Dilipak’ın evi haraç-mezat... Gel de öfkelenme!
Önceki gece, Hilal TV’de Münib Engin Noyan’ın hazırlayıp sunduğu “Kapılar ve Köprüler” adlı programın konuğu idim.. Saat 21.30’dan, saat 24.00’e kadar süren programda, “Vakit’in Umre kampanyası”nı konuştuk... Kendisinin de ifade ettiği gibi, “son derece başarılı bir organizasyon”du... Bir ara, “hangi Hasan Karakaya gerçek?” diye sordu bana; “Yazılardaki sert üsluplu Hasan Karakaya mı, şu andaki güleryüzlü Hasan Karakaya mı gerçek?”...
Güldüm, “her ikisi de” dedim...
Çünkü ben, bir “insan”ım... Zaman zaman güler, zaman zaman ağlar, zaman zaman da sinirlenir, öfkelenir, sertleşirim... Önceki akşam da dediğim gibi; Türkiye, bu “anormal” şartlarda iken, ben nasıl “normal” olabilirim... Herkesin ağladığı, sinirlendiği, öfkelendiği bir ortamda ben nasıl gülebilirim?...
Hani, şair; “Beni bu havalar mahvetti” demiş ya, beni de bu ortam mahvetti... Kızmam, öfkelenmem, sert yazılar yazmam, işte bu yüzden...
9 YILLIK KAN DÂVÂSI!
Gel de yazma!.. Bir “Engerek” yılanı gibi yurdu sarıp “milletin inancı”nı zehirlemeye ve boğmaya çalışan “Ergenekon”un gizli faaliyetlerine bakıp, gel de sessiz kal!..
Yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın, tam 30 yıl boyunca gerek “gazete”den, gerek “kitaplarının telif ücretleri”nden kazandığı para ile satın aldığı evin, “Güven Erkaya’nın varisleri” tarafından “haraç-mezat” satılmak istenmesi karşısında, gel de dut yemiş bülbül ol!..
Bir dâvâ ki;
“Kan dâvâsı”ndan beter!..
Düşünebiliyor musunuz;
Güven Erkaya, 25 Haziran 2000 günü saat 13.10’da öldü.
Onun ölümü üzerine; gerek Akit’in manşetinde, gerek Ayna’da, gerek Dilipak’ın köşesinde, özetle dedik ki;
“Hakkımızı helâl etmiyoruz!”
Vayy sen misin bunu diyen?..
Eşi, çocukları ve damadı, anında devreye girip, “avukat”ları saldılar üzerimize..
“Ceza dâvâsı” açtılar...
Yetmedi, “tazminat dâvâsı” açtılar!..
Niye?..
“Hakkımızı helâl etmiyoruz” dediğimiz için!..
İyi de;
Mecbur muyuz, hakkımızı helâl etmeye?..
Hem de;
“Başörtülü kız çocukları”nın feryat ve figanları hâlâ kulaklarımızda, onların sırtlarına inen “cop”lar ve incecik bileklerine geçirilen “kelepçe”ler hâlâ gözlerimizin önünde iken!..
Hem, böyle bir mecburiyet olsa, “imam” efendi niye sorsun ki, “hakkınızı helâl eder misiniz?” diye!..
Demek oluyor ki;
Hiç kimse, hakkını helâl etmek zorunda değil!..
Biz de etmedik işte...
Etmediğimiz için de, tam “9 yıl”dır mahkeme mahkeme dolaşıyor, “haciz kıskacı”ndan kurtulmaya çalışıyoruz...
ÖLÜ ÜZERİNDEN RANT!
Ama, ne mümkün...
“28 Şubat bin yıl sürecek” diyenlerin ellerini-kollarını sallaya sallaya dolaştığı bir Türkiye’de, “28 Şubat mimarı”nın avukatları da; “öç”lerini aldı sonunda... 9 yıldır sürdürdükleri “intikam savaşı”nı kazandılar!..
Sonuç... Hasan Karakaya’nın da, Abdurrahman Dilipak’ın da evleri satılacak ve elde edilecek para “Güven Erkaya’nın varisleri”ne verilecek!..
Mahkeme, böyle karar verdi!..
Yani bizler “evsiz-barksız” kalacağız ama Erkaya’nın varisleri, bizim “emek”lerimiz, bizim “alın terleri”miz üzerinde “saltanat” sürecek!..
Benim evimin satışından elde edecekleri paranın “dişlerinin kovuğuna yetmeyeceğini” düşünmüş olmalılar ki, “haciz” koydurdukları evimi satmaktan vazgeçip, Dilipak’a yüklenmeye başladılar...
