Mesnevî-i Nuriye
Bu haftaki kitabımız Nesil Yayınları’ndan. Gönüllü bir ekip tarafından Arapça orijinalinden tercüme edilerek hazırlanan eserin adı; “Mesnevî-i Nuriye.”
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tarafından “Risale-i Nur’un çekirdeği ve fidanlığı” olarak vasıflandırılan Arapça Mesnevî-i Nuriye hakkında ilim ve kalem ehli tarafından pek çok şey söylenmiştir, hiç şüphesiz bundan sonra da söylenecektir. Zira bu eserin insanı hayrette bırakan yönleri saymakla bitecek gibi değildir.
Risale-i Nur çekirdeği olmak, bu eser için “Risale-i Nur’un hakikatlerini çok daha küçük bir hacimde ihtiva etmek” manasıyla sınırlı kalmıyor. Gerçi bu kadarı da Mesnevî-i misilsiz bir eser yapmak için kâfidir. Çünkü Risale-i Nur Külliyatının binlerce sayfasında tafsilatlı bir şekilde açıklanan hakikatler, bu eserde yoğunlaşarak bir kitap hacmine sağdırılmıştır. Onun için, bu eserin herhangi bir sayfasını açan kimse, bir hakaik menbaına rast gelecek ve olağanüstü keşiflerle karşılaşacaktır.
Bu ilmi keşiflerden birkaç tanesi bile bir insanın adını tarihe geçirmek için yeterli iken, baştan sona böyle keşiflerle dolu bir eserin tek bir müellif tarafından, kırk senelik bir ömür dilimi içinde gerçekleştirilmiş olduğuna insanın inanası gelmiyor. Fakat eser de orta yerde, mücessem bir harikuladelik olarak duruyor.
Eserin bundan başka bir hususiyeti de yaşanan bir hayatın mahsulü olmasıdır. Fakat onu netice veren hayat da alelade bir hayat değildir, nasıl Mesnevî’ye bütün bir Risale-i Nur Külliyatının hakikatleri sığmışsa, o hayata da asırların hadiseleri, mücadeleleri, tefekkür ve tecrübeleri aksetmiştir. Eserin her satırında, öylesine yoğunlukla yaşanmış bir hayattan sahneler seyredilir.
Bu sahnelerde, müellifi, ekseriyetle muharebe halinde görüyoruz. Kur’an’ın ikaz ve irşadlarıyla teçhizatını kuşanıp cihad-ı ekber meydanına çıkmış olan müellif, insan denilen o esrarengiz âlemde girmedik bir yer, keşfedilmedik bir köşe bırakmamış, her girdiği yerden de nefis ve şeytana karşı muzafferiyetle çıkmış, bu arada insanın manevi anatomisini tafsilatıyla resmedip önümüze sermiştir.
Bu durum, sadece Mesnevî’nin eşsiz bir eser olduğunu bize göstermekle kalmıyor, aynı zamanda, Risale-i Nur’un misilsiz muvaffakiyetine de ışık tutuyor. Zira Risale-i Nur baştan sona iman ilimlerinden ibarettir. İman dendiği zaman ise, teorik bir bilgiden değil, yaşanan bir hayattan söz edildiği anlaşılmalıdır. Onun içindir ki, iman dersleri yaşanarak anlaşılır ve yaşanarak anlatılır.
Mesnevî-i Nuriye ile onu takip eden Risale-i Nur’un yaptığı şey de bundan başkası değildir. Bu sebeptendir ki, eserin müellifi, Risale-i Nur’un ilk eserlerini kaleme almaya başlar başlamaz, o satırlardaki iman hakikatleri, müellifin etrafında hale hale yayılan bir aşk ve şevk ile yüzlerce, binlerce, milyonlarca hayatlara dönüşmüştür ve dönüşmeye devam etmektedir.
Arapça, İslami ilimler ve Risale-i Nur konusunda uzman bir heyetin müzakeresinden geçmiş olarak hazırlanan ve heyete başkanlık eden Ümit Şimşek, Mesnevî-i Nuriye’nin ilk defa kendileri tarafından tercüme edilmediğini vurgulayarak şunları söylüyor:
“Bu çalışma, Mesnevî-i Nuriye’nin ilk tercümesi değildir, herhalde sonuncusu da olmayacaktır. Zira hiçbir tercüme, böyle her cihetle mükemmel bir eserin yerini tutamaz. Bu tercümeler arasında en mümtaz yere sahip olanı, müellifin sağlığında kardeşi Abdülmecid Nursi tarafından yapılmış olanıdır.
Mesnevî-i Nuriye fevkalade bir dirayetle ve nefis bir Türkçe ile vücuda getirilmiş olmakla birlikte, ne yazık ki, Mesnevî’nin tamamını ihtiva etmemektedir. Ayrıca, tercümede umumiyetle serbest bir tarz ihtiyar edilmiş ve bu da yer yer eserin orijinalinden farklı durumların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu eksikleri ikmal ederek okuyucuya tam bir Mesnevî tercümesi sunmak, ilk olarak, muhterem Abdülkadir Badıllı’ya nasip olmuştur ki, bu tercüme, bizim çalışmalarımızda da istifade ettiğimiz bir kaynaktır.”
Eser hakkında bilgi için Nesil Yayınları: 0212 551 32 25
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.