Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Gelibolu Şehitliği’ndeki bir heykel ve Cihan muhabiri

Gelibolu Şehitliği’ndeki bir heykel ve Cihan muhabiri

Çanakkale Boğazı’nı geçirtemeyen ve bize bugün bu toprakları sunan şehitlerimizin yattığı yer olan Gelibolu Şehitliği’nde bir heykel vardır. Çarpışma esnasında yaralanan bir İngiliz askeri, Mehmetçiğin kucağında taşınmaktadır.
Göğsü iman dolu Mehmetçiklerimiz, bir taraftan savaşmaya devam ederken, bir taraftan da bu İngiliz askerine yardım etmektedir. Düşman kurşunlarına göğsünü gere gere giden Mehmetçiklerimizden birisi, ölmek üzere olan yaralı İngiliz askerini kucağına alır ve İngiliz askerlerinin siperlerine teslim eder.
İşte bu olay, Gelibolu Şehitliği’nde resmedilmiştir, gören herkesi hayrete düşürür. Millet olarak böyle bir milletiz. Çanakkale’de sadece bizimkiler yoktu elbet. İslâm coğrafyasının her yerinden yüzlerce asker vardı ve hepsi de yine Gelibolu’da yatmaktadır.
Niye yatmaktadır; Müslüman dayanışmasının neticesinde yatmaktadır. Nasıl düşmanlarımız birleşip bizi yok etmek için hiç hakları olmadığı halde savaş açmışlarsa, Müslüman halklar da Müslümanlarla birlikte olmak üzere Çanakkale’ye gelmiş ve şehit olarak, bize bugünkü coğrafyamızı ikram etmişlerdir.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun haberi için olay bölgesine giden Cihan Haber Ajansı muhabiri Lütfi Akyurt’a “Nasıl geldiysen öyle dön” denilerek, devletin helikopterine alınmaması haberini okuyunca Çanakkale’deki o figür aklıma geldi.
Yine Çanakkale’den iki örnek daha hatırlatayım. Başka birinden görüş ve düşünce aktarsam, direkt reddedileceği için, Atatürk’ten sunmak isterim. Mehmetçiğin, Çanakkale Savaşı’nı kazandıran yüksek karakterini Atatürk şöyle anlatıyor:
“Bombasırtı Olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasında mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak: Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.
Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor ve Cennet'e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki; Çanakkale Muharebeleri’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.”
İkinci örnek:
Mustafa Kemal’in 1934 yılında dünya ülkelerine ve insanına hitaben yazdığı sözleri şöyle: “Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız, huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı siliniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler, onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”
Çanakkale’de durumun böyle olduğunu; bu ülkeyi sahiplenen, halkını seven, topraklarımızı vatan bilen, üzerinde yaşadığı insanları etnik kökenlerine bakmadan kabullenebilen herkes bilir ve inanır. Müslümanlık inancına göre, insanlardan hayvanlara, hayvanlardan bitkilere kadar, kâinatta canlı adına ne varsa hepsi mukaddestir.
Cihan Haber Ajansı Muhabiri Lütfi Akyurt’un başına gelenlere üzülmemek elde değil. Sadece Lütfi değil, hangi canlının başına böyle bir şey gelse, insan olan herkes üzülür. Bu milletin ecdadı, göçmen kuşlar için vakıf kurmuş ve göç emniyetlerini sağlamış bir nesildir.
Her neyse, “Acaba Lütfi Akyurt, vergi kaçakçısı mı, asker kaçağı, hırsız mı, terörist mi, rüşvetçi mi, milletin hakkını gasp eden biri midir” diye Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici’ye sordum. O da şunları söyledi: “Namuslu, haysiyetli, vergisini veren, askerliğini yapmış, kimsenin parasında, pulunda, ırzında gözü olmayan dürüst bir vatan evladımız ve arkadaşımızdır” dedi. Meğer Lütfi böyle biriymiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi