Densizlere cevabımdır
Ergenekon soruşturmasının çapı büyüdükçe şahsıma yönelik saldırılar da aynı ölçekte yoğunlaşıyor.
Ergenekon lobisi, sistematik şekilde etrafımdaki kuşatmayı daraltmaya çalışıyor. Özellikle medya cephesinde mevzilenmiş lobi unsurları canhıraş gayret içindeler.
Kifayetsiz kalanlar cephe gerisine alınıp sahaya yeni silahşörler sürülüyor. Sanki sürü halindeler, bir rezilin yerini hemen başkası doldurabilir.
Kimi zaman araftaki popüler isimlere sarılıp, onlar üzerinden yeni mevziler açabiliyorlar.
Hiç önemli değil. İt ürür, kervan yürür.
Bir aklıevvel ‘Şamil Tayyar’ı kaçırıp elindeki gizli bilgileri alın’ diyerek, Ergenekon’daki yandaşlarına tüyo vermişti.
Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Sağolsun soruşturmayı yürüten savcı dostumuz dava açmak için gerekli olan 60 günlük süreyi geçirip, takipsizlik kararı verdi. O aklıevvele süresinde ulaşamadım!
Ergenekon’un medyaya salıverdiği bir küfürbaz ise, şahsımı gazetesinde terör örgütüne hedef gösterdi.
Yine suç duyurusunda bulundum. Savcı, itirazımızı yerinde bulmadı. Gerekçelerinden biri, ‘benim terörle mücadelede görevli bir kamu çalışanı olmamam’dı.
Oysa Tuncay Özkan, benimle ilgili aynı iddia esasına dayalı suç duyurusunda bulunduğunda, savcı ve mahkeme böyle bir gerekçeye sığınmamıştı.
Yoksa Tuncay Özkan kamu görevlisiydi de biz mi bilmiyorduk?
Neyse...
Ergenekon sürecinde yaşadığım hukuk açmazlarının tamamını yazmaya kalksam bir kitap da buradan çıkar.
Şimdi bakıyorum, Ergenekon lobisi, kankalık tesis ettikleri Ahmet Hakan üzerinden yeni bir ince işçiliğe başlamışlar.
Sanal alemin karanlık odasında genç oğlanlarla şıklık yarışına giren Ahmet, dünkü yazısında diyor ki: ‘Ergenekon’u dengelemek için Şamil Tayyar’ın evine baskın yapılsın.’
Okuyunca, bu ‘Yazgülü’ modundaki öneriye nasıl cevap versem diye düşündüm.
Acaba Akif Beki gibi ‘köşeye sıkıştım ama...’ diyerek önce yükseğe zıplamak için geri çekilip sonra tepesine mi bindirsem...
Yoksa Engin Ardıç gibi ağzımı mı bozsam...
Veya Mehmet Altan gibi yüklemsiz cümle kurup haddini üç noktayla mı bildirsem...
Kimbilir, belki de gerçek sanma riskini üstlenip ironiye başvursam...
Ya da içinde zeka pırıltısı barındırmayan seviyesiz yazılarını perdelemek için herkesi seviye testine tabi tutan kankası yavuz hırsızı hatırlatsam...
Sonunda hiçbirinin geçer akçe görmedim. Avrupa yakasının sevimli Dilber halanın şu sözüne sığınmaya karar verdim: ‘Ben lafımı ortaya korum isteyen istediğini alır.’
Ey Ergenekon lobisi...
Yazgülü Aldoğan gibi cehaletinizi örtmek için zavallı duruma düşmeyin. Haberiniz olsun, sizi Reha Muhtar bile kurtaramaz.
Ne olur beni Şahika moduna sürüklemeyin, don lastiği gibi her bedene uymayın.
Sevgili okurlarım sizden de özür dilerim, bir kereliğine bağışlayın beni.
Ben de etten kemikten yaratıldım. Bu densizlere anladığı dilden cevap vermek gerekiyordu.