İşte dün, “Dilipak’ın hacizli evi”nin satışı vardı... Öyle sanıyorum ki; “ağlayanın malı gülene fayda etmez” diye düşünen insanımız, pek fazla itibar etmemiş bu “haraç-mezat satış”a!..
Satış, bir başka güne kalmış!..
Ama, mutlaka satacaklar!..
Satacaklar ve aldıkları parayla “saltanat” sürecekler!..
Mi acaba?!?..
Öyle ya;
“Ağlayanın malı, gülene fayda etmez!”
Sorarım size; “Vakit” denildiğinde, oturdukları kolduğa “raptiye” konulmuş gibi zıplayan “rejim zaptiyeleri”nden hangisi ilgi gösterdi bu “haciz”e ve bu “haraç-mezat satış”a?..
Sorarım, kim karşı çıktı?..
Hiç kimse demedi ki;
“Heyy Güven Erkaya’nın varisleri!.. Ne yapıyorsunuz siz?.. Abdurrahman Dilipak’la birlikte mi çalıştınız, onunla birlikte mi alınteri döktünüz, onunla birlikte mi kitaplar yazdınız ki; onun 30 yıllık birikimleriyle aldığı evi, kalkmış satıyorsunuz?..
Sizin yaptığınız ölü istismarıdır!..
Sizin yaptığınız, ölü üzerinden rant sağlayıp, saltanat sürmeye çalışmaktır!”
Kimse yazdı mı bunu?..
Dedi mi ki; “tazminat” denilen şey; “sembolik bir olay”dır!.. Tazminat dâvâsı, “servet kazanmak” hele hele “saltanat sürmek” için açılmaz!..
Hayır, kimse yazmadı bunları!..
Yazmadıkları için de, yazmak bana düştü...
Söyleyin Allah aşkına;
“Sert bir üslup” mudur bu?..
Evet, öfkeliyim...
“Dilipak olayı”nı görmezden gelip, “Ergenekon avukatlığı”na soyundukları için öfkeliyim...
Gel de öfkeli olma!..
Gel de “sert” yazma!..
Ortalığı “yumuşakça”ların doldurduğu bir ülkede, bu kadarcık bir öfke belirtisi bile “sertlik” sayılıyorsa, evet sertim!..
Çünkü içim yanıyor!..
Çünkü yüreğim yanıyor!..
HANİ YAZARLAR DAYANIŞMASI?
Şu hâle bakın;
Bütün “karteloz” ve bilumum “cadaloz”ların Ergenekon Terör Örgütü sanık ve zanlılarını savunma kuyruğuna girdikleri bir ülkede; bir “aydın”ın, bir “düşünür”ün, bir “yazar”ın, bir “fikir adamı”nın, bir “gazeteci”nin, 30 yıllık emeğiyle satın aldığı ev elinden alınmak, daha doğrusu gaspedilmek isteniyor da, hiç kimsede “tık” yok!..
Mustafa Balbay tutuklandığında “gazeteci dayanışması” adı altında ona destek verenler, Dilipak’la niye dayanışma içine girmiyor acep?..
Ona niye destek vermiyor?..
Dilipak “Ergenekoncu” olmadığı için mi?..
Dilipak, “dayatmacı” ve “cuntacı” değil de “özgürlük”leri savunduğu için mi?..
Oysa; Mustafa Balbay veya “Ergenekon Terör Örgütü”nün diğer sanık ve zanlıları, içeriden çıktıklarında “ev”lerine dönecekler!..
Ama Abdurrahman Dilipak’ın; şu anda da, daha sonra da dönecek bir evi olmayacak!..
Çünkü o ev; “Güven Erkaya’nın varisleri” tarafından bugün değilse yarın satılacak!..
Onlar “Dilipak’ın evinin parası”yla sefalar sürerken, Dilipak kendine yeni bir ev arayacak, iyi mi?..
Eee, ne yaparsınız ki;
“28 Şubat” hâlâ yaşıyor!..
“Ergenekon” hâlâ güçlü!..
DİLİPAK, HAKKINI HELÂL MI EDECEK?!?
Asıl merak ettiğim ne, biliyor musunuz;
“Dilipak’ın evi”ni haczettirip satışa çıkaranlar ve bu satıştan elde edecekleri parayla “vur patlasın-çal oynasın” diyerek “sefa” sürmek isteyenler, acaba ne düşünüyorlar?..
Zannediyorlar mı ki;
Dilipak, evinin satılmasından sonra, Erkaya’ya hakkını helâl edecek?..
