Obama ve Türkiye

Obama ve Türkiye

Bazı Türkiye vatandaşları, 4 Kasım 2008'de, Barack Obama'nın ABD Başkanlığı'na seçilmesi ile birlikte, sanki Türkiye'ye başkan seçilmiş gibi sevindiler. Kurban kesenler, hediye gönderenler, posterlerini çoğaltmaya çalışanlar oldu. Obama'nın seçilmesini, Türkiye için de ümit olduğunu görenler hiç de az değildi.

Normal sınırları aşan bu ilgi karşısında, 17.11.2008 günü Millî Gazete'de yayınlanan yazımın başlığını, "Obama'ya bu ilgi neden?" şeklinde koymuştum. Bu yazımda, ABD dış politikasının gelip giden başkanlara göre değişmediğini, kuralları olan bir devlet anlayışına sahip olduğunu, bir devlet geleneklerinin varlığını anlatmaya çalışmıştım. Hele, Obama'nın icraatlarını görmeden, acele karar vermenin insanı yanıltabileceğini belirtmiştim.

Barack Obama, ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yaptı. 6-7 Nisan günleri gerçekleşen bu ziyarette, bazı basın kuruluşları, neredeyse nefes alıp verişine kadar, Obama'yı takibe aldılar. Konuyla ilgili olarak, o kadar zengin malzeme oluştu ki, Türkiye halkı, bu malzemelerden işine geleni kullanarak kendi taleplerine uygun yorumlar yapma fırsatı buldu. Bu ziyaret, çoğunluğu memnun etti.

Pek çok basın kuruluşu, görmek istediklerini, çok kere duygusal üslupla okuyucusuna duyurdu: "ABD Başkanı müthiş destekle Türkiye'ye geldi: Helal Obama." (Sabah, 6.4.2009), "Ailemde Müslüman var." (Yenişafak, 7.4.2009), "Meclis'te Türkiye'ye çağrı yaptı: Siz de değişin." (Vatan, 7.4.2009), "Bush dönemini Türkiye'de kapattı." (Hürriyet, 8.4.2009)

Halbuki, eskilerin Umur-u Hariciye dedikleri dış politika çok önemliydi. Bu alan, kesinlikle duygusallığı kaldırmazdı. Dış politikada "dostluk", siyaseten telaffuz edilen bir kavramdı. Hakim unsur, karşılıklı menfaatlerdi. Devlet adamı o insandır ki, rakibinden daha ileri bir manevra yeteneği ile ülkesinin haklarını korumaya ve menfaatlerinden taviz vermemeye çalışır. Biz, bu yüzden, Meclis'teki konuşması, öğrencilere ders vermesi, halkımıza ilgi göstermesi, bazı tarihi ve turistik yerleri ziyaret etmesi gibi fasılları bir tarafa bırakarak sonuca gelmek zorundayız.

Bu ziyarette, Obama'nın Türkiye'den talepleri neydi, bizim tavırlarımız ne oldu? Bizim de ABD yönetiminden taleplerimiz var mıydı?

Peki, bu ziyarette, Obama'nın çantasında neler vardı?:

1. Ermenistan ile dostluğunuzu geliştirin. Bu durum, devlet eliyle zımnen Ermeni soykırımını tanımak değil midir? Ayrıca Azerbaycan, ABD ile işbirlikçilik adına, Türkiye'nin Ermenistan ile yakınlaşmasından tedirgindir. Bu yüzden, Aliyev, "Kendimi ihanete uğramış hissediyorum." ifadesini kullanmaktadır. Obama'nın Türkiye ziyareti sırasında, kendisinin aşırı talebine rağmen, Aliyev'in Türkiye'ye davet edilmemesi düşündürücüdür. Obama'nın Ermenistan hakkındaki talebi, başta Azerbaycan olmak üzere, Türki Cumhuriyetleri kaybetmemize vesile olacak ölçüde bir tehlike ortaya çıkarmaktadır.

2. Heybeliada Ruhban Okulu'nu açın. Bu da, İslâm ve Türkiye düşmanı papazların yetişmesine yol açacak bir tehlikenin habercisi gibidir.

3. ABD, İslâm'la savaşta değildir, olmayacaktır. Obama, bu sözü söylemekle birlikte, ılımlı İslâm, Dinlerarası diyalog, medeniyetler ittifakı gibi kulağa hoş gelen, fakat işin iç yüzü itibariyle tehlikeli sözleri sık sık kullanmaktadır. Adeta, kendi anlayışlarına göre bir İslâm dikte ettirmek istemektedirler. Biz, ABD'nin bizim için uygun gördüğü içi boşaltılmış Müslümanlığı değil, Kainatın Yaratıcısı'nın uygun gördüğü Müslümanlığı yaşamaya talibiz.

4. Azınlıkların hakkını verin. Obama, TRT'nin Kürtçe yayınına, demokrasi vurgusu yaparak destek verdi. Fakat, baştan beri Türkiye ile bütünleşmiş unsurlara azınlık statüsü kazandırmak, Türkiye'nin geleceği için bir tehdittir. Bugün, iyi niyetle ifade edilen sözler, yarın Türkiye içindeki farklı etnik unsurların birbiriyle kapışmasına sebep olabilir. Obama'nın bu talebini iyi niyetle bağdaştırmak safdillik olur.

5. Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyorum. Sarkozy, Obama'nın bu yaklaşımını bildiği için,daha ziyaretin başında, "Obama, bizim işimize karışmasın." göndermesinde bulunmuş, bu yüzden Obama'nın bu sözü havada kalmıştır.

Türkiye'nin, Obama ve ABD'den, basına yansıyan ciddi bir talebi olmamıştır. Konu, ABD'ye hayranlık boyutuyla geçiştirilmiştir. Bu konuda tek istisna Saadet Partisi olmuştur. Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un talebi şudur: "Obama, Batı dünyasında oluşturulan İslâmofobi'nin kurbanı olmamalı, kalıcı bir barış için Filistin devletinin kurulması tamamlanmalıdır."

Kısaca, Obama, geleneksel ABD dış politikasını tavizsiz bir şekilde devam ettirmektedir. Onun diğer başkanlardan farklı bir üsluba sahip olması bu gerçeği değiştirmez.

Evet, Obama'nın Türkiye ziyareti, onun ilk yurtdışı ziyareti olmuştur ama, hiç de acemi bir politikacı olduğu izlenimi vermemiştir. ABD seçimlerinde rastgele seçilmiş bir başkan değil, aksine bu görev için hazırlanıp yetiştirilmiş olduğu görüntüsü ağır basmakmaktadır.

Türkiye, büyük bir ülkedir. Dış yönlendirmelere ihtiyacı yoktur. Uluslararası ilişkilerde karşılıklı müzakereler yapılmalı ve Türkiye'nin menfaatleri esas alınarak görüşmeler sonuçlandırılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi