“Muhteşem dönüş!”
Fatih’in babası Sultan II. Murad, hayatının en verimli çağında tahttan feraget etmiş, Manisa’ya çekilip “âsûde hâl” olup huzur bulmak istemişti.
Meşhur tarihçilerimizden Solakzade öyle diyor:
“Bunca demdir ibâdullah için çalusub İslâmı fitneden pâk ve düşmanın hayatın çâk idüb, din ü devlet uğruna gayret eyledük. Bir müddet dahi hükûmetten el çeküb kûşe-i inzivada pür-huzur ve âsûde hâl olmak hatırdan geçer.”
Herhalde bu mühim kararı verirken yalnız kendisini değil, vaktiyle Hacı Bayram Velî’nin, geleceğin fatihi olarak Şehzade Mehmed’i müjdelediğini de düşünmüş olmalıdır.
Tahttan feragat etmek suretiyle belki fethi çabuklaştırmak istemiş, belki de feth-i mübîn için gerekli formu tutmasına zemin hazırlamaya çalışmıştır.
Gerçekten de bunun için vasat müsaitti. En büyük düşmanla imzalanan on senelik saldırmazlık anlaşması, Şehzade’nin idarî ve askerî tecrübe edinmesi için gerekli zamanı kazandıracak; iyi yetişmiş devlet erkânının himayesinde ve kendi gözetiminde, geleceğin Fatih’i yetişecekti.
Bu tasavvurundan hiç kimseye bahsetmeyen Sultan Murad, özellikle Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın tahtta kalması yönünde yaptığı bütün ısrarları geri çevirdi.
Tahtı oğluna terk edip Manisa’ya çekildi (1444).
Şehzade Mehmed henüz on iki yaşlarındaydı. Babasının feragatiyle Manisa’dan Edirne’ye getirilmiş ve tahta çıkarılmıştı.
Fakat bu değişimi yine başta Çandarlı Halil Paşa olmak üzere, önder bazı isimler içlerine sindirememişti. Devletin “bir çocuğa” terk edilmesi hoşlarına gitmemiş, Sultan Murad’ı geri dönmeye ikna etmek için çaba göstermeye başlamışlardı.
Fakat Sultan Murad, tahttan feragat etmekte ne kadar samimi olduğunu göstererek, tüm çağrıları reddetti.
Sultan II. Mehmed muhalifleri tam “pes” etmek üzereyken, fırsatı ganimet sayan Macar Kralı Ladislas (Wladislas), “Müslümanlara verilen sözün tutulması gerekmez” diyerek Edirne’de imzaladığı Segedin Anlaşması’nı geçersiz saydı…
Papalık Kardinali Cesarini’yi de ikna edip, onun vasıtasıyla Papa’dan yeni bir Haçlı Ordusu toplamak üzere izin aldı.
Bunu tam zamanında haber alan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, yandaşlarıyla bir toplantı tertipledi. Toplantıdan Sultan II. Mehmed’in haberi olmamıştı. Zaten Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, genç Sultan Mehmed’i padişahtan saymıyor, düpedüz çocuk muamelesi yapıyordu.
Padişah’tan habersiz olarak Başkent Edirne’de, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa başkanlığında toplanan devlet ricali eski Padişah Sultan II. Murad’ın geri çağrılmasına karar verdi.
Bu karar Sadrazam Çandarlı Halil Paşa tarafından genç Padişah’a tebliğ edildi: “Başka türlü bu belayı def etmemizin mümkünatı yoktur!”
Genç Padişah, Manisa’daki babasını geri çağırmalıydı. Devletlüler, Şevketlü’den bunu istiyorlardı: “Hünkârım, düşmana cevab-ı mukavemet imkânı yok. Meğer baban Sultan, yerine gelmekle mümkin ola. Beylerin dahi ittifakı bunun üzerinedir, maslahat bunu görürler. Bu vak’a def olduktan sonra yine saltanat sizündür.”
Genç Padişah’ın bu işe fazla istekli görünmemesi üzerine, lisan-ı münasiple tehdit bile etti: “İş başkaca olur Hünkarım!”
Hatta bazı tarihler, Çandarlı’nın küçük bir yeniçeri ayaklanması tezgâhladığını bile söylerler (Yani Ergenekon salt bugünün hikâyesi değil).
Bunun üzerine Sultan II. Mehmed, babası Sultan II. Murad’a o meşhur mektubunu yazmak zorunda kaldı:
“Eğer saltanat taraf-ı saadetinizde ise, mülkünüzü düşman çiğnemiştir; hıfzını ve müdafaasını arz ve ihtar ediyorum. Eğer saltanat bu tarafta ise, ordu başında bulunmanız hakkında emr-i padişahî vardır, lüzum-u itâatı tebliğ ve ihbar eyliyorum.”
Yani: “Eğer padişah sen isen, gel ordularının başına geç; yok padişah ben isem, padişah olarak emrediyorum, gel, ordularımın başına geç!”
Sultan II. Murad geri döndü… Muhteşem Varna Zaferi (10 Kasım 1444) bu dönüşün eseridir.
Ama Sultan II. Murad, tahtı oğluna terk ettiği güne kadar da mağlubiyet tatmamış bir Padişahtı.
***
Sultan II. Murad’ın muhteşem dönüşünü, pek tabii günümüzdeki politikacıların dönüşleriyle karıştırmıyor ve karşılaştırmıyorum.
Öncelikle, Sultan Murad’ın dönüşü, yeni bir başlangıçtı. Yaşı ve sağlığı müsaitti. Ve geçmişi son derece parıltılı zaferlerle doluydu.
En önemlisi de milletinin göz bebeği olmasıydı.
Buna rağmen dönme kararını kendi başına almadı. Padişah olarak tayin ettiği oğlunun davetini bekledi. Ancak ısrarlı çağrıları üzerine dönmek zorunda kaldı.
Yani Sultan Murad’ın dönüşü “muhteris” bir dönüş değil, devletin savrulmaması için yapılan çağrılara fedakârca bir cevap veriştir.
Ruhu şâd olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.