“Aaa” diyecek; “Mahkeme de öyle karar verdiğine göre; siz haklıymışsınız, ben Erkaya’ya hakkımı helâl ediyorum!!!” diyecek, öyle mi?..
Korkarım ki;
Erkaya’ya hakkını helâl etmeyen Dilipak, Erkaya’nın varislerine de “evinin parası”nı helâl etmez!..
Ne demiş eskiler;
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!”
Bu da çıkacak!..
KİMSE N’OOLDUM DEMESİN!
Sadece ölen Güven Erkaya için değil, halen “tutuklu” bulunan “Ergenekon Terör Örgütü sanıkları” ve tüm “güç bende, bana kimse dokunamaz” diyen “burnundan kıl aldırmazlar” için diyorum ki;
Nerede, hangi makamda ve kim olursanız olun, sakın ola ki, “n’oldum” havalarına kapılmayın...
Tam aksine;
Daima, “n’olacağım?” diye düşünün.
Zira;
“Bugün”lerin, “yarın”ları da var...
Düşmez-kalkmaz bir Allah...
O’nun dışında herkes düşer;
Herkes bir “musibet”le karşılaşabilir!..
Bugün “sağlıklı” olan, yarın “hasta” olabilir.
Bugün “güçlü” olan bir insan, yarın elden-ayaktan düşebilir!..
Bugün “borusunu öttürenler”, yarın “dut yemiş bülbül”e dönebilir!..
Bugün “yaşayan”ın, yarın “ölmeyeceğini” kim garanti edebilir?..
Onun için;
Hiç kimse, “makam”ından, “rütbe”sinden veya “cüsse”sinden aldığı güce aldanmamalı ve ayrıca, bu gücü bir “baskı aracı” olarak kullanmamalıdır!..
Aksi halde;
Bir gün “Molla Kasım”lar gelir “hesap” sorabilir!..
Ya da, hesap bile veremeyecek “zavallı” konuma düşebilir insan!..
Dedim ya;
Hiç kimse “n’oldum?” dememeli, daima “n’olacağım?” diye düşünmelidir!
Sanıyorum; şu anda, eğer imkânı olsaydı, Güven Erkaya da bunu düşünüyor olurdu!..
Oysa; daha dün denilebilecek kadar yakın bir zamanda “güçlü” idi, “kuvvetli” idi...
Hani, “astığı astık, kestiği kestik” derler ya, işte öylesine “kudretli” idi!..
“28 Şubat’ın mimarı” derlerdi ona!..
Bugün ise;
O “mimar”ın ölüsünden, kendi geleceklerini “imar” etmek isteyen varisleri kaldı!..
Sorarım size;
Bu “duygu”ları dile getirmek ve sizlerle dertleşmek midir “sertlik?”
Benim yaptığım “sertlik” ve “kavgacılık” ise; bir “tazminat dâvâsı”nı, tam 9 yıldır adeta “kan dâvâsı”na dönüştürüp “intikam” peşinde koşanların yaptığı nedir acaba?..
Soru ve sorun işte burada...
Buyrun, cevabını siz verin!..
Laf mı, gaf mı?
Ne yalan söyleyeyim, şaşırdım... TBMM Başkanı Köksal Toptan, beni şaşırttı... Demirel konuştu şaşırmadım, kartel medyası yazdı şaşırmadım da; o sözleri Köksal Toptan’dan duyunca şaşırdım.
Toptan, dün Ankara’da, eski bir milletvekilinin cenaze töreninden sonra gazetecilerin sorduğu bir soruya cevaben demiş ki;
“YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç Bey’in de açıklamaları var. Onun da ifade ettiği gibi çok rahat ulaşılabilecek, rahat ifadesi alınabilecek kişilerle ilgili daha farklı yöntem uygulanabilirdi.”
İşte bu sözlerin, “millet iradesinin tecelligâhı” olan TBMM’nin başkanı Köksal Toptan tarafından sarfedilmiş olması şaşırttı beni...
“Savcı” beyler ne yapmalıydı acaba?.. “Darbe yapma krizi”ne yakalanmış “rektör” sıfatlı “cuntacı”lara, “dibi kırmızı mumlu davetiye” mi göndermeliydi?..
Ya da, yollarına “kırmızı halı”lar mı sermeliydi?..
Madem “davet”le gelecekler, o zaman sormak gerekmez mi?..
Turhan Çömez niye gelmedi?.. Bedrettin Dalan nerede, Gülseven Yaşer nerede?..
Sahi, yakalanacağını anlayınca, Levent Ersöz niye firar etmişti?..
Özetle; Toptan’ın sözleri “lâf” değil, bir “gaf”tır!..