Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yürek mektuplar

Yürek mektuplar

Yılmaz Yalçıner;
“Bugünkü yazınızı okuyunca heyecanınıza, yüreğinizin nasıl dayandığına hayret ettim. Ne kadar coşkulu yazmışsınız. En az Arif Nihat Asya’nın mısraları kadar… Hatta bana kalırsa onu şimşek hızıyla geçmişsiniz. Zaten o, metinde iki satırdan ibaret kalıvermiş.
“Fakat değerli kardeşim, herhalde takdir edersiniz ki, heyecanlarımız bize gerçekleri ıskalatmamalı…
“Önceden ifade edeyim de meramımı yanlış anlaşılmaktan kurtarmış olayım. Ayyıldızlı Al Bayrağın meftunlarından biri de benim…
“O, gerçekten hemen hemen dünyanın her yerindeki Müslümanların ‘simgesi’ olmuştur. Endonezya’dan Amerika’nın içlerinde, Bilali kardeşlerimize kadar...
“Kaddafi, Nasır gibi densizler onu dışladılar. Sırf onda Osmanlı rayihası var diye...
“Ben hayret ederim, yeni devlet kurucuları Ankara’da benzer zihniyet yapısıyla neden bayrak devrimi(!) de yapmadılar diye; ama galiba Mithad Paşa’ya olan tepkileri bildiklerinden tevessül etmediler. Yoksa onu da değiştirirlerdi.
“Kaldı ki, şekillerine yüklü ‘İslâmî’ manâ, bugün değil sadece, o günkü laiklik anlayışına da taban tabana zıttır.
“Bugünün ‘ulusalcıları’ ona, herhalde, o günküler gibi zarureten sarılıyorlar! Yoksa manâsından tüylerinin diken diken olduğuna eminim.
“Ellerinden gelse ‘laikliğe aykırı’ diye değiştirirler. Hiç kuşkum yok!
“Yine o ‘fakat’e geliyorum; herhalde takdir edersiniz ki, heyecanlarımız bize gerçekleri ıskalatmamalı. Ayyıldızlı Al Bayrağa bu anlamların yüklenmesinin tarihini siz benden daha iyi bilirsiniz; en efsanevî geçmişiyle Kosova’dan daha geriye götürmemiz mümkün değil…
“Efendimiz Aleyhissalatu Vesellem’in böyle bir bayrağı yoktu. Beyaz bayrak rivayetleri var… Alacalı bayrak rivayetleri var… Ama ne ‘hilâl’ ne de bugün Suud’ların kendilerine âlem ettikleri renk, yazı ve şekil var…
“Reşid Halifeler devrinde de yok. Zaten o tarihlerde bugünkü anlamda ‘devlet simgesi’ veya ‘millet simgesi’ bir bayrak anlayışı da yoktur, bildiğim kadarıyla…
“Deseydiniz ki, ‘Behey Kürd kardeşler; bilmez misiniz ki ‘hilal’i kendisine bayrak yapan Selahaddin’dir. O da Kürd kavmindendir. Hilal’i en evvel siz sahiplenmeli, zemane ırkçılarının ulusalcılarının yapışması gerekçesiyle bile olsa, ona densizlik etmemelisiniz. Onun ümmete âlem olmasında sizin katkınız hepimizden ziyadedir...’
“İnanıyorum ki, hem size hem Vakit’in sayfalarına yakışırdı. Doğudaki Müslüman Kürd’ün vicdanında, iman asabiyesinde makes bulurdu.
“Dilerseniz bu satırlara köşenizde yer vererek, hissiyatımı paylaşırsınız…
“Selam, sevgi ve saygılarımla,
* Bizden de selam, sevgi ve saygı Yılmaz Yalçıner dostum. Önce yazma lütfunda bulunduğunuz, sonra da yaralı yüreğimle ilgilendiğiniz için ayrı ayrı teşekkürler…
Bu kadar heyecana yüreğimin nasıl dayandığını madem merak ettiniz, söyleyeyim: Dayanmıyor. Tıkanan beş damarım iki sene önce yapılan bir bypass ameliyatıyla değiştirildi…
Bu hal, duygusal ve dertli biri olarak Türkiye’de yaşamanın bedeli midir, yoksa heyecanımın faturası mı, bilemiyorum.
Bazı konuları sizden daha farklı düşünsem bile, görüş ve düşüncelerinize saygı duyduğum için mektubunuzu yayınlıyorum.
Buyurduğunuz gibi düşünseydim, kuşkusuz öyle yazardım. Öyle yazmadığıma göre öyle düşünmüyorum demektir.
Ve bir kere daha söylüyorum: Selahaddin Eyyûbî’den gelsin gelmesin, hiçbir kavmin, hiçbir gerekçeyle bayrağıma hakaret etmeye hakkı yoktur!
Ben de hiçbir gerekçeyle hiçbir milletin bayrağına hakaret etmem.
Zeynep Aktaş;
“Merhaba Yavuz Bey! Sizin için belki çok küçük, ama kendim için çok büyük ve önemli bir mesele hususunda rahatsız ediyorum…
“Ben liseden bu yıl mezun olmuş bir öğrenciyim. Bütün bir yıl hayatımızın sınavı dediğimiz sınava hazırlandım ve kendime yetebilecek bir puan aldım… Ancak hedefimi belirlemediğimi birden fark ettim. Hayatta ne yapmak istediğimi bilmiyorum.
“Gazetecilik, radyo-sinema-televizyon ve tarih gönlümden geçirdiğim meslekler. Yalnız gittiğim dershanenin ve annemin yönlendirmesi tamamen tarih okumamdan yana. Ne var ki, bunu istediğimden emin değilim.
“Öğretmenlik temizdir, bayan mesleğidir diyorlar, ama eğer gazetecilik, ya da radyo-sinema-televizyon okursam, bu camiada çok iyi tanıdıklarım olmadığı, ya da bazı şeylerden taviz vermediğim sürece (ben tesettürlü biriyim) iş bile bulamayacağımı söylüyorlar.
“Tabii ki bu da aklımdan geçen mesleği okumama engel oluyor. Çevremde gazeteci filan yok ki, bana yardımcı olsun. Babam küçük esnaf, annem ise ev hanımı… Babamla birlikte bazı köşe yazarlarıyla birlikte sizi de takip etmeye çalışırız. Meslek seçimim konusunda yardımcı olur musunuz?”
* Gönlünüzden geçen en iyi meslektir. Ne okumak istiyorsan onu oku. Gazetecilik eskisi gibi değil, pek çok kıble medyası var; sanırım birinden birinde staj da yapılır, iş de bulunur. Bu arada benim Nilüfer kızım da İletişim (sinema-televizyon bölümü) okuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi