaktadır.
Taşrada, varoşlarda, gecekondu mahallelerinde birtakım anneler, teyzeler, nineler başlarını örtebilirler. Bunun, Zâdegân kastı için hiçbir mahzuru yoktur. Lâkin başörtülü gazeteciler ve medya mensupları, başörtülü doktorlar, avukatlar, öğretmenler, doçent ve profesörler asla olmamalıdır.
Bu memlekette ezici çoğunluğu oluşturan Müslümanlar için yol bellidir: Zâdegân kast ne istiyorsa, onun tersini yapmak. Yani örtünmek, namaza başlamak, örtülü kızlarına yüksek tahsil yaptırmak, büyük ticarete atılmak, fabrikalar kurmak, üretmek, ihraç etmek, eğitim hizmet ve faaliyetleri sahasında üstün olmak, güç ve üstünlük sahibi olmak...Tek cümleyle: Onlardan daha vasıflı olmak, müsabakada (yarışmada) onları geride bırakmak.
Tahrip Medeniyeti
BüYüK İngiliz iktisatçısı ve düşünürü E.F.Schumacher (1911-1977) “Economics, Ecology, Ethics” adlı eserinde Batı medeniyetini ve onun ekonomik sistemini tenkit eder, onu agresif ve tahrip edici bulur; onun yerine Budist ekonomisinin/felsefesinin alınmasını tavsiye eder. Bu zatın “Küçük Güzeldir” (Small is Beatiful) adlı kitabı dilimize çevrilmiştir.
Batı medeniyeti, insanın vatanı olan dünyayı tahrip ediyor, yaşanmaz bir hale getiriyor. Petrol, bu medeniyetin vazgeçilmez enerji kaynağıdır. Bu kaynağı sorumsuzca israf edip bitirmektedir. Bitince ne olacak? Kötü kaliteli kömürler, linyitlerin yakılmasını teklif edenlere, “O kömürlerin dumanları dünyayı yaşanmaz, nefes alınmaz bir cehennem haline getirecektir” cevabı verilir.
Batı medeniyeti birtakım kavramları ve değerleri put haline getirmiştir.
Hız hız hız... Nereye kadar? Sonsuza kadar...
İlerleme ilerleme ilerleme... Nereye kadar? Hiç durmadan...
Dünyanın boyutları vardır, onun üzerinde yaşayan insanın da bir fıtratı ve boyutları bulunmaktadır. Hızın, ilerlemenin de boyutları, sınırları olması gerekmez mi?
Daha fazla, en fazla ilerleme dünyayı ve insanlığı bir çıkmaza sokar, çökertir, başladığı noktaya götürür.
Batı medeniyetinin bu gidişi, dünyayı ve insanlığı bir taş devrine doğru götürmektedir. Nitekim Einstein “üçüncü Dünya Savaşı nasıl yapılacak bilmem ama dördüncüsünün taşlarla ve sopalarla yapılacağından eminim” demiştir.
Batı medeniyetine karşı en büyük itirazı ve meydan okumayı Amerika’daki Amişler cemaati yapmaktadır. Tutucu bir Protestan topluluğu olan Amişler, yaşadıkları bölgeye elektriği, buhar gücünü ve motorlu vasıtaları ve modern makineleri sokmamaktadır.
Batı medeniyeti insanların beyinlerini yıkamakta, onları Petrof’un şartlı refleksli köpekleri haline getirmektedir.
Batı medeniyetinin hayranlarına göre medeniyet demek gökdelenler, asfalt yollar, otomobiller, elektrikli ve elektronik cihazlar, lüks, konfor, hız, aşırı tüketim, cep telefonları, televizyonlar ve bunlara benzer şeyler demektir. Medeniyet gerçekten bunlar mıdır?
Bilgelere göre medeniyetin ana değerleri şunlardır:
Mutluluk... Güvenlik... Adalet...Barış... Sevgi... Merhamet... Ahlâk ve fazilet... İffet... Doğruluk ve dürüstlük...
Yolların asfalt veya taş kaplı olması önemli değildir.
Bir şehirden ötekine gitmenin sekiz saat veya sekiz gün sürmesi de önemli değildir.
Dünyada adalet yoksa, güven yoksa, sevgi ve barış yoksa, nimetler insanlar arasında eşit ve âdil bir şekilde paylaşılmıyorsa sür’at neye yarar?
İnsan bir yaratıktır ve onun bir Yaratıcısı vardır. İnsanı Yaratıcısına âsi kılan bir medeniyet elbette sağlıklı ve dengeli bir medeniyet değildir.
Yazık ki, Türkiye’de nice Müslüman, Batı medeniyetinin afyonlarıyla sersemlemiş ve sarhoş gibi olmuştur. İslâm ile Batı medeniyeti arasında ittifak ve paralellik değil, büyük ihtilâf ve fark vardır. Bu iki medeniyet birbirine zıttır.
Batı medeniyeti bir israf, aşırı tüketim, ihtiyacından fazla sarf etme, saçıp savurma medeniyetidir.
Batı medeniyeti hikmetten/bilgelikten kopuktur. İslâm medeniyeti ise bilgeliğin ta kendisidir.
Benim dinim ve inancım İslâm, medeniyetim Batı medeniyetidir diyenler şaşkın kimselerdir. Bu iki şey birbiriyle bağdaşmaz ve uyuşmaz.
Batı medeniyetinin elindeki maddî güç ve imkânlar, giderek dünyayı ve insanlığı batıracaktır.
Kutuplardaki buzları eriten bir medeniyet iyi, sağlıklı, doğru bir medeniyet olabilir mi? ülkeleri su altında kalınca yüz milyonlarca insan ne olacaktır?
Bir milyar insan çok yiyor, bir milyarı gerekenden fazla yiyor, geri kalan dört beş milyarı aç ve sefil. Böyle bir medeniyet zâlim değil midir? Yeryüzündeki nimetlerden, herkes ihtiyacı, yeteri kadar faydalanıp yese herkes doyacak.
Bugün öyle Müslüman şahıslar ve topluluklar var ki, sapık ve zalim Batı medeniyetinin borazanlığını yapıyor. Yazıklar olsun!
Schumacher, Batılıları Budist medeniyetinin ve iktisadının ilke ve değerlerini benimsemeye çağırmıştı. Bu medeniyet ortadan kalkmadıkça insanlığın ve yer küresinin geleceği karanlıktır.