Kanaat ve iktisat bereketi
Günümüz insanı olarak pek çoğumuzun problemi, “kanaat ve iktisat” meselesini unutup; hırs, öfke, hemen sahip olma, kaynağı nereden ve nasıl olursa olsun kazanma ve kazandığını da yine kazanç amaçlı yatırıma dönüştürme mücadelisidir.
Eminim hepinizin sıkça yaşadığı bir hâl vardır. Gün içerisinde karşılaştığınız insanlara; “Nasılsınız, ne var ne yok, işler ne âlemde” diye sorduğunuzda, herkes yakınmakta ve sözü bir şekilde kriz hadisesine getirmektedir.
Karşınızdaki insan, hatır sorulmasını bile hemen krize dayandırınca, siz de ister istemez onun psikolojisine girerek, aynı kulvarda hareket edip; bezgin, asık suratlı ve “Ne olacak halimiz” katarında yol almaya başlıyorsunuz.
Her zaman böyle olmuyor tabiî, bazen de “insanî davranışlara” rast geliyoruz. Hayatın kendisine bir armağan olduğunu bilen, kendisinin rızk aramakla görevli ama verecek olanın da Allah olduğuna inanan kişiler, “Şükür, Elhamdülillah, Allah bugünlerimizden daha iyi günler nasip etsin” diye dua ettiğine şahit oluyorsunuz.
Şükreden birini görünce yarı hayret bir ifadeyle o kişinin yüzüne bakıyoruz, “Ne demek istiyor” diye. Çünkü herkesin; “yandık, kül olduk, bittik” dediği bir zamanda, “Elhamdülillah” diyen birine elbet başka gözle bakılıyor. Oysa esas olan şükredebilmektir.
Bir yanlış anlamaya sebep olmak istemem. “Ekonomik kriz falan yok” demiyorum. Tabiî ki var ama krizle hemhal olduğumuz kadar; çarelerimizle, çözümlerimizle hemhal olabiliyor muyuz? Bu soruyu kendimize sormalı değil miyiz? Krize direnmek veya atlatmak için neler yapmamız gerektiği üzerinde kafa yormak gerekmiyor mu?
Diyelim ki; “Evet yoruyoruz ama çareler de krize batmış maalesef.” Peki, insanı insan yapan değer yargılarımızdan; “kanaat ve iktisat” meselesi üzerinde durup, “Acaba kanaat ve iktisat konusunda neler yapıyor ve elimizdekilerin kıymetini ne kadar biliyoruz” diye bir çözüm yoluna gittiğimiz oluyor mu?
Kanaat nedir? Bütün uğraşılarımıza rağmen elimizde olan kaynaklarımızdır. Önce buna kanaat etmek gerekiyor. İktisat nedir? Elimizde kanaat ettiğimiz kaynaklarımızı iktisatlı, ölçülü ve lazım olduğu şekliyle kullanmaktır. İhtiyaç sıralamalarımızı gözden geçirdiğimizde, hem kanaatin, hem de iktisadın ne olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır.
Kimsenin ihtiyaç sıralamasını bilemem, bu nedenle de farklı bir ihtiyaç sıralaması hikâyesi sunmak istiyorum. Bu hikâyeyi isteyen herkes kendisine göre yorumlarsa, ne demek istediğim anlaşılacaktır.
Bir işadamı, sahip olduğu geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olsun diye 500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir. Bir süre sonra düşünülür; “Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacaktır?”
Hemen bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla iki kişi işe alınır. Bir süre sonra; “İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz” diye düşünülerek, 1000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar, diğeri raporları yazar.
Bir süre sonra; “Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek” diye tartışılır ve 1500'er TL maaşla bir muhasebeci şefi, bir kâtip, bir de istatikçi işe alınır. Bir süre sonra; “Peki bunlardan kim sorumlu olacak” diye düşünülür ve 5000 TL maaşla bir müdür ve 3000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.
Ve boş araziye bu kadar adam yerleştirildikten sonra haliyle ekonomik kriz çıkar. İşadamı, bütçedeki masrafları kısmak için ilk iş olarak bekçiyi işten çıkartır. Diğerleri zaten bekçi için işe alınmıştır, dolayısıyla onlara da ihtiyaç kalmaz. Hikâye böyle.
İhtiyaç sıralaması, beraberinde kanaati ve iktisadı da getirir. Yalnız kanaati ve iktisadı sadece maddi olarak düşünmek doğru değil. Esas olan, kanaat ve iktisadı dilde ve kulakta yapmak ve buna yürekten inanmaktır. Ağzımızdan çıkanlarla kulaklarımızın duydukları nefsimize mi hitap ediyor, aklımıza mı hitap ediyor, onu iyi ayırt edebilirsek, pek çok meselemizi halletmiş oluruz. Bugünümüze de şükür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.